Romanları ve öyküleri kırkın üzerinde dile çevrilerek milyonlar satan, kültürel ve dilsel sınırları aşan deneysel edebiyat fenomeni Haruki Murakami‘yi A’dan Z’ye inceledik.
“Duvar ören de sensin, ördüğün duvarlar arasına kendini kapatan da.”
Amerika Günleri ve Yabancılık

Japonya’da kimi kesimlerce Amerikan kültürü etkisinde kalmak ve aşırı Batıcı olmakla eleştirilen Murakami, 1986-95 yılları arasında Amerika’da yaşamıştır. Murakami’nin Amerika yayınevi piyasasında yükselişe geçtiği 1990lar’ın başı, kitaplarının Japonya’da parladığı ve başka dillere de çevrildiği döneme denk gelir. Zemberekkuşu’nun Güncesi’ni Amerika’da kendi ifadesiyle “onu gölge gibi takip eden bir yabancılık” içinde yazar. Yabancılık, romanındaki ana karakterinin de gölgesi hâline gelir. Murakami, Amerika günlerindeki yazma sürecinden şöyle bahseder: “Şimdi düşününce, eğer romanı Japonya’da yazmış olsaydım muhtemelen çok farklı bir kitap olurdu. Amerika’da yaşarkenki yabancılığım, Japonya’daki yabancılığımdan farklıydı. Amerika’da daha direkt ve apaçık ortadaydı ve bu da bana kendimle ilgili daha net bir farkındalık kazandırdı. Bu romanı yazma sürecim, bir bakıma kendimi çıplaklaştırmak gibiydi”.
Büyülü Gerçekçilik

Büyülü gerçekçilik, toplumsal belleğin kıyısında köşesinde varlığını devam ettiren ya da neredeyse unutulmak üzere olan, toplumsal hafızadan silinmeye yüz tutmuş gerçeklikleri, fantezi, alegori, olağanüstülük ve metafizik ögeleri kullanarak anlatmaktır. Büyülü gerçekçi romanlarda neyin anlatıldığından ziyade nasıl anlatıldığı önemlidir.
Murakami’nin romanlarının büyük bir kısmı az ya da çok büyülü gerçekçi özellikler taşır. Karakterleri, dış dünyanın tuhaflığından dem vururlar, dış dünyanın sahtelikleri arasından gerçekliği bulmayı isterler. Murakami romanlarında küçük şeyleri ve karakterlerinin alışkanlıklarını detaylandırır. Bir nevi odağı yakınlaştırırken gerçek ve bütünden okuyucuyu uzaklaştırmaya çalışır. Kahramanlar genelde iç ve dış dünya arasında sıkışıp kalmışlardır. Yaşamlarında kaybettikleri şeyi başka dünyalarda ararlar. Aradıkları şeyi bulduklarında ise onun değişmiş olduğunu fark ederler. Diğer yandan kendileri de değişmiştir; dünyadan uzaklaştıklarında farklı bir bakış açısı kazanmışlardır.
Caz
“Müziğin yaşananları canlandırma etkisi vardır, bazen yürek sızlatacak kadar güçlü bir etki.”
Murakami’nin eserlerinde müziğin yeri başka hiçbir anlatım aracı ile doldurulamayacak kadar eşsizdir. Müzik, metinlerinin karanlık yönünü büyük bir uyumla sarar. Murakami okurlarını, eserlerinde yer verdiği bütün melodileri harmanlayıp uyumlu bir biçimde bir araya getiren bir sentezleyici gibi görür. Romanlarında müzik, atmosferi, mekânı, okuyucunun algısını ve hatta anlatının anlaşılabilirliğini dahi etkiler. Onun müzik zevki; bop (Thelonius Monk, Sonny Rollins, Lester Young), cool (Stan Getz, Bud Shank) ve vokalistler (Beverly Kenney, Billie Holiday), klasik müzik bestecileri (Prokofiev, Mozart, Tschaikovsky) ve arada bir dinlediği rock plakları (The Beach Boys, CCR) arasında gidip gelir.
Özellikle cazın, onun için diğer müzik türleri arasından sıyrılarak öne çıktığını söyleyebiliriz. Cazla ilk kez 1964’te on beş yaşındayken tanışır. Art Blakey and the Jazz Messengers (Art Blakey ve Cazın Elçileri) o yılın Ocak ayında Kobe’de tam da onun doğum gününde sahne alır. Murakami, doğum günü hediyesi olarak kendisine konser bileti alır. Gerçek anlamda ilk caz dinleme deneyimidir. Hayrete düşer, yıldırım çarpmışa döner. Grup bir harikadır: Tenor saksofonda Wayne Shorter, trompette Freddie Hubbard, trombonda Curtis Fuller ve sağlam, yaratıcı davulculuğuyla hepsine öncülük yapan Art Blakey.
Caz tarihinin en güçlü ekiplerinden biri karşısındadır. Böylesine müthiş ve etkileyici bir müziği daha önce hiç dinlememiştir. Caza bağımlılığı böyle başlar. Murakami’nin eserlerinde cazın müzikal karakterini duyduğumuz hissine kapılırız. Caz çoğunlukla hayatın bir metaforu gibidir; müzik, karakterler ve hikâyeler üzerinde çok güçlü bir etki bırakır. Müziğin bu şekillendirici gücünü, özellikle yalnızlık ve yabancılaşma duyguları ile baş etmeye çalışan karakterlerde daha yoğun hissederiz. Anlattığı hikâyelerde büyük bir çeşitlilikle çalan bir pianistin, tempo tutan bir davulcunun ve özgürce çalan bir saksafoncunun özgür doğaçlaması deneyimlenebilir. Aşina olmayanlara düzensiz ve kaotik gelebilir; ama romanları, enerjinin rezonansında kapıp götüren büyülü bir deneyim yaşatır. Murakami’nin gerçek üstücülüğü, okuyucuların kendi doğaçlamalarını özgürce yaşamalarına bir davet olarak da okunabilir.
Disiplin

Murakami çok disiplinli ve günlük rutinlerine sadık bir yazardır. Sabah 4’te ya da 5’te kalkar, beş altı saat çalıştıktan sonra öğleden sonra koşuya çıkar, bazen de yüzer. Sonrasında kitap okuma ve müzik dinleme ile geçirilen saatlerin ardından saat 9’da uyur. Murakami’nin yüksek öz disiplini, roman karakterlerinin sade yaşantıları ve ev içi düzenlerinde de kendisini belli eder.
Eserlerinde Kedi ve Öteki Dünya

“Evde ne televizyonumuz vardı ne de radyomuz, çalar saatimiz bile yoktu…ısıtıcımız da. Soğuk geceler de dört kediye sımsıkı sarılıp uyumaktan başka çaremiz olmuyordu. Kediler de sımsıkı tutunuyorlardı bize”.
Murakami’nin kurgusunda en sık rastlanan ve en anlamlı hayvan kedidir. Kediler genellikle gizem, büyü ve öteki dünyanın sembolleri olarak karşımıza çıkar. Murakami’nin kurgusunda kediler kaypak yaratıklardır; sadece sahiplerinin hayatlarından kaybolma eğiliminde değillerdir; Murakami’nin imgelerinin zenginliği nedeniyle anlaşılmaktan da kaçarlar.
Fantastik Dünyalara Geçiş

Hayalet ve canavar modern kültür öncesi Japon edebiyatında sıklıkla kullanılan ögelerdir. Büyülü gerçekçiliğin temel ögesi olan fantastik ögeler, 1920’lerden önce Japon edebiyatında kullanılmıştır. Murakami‘nin eserlerinde fantastik ve gerçek dünya olmak üzere iki dünya vardır. 1Q84 romanında kahramanların bilinmeyen bir dünyaya geçiş yaptığı fantastik ögelerle karşılaşırız. Little People denilen varlıklar, gölge gibi boyları kısalan ve uzalan, belli bir yüz ifadesi ile akılda kalmayan varlıklardır. Bilinç dışını sembolize eden 1Q84 yılında kendilerini ifade edemedikleri için çatışma çıkarırlar.
Gölgeler

Murakami’nin romanları ben ve öteki olarak ikiye ayrılmış, parçalanmış benlikleri ve gölgeleri ile yaptıkları mücadeleye sık sık yer verir. Tamamlanmışlık duygusunu hissedebilmek için gölgeye ihtiyaç duyan karakterlerin bazılarının gölgesi silik ya da eksiktir. Kimileri de kendi gölgelerinden korkar. Bireyselleşme süreci ancak karanlık taraf ile aydınlık tarafın bütünleşmesi ile mümkün olabilir. Roman karakterlerinin bireysel kimlikleri kolektif kimlikleri ile çatışma hâlindedir. Kendi benliğini arama ve bütünleşme ihtiyacı derin anlatımlı detaylarda hissedilir.
Hayvan İmgesi

Murakami romanlarında hayvan imgeleri ve sembolizm kullanımına sıkça rastlanır. Zengin kurgusal hayvanat bahçesi, gerçek ve fantastik hayvanların yanı sıra, Çin burcunda yer alan (hayalet) koyun, kedi, köpek, balık, yunus, balina, kurbağa, kuş, tek boynuzlu at, kanguru, fil, mürekkep balığı, veya sülük gibi hayvanlara da rastlanmak mümkündür. Jay Rubin, hayvanların Murakami’yi insan zihninin bilinçaltı yaşamıyla ortak özellikleri nedeniyle büyülediğini düşünür. Hayvanlar, rasyonel düşünceden yoksunlardır ve gizemli güçlere bağlıdırlar. Ne yazık ki iletişim kuramazlar. Murakami, kedilere konuşma yeteneği kazandırarak bu gerçeklikle oynar.
İmkansızın Şarkısı
Japon Kültürü Eleştirisi

Kuyu İmgesi

Murakami romanlarında kuyu imgesi, simgesel olarak kahramanın kendine yaptığı derin bir sorgulamayı çağrıştırır. Dünya olağan ve olağan dışı olmak üzere ikiye bölünmüştür. Roman kahramanı bu iki dünya arasında geçiş yapabilmektedir. Kuyu imgesi olağan dünyadan olağan dışı dünyaya bir geçiş olanağı sağlayan araçlardan biridir. Olağan dışı dünya gerçek dünyaya benzerlik taşısa da bazen rüyaya benzer olaylar ve metafizik ve fantastik anlatılarla gerçeklikten uzaklaşır.
Maraton

Murakami, otuzlu yaşlarının sonunda koşmaya başlar ve böylelikle koşmak; yazmak ve müzik ile birlikte hayatının vazgeçilmez bir tutkusu hâline gelir. Koşuyu profesyonel bir aşamaya taşıyarak hemen her gün bir maraton tamamlar. Murakami, “Koşmasaydım yazamazdım,” der. Yazmaya devam etmek için içsel gücü fiziksel güç aracılığıyla kazanabileceğini düşünür. Roman yazmak sağlıksız bir eylemse; sağlıksız bir eylemi yapabilmek için mümkün olduğunca sağlıklı olmak gerektiğine inanır çünkü sağlıksız bir ruh bile sağlıklı bir vücuda ihtiyaç duyar.
Ölüm Teması

Ne kadar yaşarsak ölüm o kadar yanımızdadır. Düşünmemeye çalışsak da Murakami‘ye göre attığımız her adım ölümün kendisidir. Murakami, ilk romanı için “hayatın bir fazlası” ifadesini kullanmıştır. Roman kahramanlarından birinin söylediği gibi “Her şey geçip gider, gidişi kimse durduramaz. Bizler böyle yaşarız.” Ölüm gerçeği karşısında hayatın saçmalığının farkına varılmasının gerekli olduğunu düşünür.
Peter Cat

Murakami, Japonya Kyoto’da 1949 yılında dünyaya gelir. Babası edebiyat öğretmeni, dedesi Budist bir rahiptir. Ailesinin iki yaşındayken ticari liman kenti Kobe’ye taşınması, ileride onun ikinci el çeviri kitapları, Hollywood fimleri ve caz müzik ile tanışmasına olanak sağlayacaktır. Dostoyevski, Balzac ve Stendhal gibi Rus ve Fransız yazarlarının eserlerini okuyabilmek, edebi kimliğinin oluşumunda önemli bir rol oynamıştır. 1975 yılında Washington Üniversitesi klasik drama bölümünden mezun olur. Üniversite eğitimi yılları, dünyada öğrenci olayların patlak verip yayıldığı döneme denk gelir. Murakami, üniversite yıllarında öğrenci olaylarını yakından gözlemler. Yirmi üç yaşında Yoko ile evlenir. Eşiyle birlikte Tokyo’da “Peter Cat” ismiyle caz kulübü işletmeye başlarlar. Peter Cat, Murakami’nin müzikle olan bağını yansıtan bir platform hâline gelir.
Rüzgârın Şarkısını Dinle
Yirmili yaşlarının başında Jingu Stadyumu’nda beyzbol maçı izlerken kendi ifadesiyle aniden gelen bir aydınlanma ile roman yazarı olmayı düşünür; maç sonrası kırtasiyeden kâğıt kalem alır ve başka bir şansı olmayacağı endişesiyle, bütün gücü ve isteğiyle yazmaya başlar. Altı ayın sonunda 1979 yılında ilk kitabı Rüzgârın Şarkısını Dinle yayımlanır ve yeni yazarlara yönelik bir ödül olan Gunzo Ödülü’ne layık görülür. Murakami, 1960’larda yaşayan bir gencin karışık düşüncelerini okuduğumuz bu ilk romanının çevrilmesine yıllar sonra izin vermiştir.
Sahilde Kafka

Sahilde Kafka, on beş yaşına girdiği gün evden kaçan Kafka Tamura‘nın hikâyesini anlatır. Babasının yıllar önce dile getirdiği kehanetin akıbetinden kurtulmak için kaçma planları yapar. Babasının kehaneti bir düzenek gibi içine yerleşmiştir ve gölge gibi peşindedir. İlk kez aşkı ve tutkuyu yaşayan Tamura, kehaneti bir cinayetin sis perdesini aralayarak çözmeye çalışır. Sahilde Kafka, Yunan trajedisi Oedipus’un ve Genji’nin hikâyesi romana alt yapı kazandırmıştır. Eserde kapitalist toplumda yabancılaşmaya maruz kalan yaşam tuhaf olaylarla yeniden anlamlı kılınmaya çalışılır. Büyülü olaylar yaşayan karakter eski kimliğini asla bıraktığı yerde bulamayacaktır.
Yalnızlık

“Sen açık renkli Acem halısısın, yalnızlık ise çıkmayan Bordeaux şarabın lekesi. Yalnızlığın Fransa’dan taşınmış, yaranın acısı ise Ortadoğu’dan gelmiştir.”
Murakami romanlarında sıklıkla Japon kültüründeki bireyin yalnızlığı ve yabancılaşması, iletişimsizlik ve anlam arayışı, kimlik sorunu gibi konuları işlemiştir. Japon toplumundaki Amerikan kültürünün etkisi, Japon toplumunun aşırı bireyci ve tüketim odaklı bir topluma dönüşmesinin birey üzerindeki etkileri, roman karakterlerinde içsel çatışma ve yitirilmişlik duygusu yaratır.
Zemberekkuşunun Güncesi
Zemberekkuşu adı verilen, türü ve görüşünü belli olmayan bir kuş
dünyanın zembereğini kurar ve dünya işlemeye başlar. Dünyanın zembereğinin kurulmasıyla beraber kahraman Toru‘nun hayatı darmadağın olur. Kedisi ve karısı kayıplara karışır. Anlamlandıramadığı tesadüfler karşısına bir dizi garip insanı çıkarır. Toru, hayatının içinden çıkılmaz durumunun sebebini hiç görmediği, neye benzediğini bile bilmediği Zemberekkuşu’nun artık dünyanın zembereğini kurmamasına bağlar.
Kaynakça:
- Haruki Murakami, Pinball 1973, çev. Ali Volkan Erdemir, İstanbul, Doğan Kitapevi, 2020
- Haruki Murakami, Birinci Tekil Şahıs, çev. Ali Volkan Erdemir, İstanbul, Doğan Yayınları, 2021
- Haruki Murakami, Sputnik Sevgilim, çev. Ali Volkan Erdemir, İstanbul, Doğan Yayınları, 2016
- Haruki Murakami, Sahilde Kafka, çev. Hüseyin Can Erkin, İstanbul, Doğan Kitap, 2011
- Haruki Murakami, Bir Kediyi Terk Etmek Babam Hakkında, Çev. Ali Volkan Erdemir, İstanbul, Doğan Yayınları, 2022
- Haruki Murakami, Kadınsız Erkekler, çev. Ali Volkan Erdemir, İstanbul, Doğan Yayınları, 2016
- Aytemiz Depci, Haruki Murakami’nin Romanlarında Öteki ve Gölge, Ankara Üniversitesi Japon Dili ve Edebiyatı Doktora Tezi, Ankara 2019
- Esma Altın, Haruki Murakami’nin Romanlarında Büyülü Gerçeklik, Ankara Üniversitesi Japon Dili ve Edebiyatı Doktora Tezi, Ankara 2022
- Esma Sancaklı, Haruki Murakami’nin Eserlerinde Toplumsal Bellek ve Kimlik, Ankara Üniversitesi Japon Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans Tezi, 2015
- Adelina Vasile, Cat Imagery in Haruki Murakami’s Fiction, Web. 01.08.2024
- Ipsita Nayak, “Haruki Murakami’s Use of Music as a Narrative Device in Colorless Tsukuru Tazaki and His Years of Pilgrimage, KIIT University. 03.08.2024
- The Best Works by Haruki Murakami that Make for Great Reads. Economic Times. Web. 04.08.2024
- Gerçekliğin Sınırını Zorlayan Bir Yazar: Haruki Murakami. Bookinton. Web. 03.08.2024