Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’i

Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.
spot_img
spot_img

Ahmet Hamdi Tanapınar, (d.1901-ö.1962) döneminin edebiyat tarihçileri arasından hem Garp hem Şark kültürünü kendinde sentez haline getirmiş en büyük isimdir. Muhayyilesi ve üslubu onun edebi eserlerindeki en kuvvetli yetileridir. Aslen kendini her zaman Doğu’ya yakın hissettiği gözden kaçmazken Baudelaire, Dostoyevski, Homeros, Shakespeare, bilmesi onu çok yönlü bir hal içine sokmuştur. Osmanlıcasının da kuvvetli olduğunu bildiğimiz Ahmet Hamdi, divan edebiyatından Şeyhi, Nedim gibi isimlere yatkındır. Bu özellikler ile beraber bilimsel araştırma kültürüne sahip olması onu ender isimlerden yapmaktadır.

Bahsini açacağımız Beş Şehir (1946) adlı eseri, aslında yukarıda anlatılanları çıkarabilmenin bir diğer yoludur. Her ne kadar yazarın alışıla gelmiş yoğun terkiblerini bu eserde çok görmek mümkün olmasa da onun Ahmet Hamdi olduğunu unutmamak gerekir.

“Belki Milli Mücadele yıllarının bıraktığı bir tesirdir, belki doğrudan doğruya çelik zırhlarını giymiş ortada dolaşan eski zaman silahşoruna benzeyen kalesinin bir telkinidir; Ankara, bana daima dasitani ve muharip göründü.” (s.1)

Kitabın ilk cümlesinden anlaşılır ki eser, gezi yazısı ile anı türünün birleşimine benzemektedir. En önemlisi ise, Ahmet Hamdi’nin tarih bilgisini bu metinlere yansıtmış olmasıdır. Dolayısıyla okudukça yeni bilgi ve anekdot edinilmek kaçınılmazdır. Ahmet Hamdi’ye göre “destansı” ve “savaşçı” görünen Ankara, anlatımıyla bir başka ruha kavuşmaktadır. Anı yönüne de dikkat çekmek gerekirse:

Atatürk’ü ilk defa Erzurum’da gördüm. Onunla tek konuşmam da Eruzrum Lisesinde oldu. (…) Sakin, kibar, dama dikkatli ve her şeye alakaydı. O günü, Erzurum Lisesi’ndeki hocalara, talebelere, orada rastlayacaklarına vermişti. Ne pahasına olursa olsun sözünü tutacaktı. Yemeğe kalmayacaktı, fakat ikindi çayı içmeğe razı oldu. (…) Kendisine söylenenleri son derece rahat bir dinleyiş tarzı vardı. Bununla beraber araya garip bir mesafe koymsını da biliyordu. Bu mesafe, yalnız yaptığı işlerden veya mevkiinden gelmiyordu. Mustafa Kemal’liğinden geliyordu. (s.45)

Bu güzel anı birebir vuku bulmuş oluşu okuyucuyu derinden etkilemektedir. Bir başka önemli husus; birebir vuku bulmayan olayları tahayyül eden Ahmet Hamdi, bu tahayyülünü, derin ve edebi  üslubu sayesinde vuku buluyormuş gibi etki yaratması çok büyük bir başarıdır.

“Moğol tahsildarlarının korkusu ile kovuklarda, mağaralarda yaşayan, o müthiş 699 yılı kıtlığında kemirecek ot bulamayan, zulmün, vebanın, her türlü felaketin harap ettiği Anadolu üzerinde bu ses bir bahar rüzgarı gibi dalgalanır.” (s.84)

Bahsedilen Anadolu’daki bahar rüzgarı, Mevlana Celallettin Rumi’dir. Divan-ı Kebir eserinden yorumlar çıkaran Ahmet Hamdi, tarihi bireysel yorumuyla çok yönlü bir şekilde izah etmektedir. Anlatılan değerler özlem duygusu açısından yargılansa da onun memleket sevgisi hesaba katılmalı ve viran edilmiş değerlerin tekrar yeşerdiğini ifade etmesine dikkat edilmelidir.

İstanbul’dan bahsederken ise, İsmail Dede ile Lamartine karşılaştırması yapmaktadır. İsmail Dede’nin dönemindeki kadınlar ile Lamartine’nin boğazı anlatan cümlelerindeki kadınları bulmakta ve Lamartine’in terkiblerinden övgüyle bahsetmektedir. Ülkesinin önemli şahsiyetlerini, anılarını, dönemlerin edebi rüzgarını, önemli mekan ve harabelerini anlatarak güzel bir bütünlük yakalayan Ahmet Hamdi, Huzur’da ne kadar izah etmekte güçlük çekilen, zaman-mekan kaymaları hissediliyorsa, Beş Şehir’de de bir o kadar ayağı yere basan bir hal vardır. Böylece Ahmet Hamdi Tanpınar, ders kitaplarını, incelemelerini, edebi eserlerini yazarak Türk edebiyatının akademisyen ve sanatçı özelliklerini barındıran en yetkin isim olmuştur.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.