“Kahraman doğulur mu yoksa yetiştirilir mi?”
9 Ekim’de İstanbul galasını gerçekleştirdikten hemen sonra izleyiciler ile buluşan Zübeyde, Analar ve Oğullar Cumhuriyetimizin 100. yılına bir armağan niteliği taşıyor. Hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ve bir ulusun anası haline gelen Zübeyde Hanım’ın bilinmeyen hikayesini ekrana taşıyan filmin yapımcılığını Nuri yıldırım ve Alper Tosun’un üstlendiği, yönetmen koltuğunda Cenk Yaz’ın oturduğu filmin senaryosu İlker Tekinsoy’a ait. Başrollerini ise Aslıhan Güner, Alican Yüce Soy, Devrim Nas, Emre Kınay ve Sitare Akbaş paylaşıyor.
Bir Anne Değiştirir Dünyayı
Filmin tanıtımlarında da sıklıkla rastladığımız ’’bir anne değiştirir dünyayı’’ sloganı ile Ulu önderimizin annesi tarafından nasıl yetiştirildiğini ve bir kahraman haline gelirken annesinin ne gibi katkıları olduğu vurgusu yapılıyor. Nitekim film Atatürk’ün (Alican Yüce Soy) henüz anne karnındayken ailesinin yaşadığı zorlukları, hastalıklar ve göç ile mücadelesini anlatarak başlıyor. Filmde bizi Zübeyde Hanımefendi (Aslıhan Güner) karakterini anlamaya en yakınlaştıran sahneler de bu zorlukları çektiğini gördüğümüz sahneler. Tüm bu evlat acılarına, kayıplara ve yuvasından kopmasına rağmen filmde Zübeyde hanımefendi oldukça güçlü ve hemen toparlanabilen bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Bu sahneler bize aynı zamanda Ulu önderimizin güçlü ve kararlı yapısının annesinden geldiğini düşündürtüyor. Bu zamana kadar yapılanın aksine bir kahramanı değil onun ete kemiğe bürünmüş çocukluğunu izliyoruz. Ulu öndere bu denli yaklaşmak izleyici için oldukça keyifli.
Annesinden Daha İnatçı
Küçük Mustafa’nın artık okula başlayacağı zamanlar geldiğinde belki de hepimizin Atatürk’ün hayatı hakkında öğrendiği ilk bilgilerden biri olan hangi okula gideceği tartışmasına beyaz ekranda şahit oluyoruz. Zübeyde hanım ve Ali Rıza Bey’in (Devrim Nas) arasında geçen konuşmalarda Zübeyde hanımın Mustafa’yı mahalle mektebine göndermek için ısrar etmesini, Ali Rıza Bey’in ise ilim ve bilim öğrenebileceği bir mektebe gitmesini istediğini görüyoruz. Ali Rıza bey, küçük Mustafa için “her ne kadar için içine sığmıyor, özel iltimas gerek” dese de Zübeyde hanımın ikna olmaması ve mahalle mektebinde ısrarcı olması üzerine küçük Mustafa mahalle mektebine başlıyor. Kısa süre sonra babasının vefatı ile büyümekte olan Mustafa’nın kararlarını da daha net bir şekilde yansıdığını görüyoruz. Bir gün yine annesi ile anlaşamadığı bir sahnede asker olma inadından vazgeçmeyen Mustafa’nın zabıt üniforması ile annesinin karşısına çıkıyor. Küçük Mustafa’nın annesinden daha inatçı olduğu o an hem tarihimizin hem de filmin en önemli sahnelerinden biri olma niteliğinde.
O Bir Annenin Oğlu…
Artık askeri okulda olan Mustafa’nın annesi ile olan güçlü bağı bir gün annesinin evlenmesinden dolayı kopuyor. Burada aslında bu zamana kadar Mustafa Kemal’in de ani ve sinirle kararlar verebileceğini pek de düşünmeyen bizler için oldukça şaşırtıcı bir an yaşanıyor. Mustafa’nın birden evi terk etmesi ve en küçük kardeşinin ölümüne kadar eve gelmemesi filmde Mustafa için bir kırılma anı niteliğinde. Bu andan sonra zaten memleket meselelerine oldukça duyarlı olan Mustafa’nın daha da çok çalıştığını görüyoruz. Hem baba eksikliği hem de üstüne eklenen anne eksikliği, genç Mustafa Kemal’i kendi içinde daha da yalnızlaştırırken aşık dolduğu vatanına ise daha da yakınlaştırmaya başlıyor. Gençliğin verdiği bu ateş ne yazık en sevdiği kardeşi Naciye’nin ölümü ile yerini daha olgun bir gençliğe bıraktığını ve de artık annesinin ikinci eşini kabullenmeye başladığını görüyoruz. İşte filmde gösterilen tüm bu olayların, genç Mustafa Kemal’in karakterini oluşturmaya devam ettiğini gösteriyor.
Filmin ikinci yarısına gelindiğinde, artık yetişkin olmuş olan Mustafa Kemal’in cephedeki üstün zaferlerine tanıklık etmeye başlıyoruz. Dönemin iktidarı tarafından çoğu zaman bir tehdit olarak algılanıp zorlu cephelere gönderilen Mustafa Kemal’in aldığı cesurca zaferlere şahit olmak hem filmde Zübeyde hanımı hem de filmi izleyen bizleri tekrar tekrar gururlandırıyor. Tüm bu milli duygular ile dolup taktığımız anlarda, Zübeyde hanımın bir anne olarak duasından Sarı paşasını eksik etmediğini her görüşümüzde ise içimizi sıcak bir his kaplıyor. Oğlunun zaferleri ile gururlanırken çevredeki asker annelerinin de Zübeyde hanımla olan sık iletişimini gördüğümüz sahnelerden birinde, şehit olan bir askerin defterinin okunduğu sahne filmin dramatik yönünü çokça besleyen kanallardan yalnızca biri.
Genel olarak baktığımızda bir dönem filmi olarak, Zübeyde Analar ve Oğullar filmi kostümleri ve kullanılan teknik özelliklerine izleyici görsel ve teknik açıdan doyuran bir film. Film iyi oyunculuklar ile de boyut atlamış denebilir. Özellikle Ana karakter Zübeyde Hanıma hayat veren Aslıhan Güner’in bu önemli rolü yaşadığını söyleyebiliriz. Film her ne kadar Ulu önderimizin hayatını yansıtsa da onu yetiştiren annesini izlediğimiz bir film olduğundan Mustafa Kemal’in o yoğun kahramanlık dönemlerinden çok Zübeyde hanımın yaşamını konu aldığını unutmadan izlemekte fayda var. Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına farklı bir bakış açısı ile bakılmasını sağlayan film, Cumhuriyetimiz için çok önemli olan bu günlerde izleyiciyi sinema salonlarına davet ediyor.
