Yazımıza başlamadan önce, Anayurt Oteli’nin, dönemin Milli Eğitim Bakanı tarafından ortaokul öğrencilerinin literatürü daha iyi anlayabilmeleri ve boş zamanlarını daha iyi değerlendirebilmeleri için 19 Ağustos 2004 tarihinde yayımladığı 100 Temel Eser’de bulunduğunu, ancak bakanlığın 29 Nisan 2008 tarihinde yayımladığı bir genelgeyle, içerisinde “müstehcenlik (edebe aykırılık)” bulundurduğu gerekçesiyle listeden çıkarıldığını ve yerine Tarık Buğra’nın Osmancık adlı eserinin dahil edildiğini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
* * *
Türk Edebiyatının ilk ve en önemli modernist yazarlarından biri olan Yusuf Atılgan, 1921 yılında Manisa’da doğdu ancak Yunanlıların bir yıl kadar sonra Manisa’yı işgal edişiyle buradan ayrılıp Hacırahmanlı’ya göç etmek zorunda kaldı. Burada ortaokulu ve liseyi başarıyla bitiren Atılgan, üniversite için İstanbul’a giderek İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydoldu. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar ve Halide Edib Adıvar başta olmak üzere birçok değerli ismin öğrencisi olma şerefine nail oldu.
Üniversite yıllarında sol harekete katılan Atılgan, bundan ötürü bir süre tutuklu kaldı ve bu dönemde (1945) aynı koğuşta kaldığı ünlü ressam Nuri İyem tarafından portresi yapıldı. Tutukluluğu bittiğindeyse üniversiteye dönerek yarım bıraktığı tezini tamamladı ve mezun oldu. Ardından bir yıl kadar öğretmenlik yaptı ve köyüne dönmeye karar verdi. Köyüne döndüğüyse siyasetten tamamen uzaklaşarak edebiyata yöneldi.
Babasının ölümüyle çiftlik işlerinin büyük çoğunluğu kendisine kalan Atılgan, 1949 yılında evlendi, ancak üç yıl sonra tüm işlerinden feragat ederek tamamıyla edebiyata yöneldi. Bu dönemde farklı mahlaslar kullanarak birçok hikâye yarışmasına katıldı ve önemli dereceler elde etti. Aynı zamanda da çeşitli yayınevlerinde çevirmenlik yapan Atılgan, birtakım varoluşçu felsefecilerden (Sartre, Camus gibi…) ve Freud’dan oldukça etkilendi ve ileride yazacağı romanlarının temelini oluşturdu.
Atılgan, ilerleyen yıllarda Aylak Adam (1959)’ı ve Anayurt Oteli (1973)’ni tefrika ettirdi. Yayımlandığı dönemde pek ilgi görmeyen bu kitaplar, 1987 yılında Ömer Kavur’un Anayurt Oteli’ni beyaz perdeye aktarmasıyla bilinirliği artarak daha fazla satılmaya ve üzerinde büyük tartışmalar yapılmasına yol açtı. Ancak şöhretini pek fazla yaşayamayan Atılgan, 9 Ekim 1989’da yeni romanı Canistan üzerine çalıştığı dönemde kalp krizi sonucu vefat etti.
* * *
Anayurt Oteli’nin incelemesine geçmeden önce, roman hakkında birkaç bilgi daha vermeyi lüzumlu görüyoruz: Kendisinin diğer eserlerinde de olduğu gibi bu roman, Atılgan’ın tanıdığı kişilerden ve bildiği mekanlardan yola çıkılarak yazılmıştır. Örneğin; romana ismini de veren Anayurt Oteli, Manisa’da bulunan Anavatan Oteli’dir. Bu otel romanda da belirtildiği üzere, Tanzimat Fermanı ile aynı yıl, 1839’da konak olarak inşa edilmiş, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte de otele dönüştürülmüştür.

Hacırahmanlı Köyü’nde yaşayan Atılgan, çiftçilik yapan babasının işinin sürekli Manisa’ya düşmesinden dolayı, birçok kez bu otelde konaklamıştır. Çünkü oteli işleten baba ve oğul, babasının eski iş arkadaşlarındandır. Kendisi bu konu hakkında şu ifadeleri kullanmıştır:
“Bir gün bu oteli yazma isteği doğdu içime. O sıralar arkadaşlarla Ödemiş/Birgi’ye gideceğiz. Gece Aydın’da bir otelde kaldık. Bir otel işte. Kapıdan giriliyor. Karşıda yukarıya çıkan bir merdiven var. Kâtibin yeri de bu merdivenin altında. Önünde bir küçük masa. Gece arkadaşımla konuşurken ‘Yahu,’ dedim, ‘bu adamın buradaki hayatı ne olabilir?’ ‘Merdiven altında oturan bir adam. Nasıl bir adamdır bu?’ Üstelik benim bunaldığım zamanlar. Anavatan Oteli ile bu durumu birleştirdim, kendi ruh durumumu da yansıtmaya çalıştım. Bu roman çıktı.”
Tabii Yusuf Atılgan otelle ilgili birçok şeyi değiştirmiştir de… Örneğin, otelin sahip(leri) Zebercet Bey ve oğlu Ahmet’in yerlerini değiştirerek; Ahmet Efendi’yi otel sahibi, Zebercet’i ise onun oğlu yapar. Ayrıca romanının ismini Anavatan Oteli olarak kararlaştıran Atılgan, romanın yayımlandığı ilk yayınevi olan Bilgi Yayınevi’nin sahibinin önerisiyle kitabın ismini Anayurt Oteli olarak değiştirmiştir.
Şimdilerdeyse bu otel yıkılmış, yerine aynı isimli bir apartman yapılmıştır.
* * *
Roman; Anayurt Oteli, Zebercet, Gecikmeli Ankara Treni ile Gelen Kadın, Ortalıkçı Kadın, Emekli Subay Olduğunu İddia Eden Adam, Erkek Kara Kedi ve İki Havlu hakkında etraflıca bir bilgi verilerek, bir pazartesi günüyle başlar…
Bir gününün diğerinden farksız olduğu, monoton bir hayat yaşayan Zebercet; babasından kalma bir otelde kâtiplik yapmaktadır. Fakat bir gün gecikmeli Ankara treni ile otele gelen kadınla birlikte hayatı büyük bir değişikliğe uğrar. Bu kadın Zebercet’e otelde birkaç saat kalmak istediğini söyler ve bir odaya yerleşir. Ardından bir daha uğrayacağını söyleyerek, para vermeden, otelden çıkıp gider. Zebercet, o günden sonra, onun tekrar dönmesini dört gözle beklemeye başlamış; onun kaldığı odaya kimseyi almayarak, odayı onun bıraktığı gibi tutmaya çalışmaktadır.
Zebercet, kadını beklerken gittikçe değişmeye başlar. Olup olmadığı dahi belli olmayan bıyığını farklı bir berbere kestirir, üstüne yeni kıyafetler alır ve kendisine çekidüzen vermeye başlar. Ayrıca onun kalmış olduğu odaya girerek onunla konuştuğunu, ilişkiye girdiğini hayal eder…
Ancak bekleyişi boşunadır, çünkü kadın hiçbir zaman gelmeyecektir. Bunu anladığındaysa, otele müşteri almamaya ve günlük fişlere hayali isimler yazmaya başlar. Belki de ileride yapacaklarını anladığından, yıllardır uzak durduğu sosyal hayata karışmaya çalışır: Lokantada yemek yer, horoz dövüşü seyreder, hatta bu sırada tanıştığı biriyle sinemaya dahi gider.
Zaman geçtikçe kendisi gibi “ne ölü ne sağ” bir hayat süren “Ortalıkçı Kadın”ı öldürür ve kendisini de öldürmek için tarih belirler. Ancak o tarihi beklemenin lüzumsuz olduğunu düşünür ve ölüm tarihini 18 gün geriye çekerek, o kadının kaldığı otel odasında kendini asarak intihar eder…
* * *
Yusuf Atılgan, eserde içine kapanık, toplumdan soyutlanmış bir tip olan Zebercet’i okura daha iyi aktarabilmek için “bilinç akışı” tekniğini, okuyucunun esere olan ilgisinin artmasını ve Zebercet’i daha iyi anlamasını sağlamak için de “iç monolog” tekniğini kullanmıştır. Bu sayede kahramanın soyut sancıları, somutlaştırılmıştır.
Eserinde, bireyler arasındaki iletişim sorunlarını sıklıkla tercih eden ve bu sorunlar vasıtasıyla toplumsal sorunlara dikkat çekmeye çalışan yazar; tedavi edilebilir bir hastalık olan “sosyal fobi bozukluğu”nu eğer önlem alınmazsa, ne gibi sonuçlar doğuracağını basit ve sade bir anlatımla okura aktarır.
Örneğin, bu hastalığın sonuçlarından biri de şiddete eğilimli hâle gelmektir. Zebercet’in işlediği cinayet bu eğilimin neticesindendir. Bu nedenle psikolojik rahatsızlıkları olan bireylerin mutlaka tedavi edilmesi gerekliliğini, yazar, ana kahramanın yaşamı vasıtasıyla ortaya koymaktadır.
* * *

Bonus olarak bahsetmek istediğimiz bir diğer konu ise, belki de Anayurt Oteli’nin yazılmasına vesile olan bir romanla başlayan bir aşk hikâyesidir: Aylak Adam’daki B. karakteriyle kendisini özdeşleştiren genç tiyatro oyuncusu Serpil Gence, bu düşüncelerini Atılgan’la da paylaşır ve aralarında mektuplaşmalar başlar. Önceleri yazar-okur mahiyeti taşıyan bu mektuplaşmalar, yerini iki aşık gencin birbirlerine yazdığı aşk mektuplarına dönüşür. En nihayetinde, Atılgan, Anayurt Oteli’ni bu hanımefendiye ithaf eder ve tam üç yıl sonra evlenirler. Kimilerine göre, bu romanda, yalnızca birbirine aşık bu çiftin anlayabileceği unsurlar bulunur. Yalnızca onların çözebileceği şifreler…


