Greta Gerwig‘in yönetmen koltuğunda oturduğu Barbie filmi, bizlere eşsiz bir deneyim sunarak onların yaşam alanlarına girmemizi sağladı. Bir kadın ütopyası olan bu dünyada, her şeyin kadınlar tarafından yapıldığına şahit olduk.
Peki, Barbie dünyasında fırlayan bir Barbie, Edebiyat Klasiklerimizden nasıl çıkarımlarda bulunurdu, gelin birlikte bakalım.
1. Pride And Prejudice
Jane Austen‘ın kaleme aldığı ve Türkçe’ye “Aşk ve Gurur” adında çevrilen eser, iki karakterin birbirlerine olan hislerini gururlarının bastırmasını konu alıyor.
Bu iki karakter her açıdan, birbirlerinden çok farklı insanlar olarak görünseler de hislerine yenilip birbirlerini kabul etmeleriyle sonuçlanıyor.
Barbie perspektifinden esere baktığımızda ilk olarak Victoria Dönemi’nin en büyük sorunlarından biri olan kadın evlilikleri göze çarpmaktadır. Bir kadının var olabilmek için iyi bir evlilik yapabilmesi, ekonomik özgürlüğünün olmaması, hayatının her alanında bir erkeğe ihtiyacı olması Barbie dünyasının çok ötesinde diyebiliriz. Ayrıca bu bakış açısından çıkmadan Bay Darcy ve Elizabeth‘in bir araya gelmesi de son derece yanlış gibi gelmektedir. Dönemin sorunlarını ele alan ancak en sonunda bu sorunları kabullenmekte kalan baş karakterimiz Elizabeth, muhtemelen Barbie’nin en çok eleştireceği nokta olacaktır.
2. Kendine Ait Bir Oda
Feminist Edebiyat‘ın öncü isimlerinden biri olan Virginia Woolf’un kaleme aldığı bu eser, oldukça karmaşık gelse de herkesin mutlaka okuması gereken eserler arasında yer alıyor.
Kadınların maddi özgürlüğünü, kadınlara biçilen rolleri okura tokat gibi çarpan Woolf, çıkarılması gereken çok fazla mesaj gizliyor.
Kitaba Barbie perspektifinden baktığımızda, adeta bir kılavuz niteliğinde. Sheakspeaere‘in neden kadın olmadığına kadar inceleyen Woolf, Victoria Dönemi‘nin tüm zorluklarına rağmen böyle bir kitabı bastırabilmiş ve günümüze kadar ulaştırabilmiş. Bu kitap Barbie Dünyası’ndan fırlamış bir Barbie’nin muhtemelen başucu kitaplarından biri olurdu. Kitaptan yapılan çıkarımlar ve Woolf’un bize vermek istedikleriyle aslında zor bir dönemden nasıl en verimli şekilde kurtulmanın haritası çizilmiş kitapta.
3. Kadınlar Ülkesi
Feminist sosyolog Charlotte Perkins Gilman tarafından yazılan “Kadınlar Ülkesi” ütopik bir eser aslında.
İsminden de anlayacağınız üzere sadece kadınların olduğu bir ülkede geçiyor bu roman. Erkeklere ihtiyaç olmayan bu ülkede kadınlar, döllenmeden üremekteler. Kitap ise, üç erkeğin bu ülkeyi bulması, başlarına gelen olayları ve onların gözünden Kadınlar Ülkesi’ni işliyor.
Peki bu kitaba bir Barbie bakış açısıyla bakabilir miyiz? Kadınların güçlü bir şekilde temsil edildiği bu kitap, bir Barbie için elbette ütopik bir eser olmaz. Genç kızların hayallerini takip etmesini ve istedikleri alanlarda başarılı olmalarını amaçlayan bir Barbie için bu kitap, amacına ulaştığının bir göstergesi gibi görünebilir. Kadınların kendi potansiyellerini keşfetmek, Barbie’nin inandığı şeylerden biri. Bu kitapta bunu rahatlıkla görebiliriz.
4. Dorian Gray’in Portresi
Katı bir ahlakçılığın ön planda olduğu Victoria Dönemi’ni konu alan “Dorian Gray’in Potresi” Oscar Wilde tarafından kaleme alınmıştır. Yazarın yaşamını göz önüne aldığımızda kitap daha da etkileyici hale geliyor diyebiliriz.
Zevk ve güzelliğin hayattaki en değerli şey olduğunu söyleyerek Dorian‘ı etkisi altına alan Lord Henry, gençliğin önemli olan tek şey olduğunu söyleyerek onu andan koparır diyebiliriz kitabın genel akışı için. Dorian’ın masum güzelliğinin işlendiği tablonun ise Dorian’ın değişmesiyle giderek çirkinleştiğini görürüz.
Bu kitaba Barbie açısından baktığımızda aslında gençliği ve güzelliği korumanın oldukça ilginç olduğunu söyleyebiliriz. Zira Barbie dünyasında böyle bir durum mevcut değildir. Dorian’ın gençliğini ve güzelliğini koruma isteği, insanların zamanın etkilerinden kaçma isteğini gözler önüne seriyor. Bir Barbie’nin asla yaşlanmadığı bir dünyada bu kitap elbette içsel bir çatışma ortaya çıkaracaktır.
5. Damızlık Kızın Öyküsü
Bu kez bir ütopyalardan çıkıp bir distopya içerisinde sayfaları çeviriyoruz. Margaret Atwood‘un kaleme aldığı “Damızlık Kızın Öyküsü” adlı kitap, nesneleşen bir kadın figürünü gözler önüne seriyor.
Kısırlaşmış bir toplumda bir anda bütün kadınların belirli gruplara ayrıldığını okuyoruz kitapta. Askeri bir yönetimde doğurganlığı üst seviyede olan kadınların, yüksek mertebeli komutanlara hibe edildiğine şahit oluyoruz. Bir feminist distopya okuyoruz diyebiliriz kitap için.
Kitapta geçmişten günümüze kadının metalaştığı bir dünya ise Barbie’nin geldiği dünyadan oldukça uzak ve hayal edilemeyecek kadar korkunç. Bir Barbie, kadınların her zaman özgür ve istedikleri gibi yaşama hakkına inandığına göre bu kitabı okumak toplumsal baskılara, dayatmalara, kadının nesneleştirilmesine karşı mücadelesine tanık olmasını sağlamaktadır aslında. Kadınların cesaret ve dayanıklılığına bu kitapla şahit olmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerini acımasız bir şekilde konu alan bu kitap, bir Barbie’nin yaşamının oldukça ötesinde gibi görünse de aslında günümüze yansıyan yerlerini görmemize neden oluyor.
6. Kadınlığın Gizemi
Betty Friedan‘ın kaleme aldığı “Kadınlığın Gizemi” adlı kitap ise kadının birey olma çabasını gözler önüne seriyor. Kitap yazıldığı dönemi göz önüne aldığımızda aslında bir feminist seferberliğine çağrıydı diyebiliriz.
Kitap aslında okura kadın olmanın nasıl olabileceğini konu alıyor. Kadının yalnızca “ev işlerinden” ibaret olmadığı, kendini ve zihninin geliştirebilmesinin önemi ve birey olma çabasını okura tüm gerçekliğiyle aktarıyor.
Peki bir Barbie perspektifinden bu kitap bize neler anlatıyor? Birçok mesleği deneyimlemiş bir karakter olan Barbie, kadınların kendi gücünü ve potansiyellerini keşfedecekleri bu kitaptan, sürecin zorluğunun çıkarımını yapabilir aslında. Toplumsal cinsiyet normları ve beklentiler, kadınların kendi kimliğini bulmada zorlasa da aslında kadınlar arasındaki dayanışmayı vurgulaması olumlu bir iz bırakıyor. Kadınların iş, eğitim ve aile hayatı gibi konularda karşılaştığı sorunlara karşı mücadelelerini anlatarak direnişin ve değişimin öncüsü niteliğinde bir kılavuz sunuyor okurlara.