Zülfü Livaneli’nin Balıkçı ve Oğlu romanı, savaşların ve göçlerin bireylerin ruhunda açtığı derin yaraları, vicdan ve insanlık üzerinden dokunaklı bir anlatımla gözler önüne serer. Ege kıyısındaki bir kasabada sade bir yaşam süren balıkçı Mustafa’nın, denizde karşılaştığı mülteci bir çocuk olan Ferhat ile kurduğu bağ, hikâyenin kalbini oluşturur. Ferhat’ın gelişi, yalnızca bir çocuğun değil, bir ailenin ve hatta bir toplumun değişim hikâyesine dönüşür. Livaneli, evrensel acıları bireysel hikâyeler aracılığıyla işlerken, okuyucuyu da derin bir sorgulamaya davet eder. Roman, tüm karanlıklarına ve olumsuzluklara rağmen insanlığın içindeki ışığı ve umudu diri tutar.
”Keşke insanlar da yunuslar
kadar iyi olsaydı”

- ”Hayat ağırdı burada, zordu, bedenini mecalsiz kılacak kadar zorlanmadan ayakta kalamazdın.” (s.8)
- ”Babasının elini tuttuğunda bir ağaca dokunmuş gibi gelirdi ona. Şimdi kendi elleri de babasınınkiler gibi olmuştu.” (s.9)
- ”Geçen uzun yıllar, onu da sanki yosun gibi, balık gibi, kaya, kum, çakıl gibi denizin bir parçası yapmıştı.” (s.10)
- ”Ağlamadığı zamanlarda uzun süre su verilmemiş kuru bir çiçek gibi boynu bükük, dokunsan dağılacak gibi duruyordu.” (s.10)
- ”Görünmez mayınlar döşenmişti evin içine, en ufak bir yanlışlıkta patlamalar kaçınılmazdı.” (s.10)
- ”…her akşam yastığa başını koyduğunda olayı en acı verici ayrıntısına kadar yeniden yaşıyor, tırnaklarıyla yarayı tekrar tekrar kanatıyordu.” (s.11)
- ”Denizciler uğura ve uğursuzluğa çok inanır, çünkü o uçsuz bucaksız denizin onlara ne hazırladığı, hangi nimeti vereceği ya da vermeyeceği, hangi belalarla baş başa bırakacağı belli değildir.” (s.12)
- ”Deniz her olta sallayana, her ağ atana teslim etmez kendini.” (s.13)
- ”…eski zamanlarda kimse ağaçlarına , havalarına, denizlerine zarar vermiyordu.” (s.16)
- ”Ölmüşüz de ağlayanımız yok be. Bizim gibi fakir fukarayı kim dinler.” (s.17)
- ”Namaz kılmıyorlardı ama dinle ilgili her şey gibi ezana da saygı göstermek köyün yazısız kurallarından biriydi.” (s.46)
- ”Kaçmak için yapıyorsun dedi. Çözemediğin bir sorun olunca öyle yaparsın zaten. Ya uyursun ya kaçarsın” (s.47)
- ”Lokantalarda, büyük balıkların el yakan fiyatlarını görüp de balıkçıların çok para kazandığını düşünenler yanılıyordu. Balıkçılar mazot, ağ, boya derken gün kazanıp gün yiyen emekçilerdi.” (s.58)
- ”Tosbağa kabuğundan çıkmış da onu beğenmemiş.” (s.63)
- ”O ürkütücü sessizlik, onca çığlıktan daha korkutucu olan uğursuz sessizlik” (s.70)
- ”…uyurken kimseden zarar gelmezdi ama uyanıkken insanların şeytandan farkı yoktu.” (s.76)
- ”…başına bir bela gelince ve onu çözme imkânı olmayınca karşı koyamayacağı bir uyku basardı.” (s.80)
- ”Sanki düşünceler kafasının içinden telaşla bir yere kaçar gibiydi.” (s.97)
- ”Kendisini kayığın dibinde havasızlıktan çırpına çırpına, kuyruğunu çarpa çarpa can veren balıklara benzetiyordu.” (s.97)
- ”Yırtıcı bir kuş kanat çırpıp duruyordu içinde.” (s.97)
- ”Hiç korku duymuyordu, ellerini bırakmak bir kurtuluştu.” (s.99)
- ”Adam gibi ölmeyi bile becerememişti.” (s.99)
- ”…yüzme bilen bir kişi, denizde boğularak intihar etmeyi başarabilir miydi ki?” (s.99)
- ”Çiçeğe dokunuşu çiçekten güzel.” (s.100)
- ”Olan bitene içi yanmıyor değildi; yine de o gelip geçici alevlerin yüreğini tutuşturmasına izin vermiyor, iradesini diri tutuyordu.” (s.11)
Livaneli, Zülfü. Balıkçı ve Oğlu. İstanbul: İnkılap Yayınları,2024.