Bazen günlük hayattan uzaklaşmak ve kendimize vakit ayırmak isteriz. Bir kitap okuyup kendimizi bulmayı istesek bile bazı kitaplar ya zihnimizi çok yorar ya da bir türlü adapte olamayız. Burada sizlere film izler gibi zihninizde canlandırabileceğiniz, devamını merak edip her gün her an okumak isteyeceğiniz ve bir solukta bitebilecek kitaplar önereceğim. Sanırım her biri Türk ve Dünya Edebiyatından duymuş olduğunuz kitaplar olacak.
SON ADA- ZÜLFÜ LİVANELİ
Aldığım gün başladığım ve bitirdiğim iştahla okuduğum müthiş bir kitaptı Son Ada.
ilginizi çeken bir yanı mutlaka olacaktır. Huzurlu sakin bir adanın ne hale geldiğini okuyor ve zihninizde seyrediyorsunuz. Zülfü büyük kapıdan bu romanıyla girmiştir.
-Yaşar Kemal-
Son Ada’nın adsız anlatıcısı, adını kendisinin koyduğu bu yeri “son sığınak, son insani köşe” olarak niteliyor. Anlattığı neredeyse bir ütopya: “Herkes elinden geldiği kadarını, içinden geldiği kadarını yapıyordu.” Ancak bu durum uzun sürmez: Ülkenin darbeci başkanının emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya yerleşmesi, bu cennet adada yaşayanların huzurunu kaçıracaktır. Başkan, Son Ada’yı her tür “anarşi”den kurtarmaya kararlıdır. Adanın halinden hoşnut toplumunu “çoğunluğun oyları neyi işaret ediyorsa onu yaparak” oluşturduğu kurullar eliyle yönetmeye, adanın ağaçlıklı yolunu “park ve bahçe geleneklerine göre düzenlenmiş” bir hale getirerek başlar. Görünüşte her şey demokratik geleneklere uygundur.
Ütopya tam bir distopyaya dönüşürken, başta martılar olmak üzere bu gidişe başkaldıranlar da vardır.
Paulo Coelho-HİPPİ
Yazarımızın kendi anılarını bir hikaye gibi derlemesinden oluşan ve bolca sevdiğim bi akım olan hippiliği bizlere anlatıyor.Çıktığı seyahat ve anıları.Aşk hikayesi bizlerle oluyor. Çok eğlenceli ve yine zihnimizde hemen canlanan bir kitap.
Kitap arkasından: “1970 yılının Eylül ayında, dünyanın merkezi olma şerefi için yarışan iki mekân vardı: Londra’daki Piccadilly Circus ve Amsterdam’daki Dam Meydanı… 1970 yılının Eylül ayında uçak biletleri ateş pahası olduğundan uçakla seyahat ancak elit kesim için mümkündü. Gençlerden oluşan muazzam bir kitle içinse durum farklıydı. 1970 yılının Eylül ayında dünyaya kadınlar hükmediyordu… Genç hippi kadınlar demek belki daha doğru olur…
1970 yılının Eylül ayında herkesin paranormal güçleri vardı, olmayanlar da sahip olma yolundaydı. 1970 yılının Eylül ayında, yazarlık hayalleri kuran Paulo, özgürlük peşinde dünyayı dolaşırken Karla’yla karşılaşınca ikisinin de yaşamı kökten değişecekti; Peru’nun kayıp şehirleri, Brezilya’nın zindanları, Amsterdam’ın arka sokakları, İstanbul’un çarşıları bir bütünün parçaları haline gelecekti. Paulo Coelho’nun kendi yaşamöyküsüne belki de en yakın eseri Hippi, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanan barışçıl bir neslin arayış ve dönüşüm öyküsü.
ELİF ŞAFAK – Havva’nın üç kızı
Diğer önerilerimden biraz daha uzun bir kitap olmasına rağmen hızla okuna-bilinecek ve Şirin adlı karakterin diğer arkadaşlarıyla olan olayının ele alındığı bir roman.Özellikle Oxford’a karşı bir ilgi uyandırıyor. Kitap alıntısı : “Yaz ve sil. İnanç ve şüphe. Cevaplar ve sorular. Hem bilgiyi önemse, hem bildiklerini sorgula. Asla bir yere demir atma. Adresin değil, sadece ayak izlerin olsun bu dünyada.”
PEYAMİ SAFA – Fatih harbiye
Bir çoğumuzun duymuş olduğu bir kitaptır.Bu kitapta Neriman ve Macit’in aşkını görüyoruz.Genellikle Neriman’ın gözünden kültür farkı’nın getirdiği zorluklara tanık oluyoruz.İsminden anlayabileceğimiz gibi kitap Fatihte ve harbiye’de geçiyor, taksimden bahsettiği kısımlarda mevcut, eski İstanbul’u okumak ayrı bir keyifli oluyor.
Türk edebiyatımızın iyi yazarlarından Peyami Safa’nın beni çokça sürükleyen kitabı.
Stefan Zweig – Amok koşucusu
Her zaman ki gibi kısa ve duygusal bir Zweig kitabıydı ve hemencik bitirdim. Çerez bir kitap arıyorsanız kesinlikle bakmalısınız. Kitap arkası: “Amok Koşucusu doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikayesidir. Hollanda Doğu Hint Adalarında görev yapan bir doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının “yardım” talebini geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan hummanın, amokun etkisi altına girer.”
Dostoyevski – Beyaz geceler
Romantik ve naif bir aşk hikayesinde buluyoruz kendimizi, bu kitapta beklemeyi öğreniyoruz. Ve beklerken ki heyecanı…
Kitap arkası : “Öykünün Hayalperest anlatıcısı, Petersburg’un “beyaz geceler”inde sokaklarda dolaşırken, Nastenka adında bir genç kızla tanışır. Nastenka da Hayalperest kadar yalnızdır. İkinci buluşmalarında aralarında bir dostluk doğar; Nastenka, Hayalperestim-ize, kendi yaşam öyküsünü anlatır: Âşık olduğu bir genç adam bir yıl sonra ona geri döneceğini söyleyerek Moskova’ya gitmiş, ama aradan bir yıl geçmesine karşın tek bir mektup bile yazmamıştır. Bu arada, Hayalperestimiz de Nastenka’ya vurulduğunu fark eder, ama duygularını gizler. Yalnızca 19. yüzyıl Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından Dostoyevski’nin 27 yaşında yazdığı Beyaz Geceler, sevecen, okuru sarıp sarmalayan, ama hüzünlü bir uzun öyküdür. Bir yanıyla romantik bir aşk üçgeninin, bir yanıyla da bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür.”