Pek çok kişinin Serenade for String Orchestra in E major, Op. 22 eseri ile tanıdığı, Antonín Dvořák‘ın hayatını ve bu yazıya sığdırılamayacak kadar çok olan eserlerinden bir kısmını sizlerle paylaşmak istedik.
Dvořák: Hayatı ve Eserleri
“Olumsuz koşullar altında oluşan ve zorlu bir mücadeleden zaferle çıkan bağımsız bir yetenek.” (Herman Laroche)
Dvořák, Bohemya’nın Nelahozeves adlı köyünde dokuz çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Müzikle babasının çalıştığı handa tanışmış devamında ise köydeki diğer çocuklar gibi kilisede nota okumayı, şarkı söylemeyi öğrenmiştir. Genç yaşta iyi derecede keman çalabiliyordu ve babası ile köydeki yerel etkinliklerde müzik yapmaya başladı. Eserlerinde rastladığımız folklorik öğeler erken yaşta onun zihnine yerleşmişti. 12 yaşına geldiğinde okulu bıraktı, teyzesi ve amcasıyla birlikte yaşamak için Zlonice’ye taşındı ve burada armoni, piyano ve org dersleri almaya başladı. Ayrıca burada kasap çırağı olarak çalıştı ve Almancasını geliştirmeye çabaladı. Zlonice’de geçirdiği üç yılda ilk eserlerini yazdı. Dvořák‘ın yeteneğini fark eden müzik öğretmeni, babası František Dvořák’u onu Prag’daki Kilise Müziği Enstitüsü’ne kaydettirmeye ikna etti. Babasını maddi olarak iyi durumda olmayışı nedeniyle dayısı bu okula gitmesi için ona yardımcı olmuştu. Prag’da, iki yıllık bir kursu tamamladıktan sonra maddi sıkıntılar yüzünden hem ders veriyor hem de çeşitli yerlerde viyola çalıyordu. St.Cecilia Orkestrası‘nda çalmaya başlaması ona okulda öğrendiklerinden çok daha fazla şey katmıştı. 
Dvořák‘ın 1860’lar boyunca ders verdiği öğrenciler arasında Josefina ve Anna Čermáková kardeşler de vardı ve on altı yaşındaki öğrencisi Josefina Cermakova’ya âşık oldu ancak duygularına karşılık alamadı. Karşılıksız aşkını “Cypresses (Selviler)” adlı eserinde ifade ettiği söylenir.
Kasım 1873’te piyanist ve şarkıcı olan Anna Čermáková ile evlendi. Maddi olarak geçen zor yıllar ve kaybettikleri çocuklarından sonra Vysoká köyünde bir yazlık ev satın aldılar ve o andan itibaren her yazı orada geçirdiler. Dvořák en iyi bilinen eserlerinden bazılarını bu köyde yazdı. Besteci, ”Sol minör Piyano Üçlüsü” ve ”Stabat Mater“, o günlerde çektiği acıları anlatmıştır.
Dvořák, Londra’da bulunduğu esnada Avusturya hükümeti tarafından bir devlet hibesi aldı ve bu ödül onu, yakın ve verimli bir dostluk kurduğu Johannes Brahms ile temasa geçirdi. Brahms, ona sadece teknik tavsiyeler vermekle kalmadı, aynı zamanda bir müzik yayıncısı buldu. Dvořák, soprano ve kontralto için Moravian Duets‘i (1876’da bestelendi) ve piyano düeti için Slavonic Dances‘i (1878) yayınlamasıyla birlikte, dünya çapında dikkatleri ilk kez kendisine ve ülkesinin müziğine çekti.
1882’de annesi Anna Dvořáková yaşama veda etti. Bu üzüntü ile “Piano Trio No.3 in F-minor, op. 65“ adlı eseri besteledi.
1884 yılında, İngiltere’ye ilk ziyaretin gerçekleştirmişti. Londra’da yaşam onu çok etkilemişti ve geriye kalan hayatında dokuz kere daha Londra’yı ziyaret etti. Burada, Stabat Mater ve Te Deum en çok beğenilen eserleriydi. 1890’da Moskova’da, arkadaşı Pyotr İlyiç Çaykovski kendisi için iki konser düzenlemişti. Ertesi yıl, Cambridge Üniversitesi tarafından kendisine fahri müzik doktoru unvanı layık görülmüştü.

Dvořák, 1892’de New York’ta, Jeannette Meyers Thurber tarafından kurulan Ulusal Müzik Konservatuarı‘nın müdürlüğünü kabul etti. Burada dersler veriyor ve orkestra provalarını yönetiyordu. Buradaki yaşamı sırasında Ocak 1893’te, “Yeni Dünyadan” altyazılı, E minör 9 numaralı Senfonisi için eskizlere başladı, bu beste Dvořák‘ın Amerika’nın yani yeni dünyanın ortamına dair düşüncelerini içeriyordu. 6 Aralık 1893’te Carnegie Hall’da “Yeni Dünya Senfonisi’nin” prömiyeri gerçekleşti.
Bir süre sonra ülkesini özlemeye başladı ve 1895’te Bohemya‘ya döndü. Konservatuar ile yaptığı antlaşma henüz bitmediği için ikinci kez New York‘a gitti bu sefer yanında küçük oğlu Otokar’da vardı. Bir süre sonra tekrardan ülkesine döndü. Ülkesine döndükten sonra yaylı sazlar dörtlüleri, oda müziği eserlerini ve senfonik şiirini tamamladı.

Ülkesine döndükten sonra Amerika’da yazmaya başladığı “B minör Viyolonsel ve Orkestra Konçertosu’nu” tamamladı. 1896, ilerleyen yıllarda ülkenin en ünlü orkestrası olacak olan yeni bir orkestranın kurulması nedeniyle Çek kültürü için önemli bir yıldı: Çek Filarmoni. Yaşayan Çek besteciler arasında en önde gelen Antonin Dvořák‘tan, orkestranın açılış konserinde kendi eserlerinden oluşan bir program yönetmesi istendi.
Yaşamının son yıllarında mitler ve peri masalları ile ilgilenmeye başladı. İlk önce Karel Jaromir Erben‘in, Bouquet koleksiyonundaki metinlerden esinlenerek Su Goblini, ardından Öğlen Cadısı, Altın Çıkrık ve son olarak Vahşi Güvercin ile başlayan dört senfonik şiir yazdı.
Dvořák‘ın müzik mirasının son üç eseri ise operaydı. İlk opera Şeytan ve Kate, ikincisi ise bestecinin en sık icra edilen operası Rusalka‘dır. Dvorak‘ın yazdığı en son eser, Doğu’nun egzotik ortamında geçen Armida operasıdır.
Mart 1904’de gerçekleşen prömiyerde şirket adına yapılan özensiz hazırlık çalışmaları nedeniyle bestecinin istediği gibi gitmedi. Dvořák‘ın operanın dikkatsizce sahnelenmesinden duyduğu hayal kırıklığı sağlık sorunlarını daha da arttı. Armida’nın ilk sahnelendiği 25 Mart 1904 gecesinde, artan ağrıları nedeni ile operanın sonuna kadar kalamadan salondan ayrılmak zorunda kaldı. Doktorunun verdiği yatak istirahatinden sonra 1 Mayıs 1904 sabahı kendini daha iyi hissettiğini söyleyerek yemekte ailesine eşlik etmek istedi ancak yemek esnasında fenalaştı ve hayata veda etti.
Ölüm haberi çok geçmeden en yakın arkadaşlarına ve akrabalarına ulaştı. Dvořáklar ile aynı evde yaşayan heykeltıraş Josef Maratka, bestecinin ölüm maskesini aldı ve sağ elinin bir alçısını yaptı.

Cenazesi St.Salvator Kilisesi‘ne nakledildi ve burada cenaze töreninin başlamasına kadar birkaç saat boyunca halka açık tutuldu. Katafalk‘ın önüne tek bir çelenk konuldu üzerinde ise “Sevgili, aziz bir koca ve sevgi dolu bir babaya.” yazıyordu. Kilise, bitişiğindeki Krizovnicke Meydanı ve Clementinum’un avlusu, Maestro’ya veda etmeye gelen binlerce insanla doluydu. ”Requiem” eşliğinde kalkan cenaze 5 Mayıs günü gerçekleşen cenaze Prag için istisnai ve önemli bir olaydı. Sadece bestecinin ailesi tarafından değil, aynı zamanda kültür ve kamu kurumları tarafından da düzenlenen titiz organizasyon, Dvořák‘ın hem müzisyen hem de birey olarak gördüğü saygıyı ve tanınırlığı göstermektedir. Cenaze törenlerini 7 Mayıs’ta Tyn Kilisesi‘nde düzenlenen ve Ulusal Tiyatro solistleri, orkestra ve korosunun “Mozart’ın Ağıtını” seslendirdiği cenaze töreni izledi.

Dvořák‘ın naaşı, Çek Cumhuriyeti’nin Prag kentindeki, Vyšehrad Kalesi’nin arazisinde kurulan Vyšehrad Mezarlığı‘ndadır.
Kaynakça
https://www.britannica.com/biography/Antonin-Dvorak/Works
https://senfonikankara.com/post/103263859497/antonin-dvorak-1841-1904
http://www.antonin-dvorak.cz/en/funeral
http://www.antonin-dvorak.cz/en/life
https://zena-in.cz/clanek/anna-cermakova-nebyla-v-zivote-antonina-dvoraka-jen-nahradnici-sve-sestry-josefiny
https://www.belcanto.ru/dvorak.html



