Bedroom in Arles (1888) Tablo Okuması: Bir Odanın Hikayesi

Editör:
Gülizar Nehir Gülkanat
spot_img

Bedroom in Arles, Vincent van Gogh‘un en tanınmış eserlerinden biridir. Sıradan bir oda resmi gibi görünse de sanatçının kendine ait dünyasının kapılarını aralar. Bu yazımızda tablonun renkleri, perspektifi ve arkasındaki hikayeyle bu basit gibi görünen eserin derinliklerine bakacağız. Dilerseniz önce Vincent van Gogh’un hayatına bir göz atalım.

Vincent Van Gogh Kimdir?

What Makes Vincent van Gogh’s Artwork So Unique? Kaynak: Pinot’s Palette

Vincent van Gogh, 1853 yılında Hollanda’nın Groot Zundert kasabasında doğdu. 15 yaşındayken okulu bıraktı ve çok geçmeden iş hayatına atıldı. Van Gogh’un amcaları ve ağabeyi Theo, sanat ticareti işinde çalışıyordu. Vincent’ın okulu bırakmasının ardından ağabeyi ve amcalarının da çalıştığı Goupil & Cie firmasında işe başladı. 1873 yılında şirketin Londra ofisine atandı. Londra’da kaldığı süre zarfında birçok müze ve sanat galerisi gezdi. 1875 yılında şirketin Paris’teki şubesine geri çağırıldı. Vincent 1876 yılında şirketten ayrıldı ve Londra’ya geri döndü.

Farklı okullarda eğitim veren Vincent van Gogh, bu dönemde Hristiyanlık ile ilgili derin araştırmalar yapmaya başladı. Rahip olmak istiyordu. Yılbaşı için ailesini ziyarete gitti ve Hollanda’da kalmaya karar verdi. Teoloji dersleri almak için üniversiteye kayıt olmak istedi fakat çalışmaları bir sonuca ulaşamadı.

1879’da ise Belçika’nın bir madenci köyünde vaaz vermek için kilise ile anlaştı. Van Gogh’un yoksulluk içindeki madencilere duygusal olarak bağlanması, onlarla kıyafetlerini ve yiyeceklerini paylaşması, kilisenin hoşuna gitmedi ve bu sebepler, onun işten atılmasına sebep oldu. Fakat Van Gogh, bu bölgede kaldı ve hemen yakındaki bir köye yerleşti. Maddi olarak sıkıntıdaydı bu nedenle köy halkına herhangi bir yarar sağlamıyordu fakat bu topluluktan ayrılmadı. Bu dönemde ressamlık yapmaya karar verdi ve 1880 yılında kardeşi Theo’nun finansal desteği ile Brüksel’e sanat çalışmaları için gitti. Kuzeni Anton Mauve de bu dönemde Van Gogh’a destek verdi. Ünlü bir ressam olan Anton’un sulu boya takımı hediye etmesi, Van Gogh’u ressamlığa teşvik etti. Van Gogh çalışmalarını piyasada satması umudu ile kardeşi Theo’ya gönderiyordu fakat eserlerdeki koyu renkleri sebebiyle alan olmadı.

1885 yılında babasının vefatının ardından sanat okuluna kayıt olmak için Antwerp’e taşındı. Okulu fazla geleneksel bulması sebebiyle kardeşi Theo’nun yanına Paris’e döndü.
Çevresinden aldığı ilhamla daha renkli işler çıkarmaya başladı. Kısa fırça darbeleriyle kendine has bir tarz buldu. Köylüler ve köy manzarasından uzaklaşıp kafeler ve caddelerden manzaralar çizmeye başladı. Japon ahşap baskıları ile tanıştı ve bu baskıların dış hatları, renk kontrastlarının etkisi kısa sürede kendi işlerinde etkisini gösterdi.

Arles’teki Sarı Ev

Kaynak: WikiArt.com

Van Gogh, kırsaldaki sakin yaşamı özlemesi sebebiyle Fransa’nın güneyinde küçük bir kasaba olan Arles’e taşındı. En ünlü işlerinin çoğunu bu dönemde yaptı. Tabloları daha serbest ve dışavurumcu bir hâl aldı. Kasabanın artılarına rağmen kendisini yalnız hisseden Van Gogh, bölgedeki sanatçıların bir araya gelip çalışabilmesi için kasaba merkezinde dört odalı, kardeşine olan mektuplarında “sarı ev” olarak bahsedeceği bir daire kiraladı. Ancak Van Gogh’un umduğu gibi fazla ziyaretçisi olmadı. Oraya taşınan tek sanatçı Paul Gaugin’di. Bu evde beraber yaşamaya ve çalışmaya başladılar ancak karakterlerindeki zıtlıklar sebebiyle zamanla tartışmaya başladılar. Gauguin’in evi terk etmekle tehdit etmesiyle birlikte Van Gogh’un psikolojik dengesi tamamen bozuldu. Yaşanan tartışma sırasında Gauguin’i usturayla tehdit eden Van Gogh, aynı gece kendi kulağını kesti.

O gecenin sabahında hastaneye kaldırılan Van Gogh, taburcu olduktan sonra resim yapmaya devam etti ancak ruh hâli hâlâ dengeli değildi. Tekrar bir kriz yaşayacağından korkan Van Gogh kendi isteğiyle Saint Rémy’de bir hastaneye yatırıldı. Hastanenin bir odasını atölye olarak kullandı ve orada kaldığı bir seneyi resim yaparak geçirdi. Bir sene içinde yaklaşık 150 tane tablo bitirdi. Theo’nun yeni doğmuş oğluna hediye ettiği Almond Blossom (Çiçek Açan Badem Ağacı) adlı ünlü tablosu da bunlardan biriydi.

1890 yılında Vincent’ın altı tablosu “Les Vingt” tarafından Brüksel’de düzenlenen bir grup sergisinde yer aldı. Van Gogh’un eserleri olumlu eleştiriler aldı ve The Red Vineyard (Kırmızı Üzüm Bağı) adlı tablosu bu sergide satıldı. Bu tablo, Van Gogh’un hayattayken satılan ilk ve son tablosu oldu.

Hastaneden ayrıldıktan sonra Auvers-sur-Oise adlı kırsaldaki bir kasabaya yerleşti. Çevresinde sanatçıların ve sağlık durumunu kontrol edebilecek bir doktor da olması Van Gogh’un yararına oldu. Bu dönemde neredeyse her gün bir tablo bitiriyor, köyün her yanından manzaraları tuvaline aktarıyordu. Kasabaya taşındıktan birkaç ay sonra ailesini ziyarete gitti ve Theo’nun kendi işini kurmayı planladığını öğrendi. Kardeşi her ne kadar Van Gogh’u rahatlatmaya çalışsa da büyük bir finansal riskin altına girdiği açıktı. Hastalık ve finansal belirsizlikler sebebiyle kaygıları artan Van Gogh, 27 Temmuz 1890’da bir buğday tarlasında kendisini göğsünden vurarak intihar etti. Arkasında 850’den fazla tablo ve 1300’ü aşkın yazılı eser bıraktı.

Bedroom in Arles (1888)

Kaynak: Wikipedia

1888 yılında yapılan Bedroom in Arles (Arles’teki Yatak Odası), ilk bakışta sıradan bir iç mekân tablosu gibi görülebilir fakat Van Gogh’un en değer verdiği tablolarından biridir. Öyle ki tablonun aynısından 2 tane daha yapmıştır. Van Gogh, bu tabloyu Fransa’nın Arles kentindeki sarı eve ilk kez kendine ait bir oda kurduğu dönemde yapmıştır. Sadece tabloyu değil, bu odayı da kendi emeğiyle düzenlemiştir. Duvardaki resimler, basit ahşap mobilyalar ve renk seçimi tamamen onun kişisel tercihleridir. Sanatçı, Theo’ya yazdığı 16 Ekim 1888 tarihli mektupta tablonun amacını şöyle açıklar: “Bu sefer sadece yatak odam. Ama burada her şeyi yapan renk olmalı. Sadelik aracılığıyla nesnelere daha görkemli bir tarz kazandırmak, genel olarak dinlenmeyi veya uykuyu çağrıştırmak amaçlanıyor. Kısacası bu resme bakmak zihni ya da daha doğrusu hayal gücünü dinlendirmeli.”

Bu mektup, tabloyu anlamamız için anahtar niteliğindedir. Van Gogh renkleri sadece betimleyici değil, duyguları aktarıcı bir araç olarak kullanır. Tabloda kullanılan renklerden turuncu, mavinin; kırmızı ise yeşilin tamamlayıcı rengidir. Bu renklerin birbirine zıt ve çarpıcı bir etkisi vardır. Sanatçının bu tonları bilinçli olarak kullandığı görülür. 17 Ekim 1888’de Paul Gauguin’e yazdığı bir mektupta şu şekilde açıklar: “Bütün bu tonlar aracılığı ile mutlak bir dinlenme hissini ifade etmek istedim. Görüyorsun ya, içinde hiç beyaz yok. Turuncu, kırmızı, mavi ve yeşilin canlı karışımı, onun “mutlak dinginlik” olarak tanımladığı odasını ifade eder.

Tablodaki nesnelerin çoğunun dış hatlarının belirgin olması tabloya karikatürize ve stilize bir görünüm verir. Tablodaki nesnelerin alt kısımlarının daha koyu çizgilerle vurgulanması, gölgelendirme açısından görülen tek belirti sayılır. Van Gogh bunu, mektuplarında belirttiği gibi Japon baskılarını andırması amacıyla yapmıştır.

Tablonun perspektifi hemen göze çarpar ve tablonun yassı bir görünümü vardır. Biraz garip ve kusurlu bir perspektif hissi verir. Bu durum, kısmen Van Gogh’un kişisel tercihlerinden kaynaklanır. Gerçekçi bir tablo arayışında olmadığını mektuplarında da belirtir. Ayrıca gerçek hayatta, pencerenin bulunduğu duvarın eğik yapısı bu yanlış görünümlü perspektife katkı sağlamış olabilir.

Kaynak: arteveryday.substack.com

Peki Van Gogh, neden bu resmi üç kez yapmıştır? İlki orijinal versiyonu olan (72.4 x 91.3 cm), Sarı Ev’de yaptığı hâliydi. Nemden dolayı hasar gören tabloyu onarması için Theo’ya gönderdi. Eylül 1989’da tablonun neredeyse aynısını biraz büyük bir tuvale  (73.6 x 92.3 cm) tekrar yaptı. Bundan 1 ay sonra ise kız kardeşi ve annesine hediye etmek için biraz daha küçük bir versiyonunu (56.5 x 74 cm) yaptı. Günümüzde ilk versiyonu Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi’nde, ikincisi Chicago Sanat Enstitüsü’nde, üçüncüsü ise Paris’teki Orsay Müzesi’nde bulunuyor.

Van Gogh’u aynı resmi üç defa yapması, yalnızca tekrar etmekten ibaret bir tercih değildi. Kiralık odalarda, geçici konaklamalarda geçmiş bir ömrün ardından taşındığı Sarı Ev, Van Gogh için ilk defa kendisini oraya ait hissettiği bir yerdi. Bu yüzden Bedroom in Arles tablosu yalnızca bir oda resmi değil, bir aidiyet ve geçici huzurun görsel ifadesidir.


Kaynakça:

Öne çıkarılan görsel: wikipedia

Vincent van Gogh hayatı. vangoghmuseum. Web. 09.08.2025

drawpaintacademy. Web. 09.08.2025

artincontext. Web. 09.08.2025

Prnjat, Dejana. “Observing or Using Van Gogh’s Bedroom: New Approach to Attracting the Art Audience” Akdeniz Sanat Dergisi 11. 21 (2018): 83-89

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.