Çağdaş Türk Edebiyatının Ayrıksı Yazarı Bilge Karasu’yu Neden Okumalıyız?

Bilge Karasu, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünden mezun olduktan sonra Ankara Radyosu Dış Yayınlar Bölümünde çalışmıştır. 1974’te ise Hacettepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. 1963 yılında D.H. Lawrence’ın The Man Who Died (Ölen Adam) kitabının çevirisiyle TDK Çeviri Ödülü’nü 1971 yılında Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı kitabıyla Sait Faik Hikaye Armağanı’nı, 1991’de Gece kitabı ile Pegasus Ödülü’nü ve 1994’te Ne Kitapsız Ne Kedisiz ile Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü almıştır.

  Bilge Karasu, Türkçe’yi kullanma biçimiyle, hayatı boyunca “ve” bağlacını hiç kullanmamasıyla, imgelerle yüklü anlatımıyla Çağdaş Türk Edebiyatı’nın ayrıksı ve özgün yazarları arasında yerini alıyor.

Neden Bilge Karasu Okumalıyız?

  Karasu, “Ne Kitaplı Ne Kitapsız” adlı denemesinde kendisinin ne için ve nasıl okuduğu üzerine tartışır. Dolayısıyla bunu okurken siz de birdenbire kendinizi ne için ve nasıl okuduğunuz üzerinde düşünürken buluverirsiniz. Denemesinin sonunda ise kitabın bir “nesne” değil bir “metin” olduğuna ve metinleri imgelerinizi zenginleştirmek amacıyla okuduğunuza ikna olursunuz.

  Bilge Karasu’nun neredeyse tüm eserleri imgelem üzerine kuruludur. Karasu’ya göre imge; iletilmek istenen şeyin öznelleştirilebilir ve en kısa yoldan üretilebilir bir halidir. Dolayısıyla bir metni ne kadar çok insan okursa, metin bu imgeler sayesinde yeniden ve yeniden üretilmiş olur. Öykü ya da roman Karasu’ya göre bir imge üretmek için veya var olan imgenin okuyucuya ulaştırılması için biçilmiş kaftandır. Öykü ya da roman gibi hem yazarın hem de okurun hayal gücüne dayanan “metinlerde” imgelem sonsuzluğa gider. Karasu’nun eserlerinde gerçeklik imgeler aracılığıyla yeniden üretilirken siz de imgelem dağarcığınızın sınırlarını zorlarsınız. Karasu’yu okurken bir okuma yapmaz bir okumayı deneyimlersiniz. Farklı imgelemlere yelken açarak yeni bir görme biçimi kazanırsınız. Hayal gücünüzü imgelerle beslerken, aktarmak istediği düşünsel süreçleri akıcı ve eşsiz bir anlatımla içselleştirirsiniz.

  Karasu’nun düz yazılarındaki şiirsellik onu adeta çağdaşları arasında farklı bir ekole mensup kılmıştır. Bilge Karasu, metinlerinde eğretileme ve çağrışımlardan yararlanarak inanç/inançsızlık, sevgi, dostluk, yalnızlık, tutku, ölüm gibi temaları alegorik olarak ele alır. Dolayısıyla yabancılaşma, bireyselleşme, varoluş gibi temalara sahip metinlerine felsefi tohumlar ekerek onları ustalıklı bir biçimde kurgularken okurunu hikayeye ve kendine dair düşünmeye zorlar.

Bilge Karasu Okumaya Nereden Başlamalı?

  Bilge Karasu kurguları ve Türkçe’yi kullanma biçimiyle eşi benzeri olmayan bir yazar. O’na göre dil, bilişimizi şekillendiren ve imgeleri söze dökerek canlandıran bir kavrama biçimidir. Bu nedenle dili farklı ancak oldukça özeldir. Yazın dilindeki farklılık ya da anlaşılamamazlık ona özgü bir yazma biçimi iken okuyucusu içinse farklı bir kavrayış deneyimidir. Karasu’ya göre her metin herkes için yazılmamıştır. Her metnin belirli bir alıcısı vardır. Ayrıca her iyi metin vericisi iyi bir alıcı bulamayabilir ya da tam tersi! Karasu’nun dilde kullandığı esneklik biçimleri metnin iletisini her okuyucu için ona özel kılmaktadır demek yanlış olmayacaktır.

  Bilge Karasu’yu ilk defa okuyacaklar için diline, romanlar, öyküler ve imgeler hakkındaki düşüncelerine aşinalık kazanmaları açısından Ne Kitapsız Ne Kedisiz adını taşıyan denemeler kitabı tavsiye edilebilir. Bunun akabinde Troya’da Ölüm Vardı, Karasu ile ilk kez tanışacaklar için yazarın ilk romanı olması özelliği ile uygun düşebilir. Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı ve Göçmüş Kediler Bahçesi de Bilge Karasu ile ilk kez tanışacaklara önerilebilir.

Tavsiye Edilen Kitaplardan Alıntılar:

“Bildikleriyle övünmekse, bilmediklerimizin –bir şeyler öğrendikçe daha da büyüyen- uçsuz bucaksız ummanı karşısında ne kadar zavallı bir çaba!” (Ne Kitapsız Ne Kedisiz, s. 13)
“Her ölümden sonra daha yoksul, her ölümü daha doğumundan hazırlıyarak, sürükleme içinde, sürüklendiğimi bile bile, ölümü en kısa gönenç içinde beklemek. Dost ölümdedir.” (Troya’da Ölüm Vardı, s.42)

“Kendini duymak, gücünü sınamak, istediğini yapmaya gücü yetebileceğini anlamak için güç yoldan gitmek, iyidir, gereklidir.” (Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, s.48)

“Ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin yolu da ölmektir.” (Göçmüş Kediler Bahçesi, s.25)

Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Küçük Gün Işığım Film İncelemesi: Kabullenmenin Gücü

Kusursuzluk arayışının değil, kendin olmanın kıymetini; sonuca değil, yolculuğa odaklanmanın anlamını keşfedeceğiniz sarsıcı ama iç ısıtan bir aile hikâyesine davetlisiniz.

Joseon’daki İstikrarsızlık: Kral Injo

İstikrarsızlığıyla Kore ulusunun gelişmesinin önünü kapamış bir hükümdar olarak hatırlanan ve günümüzde hala eleştirilen Kral Injo'nun tarihteki yeri.

Sessizliğe Karşı Yazmak: Kadın Yazarların Sansüre Direnişi

Sansür, yalnızca siyasi bir baskı mekanizması değil; aynı zamanda kültürel, ahlaki ve cinsiyet temelli bir sessizleştirme aracıdır.

Hasçelikler and the City: Dijital Bir Ailenin Hikâyesi

Hasçelikler and the City; dijital dünyada temsiliyet, samimiyet ve medya sınırlarını sorgulayan gerçekçi bir aile anlatısıyla izleyicileri içine çekiyor.

Cumhuriyet Aydınları: Behice Boran

İlk kadın sosyolog, ilk kadın siyasi parti genel başkanı, Marksist, yazar ve akademisyen olan Behice Boran; Türk solunun en güçlü temsilcilerinden biri olmuştur.

Tabloları Dinlemek: Édouard Manet

Bazı bakışlar ancak bazı nefeslerle tanımlanıyor. Manet'nin fırçası, Tezer'in nefesi gibi...

Edebiyatta Semtlerin İzleri: Emirgan

İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Emirgan, şiirlerde de romanlarda da ele alınan bir semt olmuştur.

Natalia Ginzburg: Edebiyatın ve Direnişin Güçlü Sesi

İtalyan yazar Natalia Ginzburg, toplum ve aile temalarını sıklıkla işleyen, döneminin devrimci kimliğini benimsemiş ve bunu da eserlerine yerleştirmeyi uygun bulmuştu.

Notting Hill: Londra’nın En Renkli Yüzü

Notting Hill; renkli sokakları, pazarı ve kültürel dokusuyla Londra’da hem ruhunuza hem gözünüze hitap eden özel bir semttir.

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Editor Picks