Zorlu Bir Yol: Milli Mücadele’ye Adım Adım

Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.
spot_img

 

Milletlerin geçmişlerinde, onların kaderlerini değiştiren, geleceklerini aydınlatan, toplumu bütünüyle kavrayarak köklü bir değişim ve gelişime, yeni bir yapı ve oluşuma yönelten önemli olaylar ve tarihler vardır. Bu tarihler ve olaylar eğer, bir büyük inkılâbın, parlak geleceğin hareket noktası, başlangıcı olabilmişlerse, gittikçe önem kazanarak bayramlaşır ve kalıcı hale gelirler. 19 Mayıs 1919 tarihi, onursuz ve zillet altında yaşamaktansa onurluca ölmenin esas alındığı, kendisinden sonra cereyan eden olaylar zincirinin başlangıcı olan, karanlık bir dönemde aydınlık bir tarihtir.

Türk Kurtuluş Savaşı, Türk Devrimi dediğimiz büyük olgunun ilk evresidir. 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması arasında Türkiye’nin çağdaş devlet ölçüsünde yeniden kurulmasını sağlayan Türk Kurtuluş Savaşı, yalnızca Türkiye’nin emperyalist tahakküm ve zulmünden kurtarıp bağımsız biçimde yeniden kuruluşunu değil, diğer Doğulu milletlerin de emperyalist tahakküm ve zulmünden kurtuluşlarını gerçekleştirme yolunda önemli bir savaş olmuştur. Bu evrensel anlamlı savaşın önderi Kemal Atatürk, tam bağımsızlık bir devlet olmak yolunda önemli adımlar attığı modern Türkiye’nin kurtuluşu için ortaya koyduğu yaklaşım biçimleriyle, özellikle ulusal devlet planıyla Doğulu ulusların ulusal kurtuluş savaşları önderi olmak şerefine de nail olmuştur.

MUSTAFA KEMAL PAŞA SAMSUN’DA

Mustafa Kemal Paşa, çıkmış olduğu zor bir yolculuktan sonra 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a ayak basmıştır. Nutuk’ta o gün ülkenin durumunu şöyle belirtmiştir;

“Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda (1) yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İtilâf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkartılıyor.”

Aynı zamanda Osmanlı’nın çöktüğünü gören azınlıklar da çeşitli cemiyetler kurmuşlardı. Ülke bir yandan işgal edilirken bir yanda da paylaşılmak isteniyordu. Atatürk Samsun’a çıktığı tarihte Anadolu’nun durumu perişan bir haldeydi. Uzun süren savaşların yarattığı felaketlerden dolayı Anadolu’da devlet otoritesi kalmamıştı. Bölgelerde yönetimler yetersiz, örgütler yayılmış, particilik kavgaları en küçük kasabaya bile yayılmış bir durumdaydı. Halk ile yöneticiler arasındaki ilgi kaybolmuş, ekonomik hayat yıkılmıştı. Ekonomik hayatla birlikte sosyal hayatta yıkıma uğramıştı. Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru artan asker kaçağı ve bunların yaptığı soygun  ve saldırı olayları yüzünden mal, can ve ırz güvenliği azalmıştı. Güvenlik sağlamak zordu. Yine savaş sırasında Rum işgali yüzünden göç yaşanmıştı. Rum çetelerine karşın Türklerde çeteler kurmuşlardı. Dolayısıyla, 1919’da Anadolu’da gezerken tehlikeleri göze almak gerekiyordu.

MİLLİ MÜCADELE YÖNTEMİ

Bu olanaksızlıkların yanı sıra, ülkenin bütünüyle kurtulabileceğine inanan kimse yoktu. Tam bağımsız yeni bir Türk devletinin ancak topyekün bir savaş ile kurulabileceğine inanan tek kişi Mustafa Kemal’di. İtilaf Devletlerinin alt edilmesiyle “Milli Bağımsızlık” ; Padişah-Halifenin alt edilmesiyle de “ Milli Egemenlik”  kazanılacaktı. Ulusu bu inanç etrafında toplamak ve yeni bir savaşa  hazırlamak gerekiyordu.

Bütün bu çaresizlikleri görenler, topyekün bir savaş düşünmek yerine üç farklı kurtuluş düşüncesi taraftarındaydılar: İngiltere’nin koruyuculuğunu istemek, Amerikan güdümünü istemek ve son olarak karar bölgesi kurtuluş yolları ile ilgilidir.

Mustafa Kemal bu karar ve kurtuluş çarelerini yerinde bulmamıştır ve kendi kararını şöyle açıklamıştır:

“Efendiler, ben bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü bu kararların dayandığı bütün deliller ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti onun istiklâli padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi anlamı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaretti.

Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlanmak isteniyordu?

O halde ciddî ve gerçek karar ne olabilirdi?

Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâki’miyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!

İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”

Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının Havza’ya gittiği yol.

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Yeni Türk Devleti’nin kuruluşunu hazırlayan Türk İstiklal Savaşının parolası: “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” dü. Fakat bu yeni düşüncenin ulusa kabul ettirilmesi ve bunun sağlanabilmesi için “Osmanlı Hükümetine, Osmanlı Padişahına ve Müslüman Halifesine başkaldırmak ve bütün ulusu ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.” Mustafa Kemal, düşüncelerini aşama aşama sırası geldikçe uygulayarak başarıya doğru yürütmüştü.

Ulusal bağımsızlık ve egemenlik savaşının kazanılması öncelikle ulusal birliğin sağlanması ile mümkündü.  Bunun içinde yeni Türk Devleti’nin, ulus iradesine dayanan bir güç olarak Anadolu’da tanınması ve otoriteyi ele geçirmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal, Anadolu’ya gelir gelmez ilk iş olarak, askeri, sivil yönetim bir merkezde toplamak için çalışmaya başlamıştı. Bu siyasi örgütlenme  yeni Türk Devleti’nin kuruluş başlangıcını oluşturmuştu.

Mustafa Kemal, Samsun’a geldikten kısa süre sonra İngilizler Samsun ve Merzifon’a yeni kuvvetler çıkarmışlardı. Bu yüzden buralar güvenli değildi. Mustafa Kemal bu durumu inceleyip İngilizlerle de görüştükten sonra telgraf ile Hükümeti bilgilendirdi ve bu durum karşısında önlem alınması gerektiğini vurgulamıştı. Daha sonrasında Mustafa Kemal, 25 Mayıs günü Havza’ya gelmişti. Aynı zamanda Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşalar ile yazışmıştı. Orduyu bir komuta altında toplamak ve düşman işgallerine karşı konması gereğine komutanları inandırmaya çalışmıştı.

Mustafa Kemal, Havza’da halk ile doğrudan temasa geçerek onlara, içinde bulunduğu durumu, Padişah ve Hükümetin tutumunu, İtilaf Devletleri’nin Türk ulusuna köleliğe layık gördüklerini, Rum ve Ermeni çetelerinin yarattığı tehlikeyi ve İngilizlerin Samsun’da olduklarını millet ve orduyu örgütlemek ve isyan ettirmek yolunda ilk adımını atmıştır.

Milli Mücadele için ordunun kazanılması ve bir komuta altında birleştirmeye çalışan Mustafa Kemal, Havza’ya geldikten sonra, halkı da Milli Mücadele fikri etrafında birleştirme hareketine de başlamış oldu. İngilizler tarafından birliklerine gönderilen tüfek mekanizmasına Havza’da el koyulmuştu. 28 Mayıs’ta valiler ve ulusal kuruluşlara gönderdiği yazıda ülkenin içinde bulunduğu durumu anlattıktan sonra, mitingler ve protesto gösterileri düzenlemelerini ve ulusal hakların savunulmasını istemişti. Mustafa Kemal’in yaptıkları kısa sürede duyuldu ve derhal 8 Haziran’da İstanbul’a geri çağırılmıştı. Ancak geri dönmeye niyeti hiç yoktu. 12 Haziran’a kadar Havza’daki çalışmalarını sürdürmüştür. İngiliz kuvvetleri Merzifonfa bulunması sebebiyle 13 Haziran’da Amasya’ya gitmiştir.

 

AMASYA TÂMİMİ (GENELGESİ) 21-22 HAZİRAN 1919

Mustafa Kemal, Rauf Bey, Ali Fuat Paşa ve Refet Bey Amasya’da buluşmuştur. Dört subay, Mustafa Kemal’in hazırladığı metin üzerinde çalışmaya başladılar. Genelgenin kararları şunlardır;

 

1- Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.

2- İstanbul hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu durum ise milletimizi yok olmuş gibi göstermektedir.

3- Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

4- Milletin haklı sesini ve haklarını dünyaya duyurmak için her türlü tesir ve baskıdan uzak bir milli heyetin varlığı mecburidir.

5- Anadolu’nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta, milli bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır.

6- Bunun için bütün vilayetlerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.

7- Her ihtimale karşı, bu meselenin milli bir sır halinde tutulması ve temsilcilerin lüzum görülen yerlerde, seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları gerekmektedir.

8- Doğu vilayetleri adına, 10 Temmuz’da, Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar diğer vilayetlerin temsilcileri de Sivas’a gelebilirse, Erzurum Kongresi’nin üyeleri, Sivas Kongresi’ne katılmak üzere hareket edeceklerdir.

Amasya Genelgesi, Türk ulusunu, ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik savaşına çağıran bir ulusal uyanış alarmı idi. Milli Mücadele’nin fikrini ortaya koymuştu. Vatanın bütünlüğünün tehlikede olduğunu ve ulusun yok kabul edildiği belirtiliyor, bu durum karşısında ise  ulusun bağımsızlığının yine ulusun azim ve iradesiyle kurtulacağı açıklanmıştır. Fakat ulusun iradesinin ortaya çıkabilmesi için bir Milli kurulun varlığının gerektiği, bunun için de Anadolu’nun en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongrenin toplanmasını ve bunun sır gibi saklanmasını istemişti. Amasya Genelgesi bir inkılap bildirisiydi.

Anadolu’daki bu gelişmeler  işgal kuvvetlerini endişeye düşürmüştü. İstanbul Hükümetine baskı yaparak Mustafa Kemal’in İstanbul’a getirilmesini istemişlerdi. Zaten padişah ve hükümet de bu durumdan hoşnut değildi. 22 Haziran 1919’da İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’in görevden alındığını ve emirlerinin yerine getirilmemesi gerektiğini bildirilmişti. Yerine Kazım Karabekir getirilmeye çalışıldı fakat o bunu kabul etmedi.  Mustafa Kemal ise bu sırada Asya’dan ayrılmış bulunuyordu.

 

ERZURUM KONGRESİ

Erzurum’da “Vilayet-i Şarkiye Müdefaa-i Hukuk-u Cemiyeti” nin düzenlediği bir kongre toplanması için çalışılmıştı. Doğu Anadolu’nun Ermenilere verileceği duyulması ve Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın da bu durum karşısında yumuşak ve teslimiyetçi politikası anlaşılınca, bu cemiyet , Doğu illerinin  ütün Müslüman halkını haklarını savunmak için İstanbul’da kurulmuştu.

Şehirde hiçbir Ermeni bulunmamasına rağmen Erzurumluları galeyana getirirken, İzmir’in işgali, herkesi ayaklandırmıştı. İzmir’in başına gelenler Erzurum’da başına gelecek diye panik olunmuştu ve protestolar yapılmıştı. Diğer yandan Trabzon şehrinin Rumlara verileceği endişesi ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin teşviki ile Vilâyât-ı Şarkiye Kongresi yapılmaya karar  verilmiştir.

Mustafa Kemal’in bu yolda koyduğu parola “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” dür.

Mustafa Kemal Erzurum’a geldikten sonra, İstanbul Hükümeti onu geri getirebilmek için son kozunu kullanarak bütün yetkilerinin alındığını bildirmişti. Ve Mustafa Kemal, çok sevdiği ve bütün yaşamını dolduran askerlikten ayrılmıştır. “Milletin bağrında bir ferd-i olarak mücahit olarak” çalışacağını bildiriştir.

23 Temmuz 1919’da kongre toplanmış ve  54 delege katılmıştır. Geçici başkan Hoca Raif Efendi, bir açılış konuşması yapmış ve son olarak Kongreyi yönetecek bir başkanın seçilmesini istemiştir. Yapılan gizli oylamada Mustafa Kemal Paşa Kongre Başkanı seçilmiştir. Raif Efendi ile İzzet Bey Başkanvekilliklerine, Erzurum’un Karaköse delegesi Necati Bey ile Trabzon Vakfıkefir delegesi Abdullah Hasib Efendi, katibliklere getirilmiştir. Başkanlığa seçilen Mustafa Kemal Paşa kongreyi açış nutkunda özellikle: “Kuvvetlerini Milli iradeden alacak bir hükumetin teşkilini ve mukadderata hakim bir milli iradenin ise ancak Anadolu’dan çıkabileceğini”  belirterek, tutulması gereken yolu açıklamış oldu.

14 gün yoğun bir çalışmadan sonra Erzurum Kongresi 7 Ağustos da sona ermişti. Alınan tarihi kararlar sadece doğu illeri değil, bütün ulusu temsil ediyordu:

  1. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür. Onun çeşitli kısımları birbirinden ayrılmaz.
  2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Devleti’nin dağılması halinde millet birlikte müdafaa ve ukemet edecektir.
  3. Vatanın ve İstiklalin muhafaza ve teminine İstanbul’daki Hükümet muktedir olmadığı taktirde maksadın temini için geçici bir hükümet teşekkül edecektir. Bu hükümet milli kongrece seçilecektir. Kongre toplanmış değil ise bu seçimi Heyet’i Temsilliye yapacaktır.
  4. Kuvayı Milliye’yi âmil ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.
  5. Hristiyan unsurlara siyasi hâkimiyetimizi ve içtimai muvazenemizi bozucu imtiyazlar verilmez.
  6. Manda ve himaye kabul olunamaz
  7. Milli meclisin derhal toplanması ve hükümet icraatının meclisin denetimine konulması için çalışılacaktır.

Doğu Anadolu’nun sorunları için toplanan Erzurum Kongresi Mustafa Kemal’in katılması sonucu alınan kararlarla ulusal bir kongre olmuştur.

SİVAS KONGRESİ

Sivas’ta bir kongrenin toplanması Amasya Genelgesi ile 21-22 Haziran 1919 gecesi kararlaştırılmıştır. Mustafa Kemal, 29 Ağustos tarihinde Erzurum’dan Sivas’a hareket etmiştir. Güç ve tehlikeli bir yolculuktan sonra 2 Eylül’de Sivas’a varmıştır. İstanbul Hükümeti kendisini geri getirebilmek için çalıştığı gibi, toplanacak olan kongreyi de engellemek için çareler aramıştır.

Kongrenin toplanması ulusal bilinçlenme ve örgütlenmenin kaçınılmaz bir aşaması olduğu kadar, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde oluşan ulusal irade ile İstanbul Hükümeti ve onun arkasında İngiliz-Fransızlara karşı bir üstünlük ve Anadolu’nun otoritesinin kime ait olduğu mücadelesiydi. Sivas Kongresi öncesinde, “Amerikan Mandası” fikri oluşmuştu. Milli Mücadeleyi kendi  içinde yozlaştıracak çok tehlikeli bir gelişmeydi.

Kongre, bir lise binasında, Mustafa Kemal Paşa’nın açılış konuşması ile başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa büyük bir çoğunlukla başkanlığa seçilmiştir. Kongrenin ilk üç günü, üyelerin ittihatçı  olmadıklarını açıkça belirtmek ve and içmek gerektiğini tartışmak ve İsmail Fazıl Paşa’nın hazırladığı yemin taslağını düzeltmek, Padişaha yollanacak bağlılık yazısını hazırlamak ve gelen telgraflara yanıt vermekle geçmiştir. Oysa Kongrenin çözeceği önemli memleket sorunları vardı. Erzurum Kongresi kararları onaylanmalı, cemiyetler birleştirilmeli, Temsil Heyeti bütün vatanı kapsayacak şekilde yetkili kılınarak, ulusal merkezi bir güç oluşturulmalıydı. Ancak dördüncü gün gündeme geçilebildi. Erzurum Kongresi kararları aynen kabul edildi ve bu kararlar bütün Anadolu ve Rumeli’yi kapsayacak biçimde genişlemişti. Bütün cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyet” adı altında birleştirdiler. “Heyet-i Temsiliye vatanın bütününü temsil eder.”  Kararı ile Temsil Heyeti’nin yetkileri bütün ülke için geçerli kabul edilmişti.

8 Eylül günü, İsmail Hami tarafından hazırlanmış ve 25 delegenin imzasını taşıyan “Amerikan Mandası” isteyen  önerge gündeme gelmişti. Mustafa Kemal Atatürk, mandacılara karşı tam bağımsızlık için parola: “Ya İstiklal, Ya Ölüm” olmuştur. Para bulunsun veya bulunmasın, ordu mutlaka olacaktır. Bütün engellere rağmen 11 Eylül’de çalışmalar tamamlanmıştı. Bu çalışmaların sonunda bir beyanname yayınlanmıştır.

Sivas Kongresi, Türk tarihinde başlı başına bir dönüm noktası olmuştur. Ulusal ihtilal, savaş, kurtuluş, inkılap, cumhuriyet devrini getiren hamlenin vatan bütünlüğü adına temelini Sivas Kongresi atmıştır. İhtilalin ilk gazetesi “İrade-i Milliye” Sivas’ta çıkmıştı.

Alınan kararlar: Erzurum’da alınan kararla onaylandı. Bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirildi. Bütün sivil ve askeri güçler bir otorite altına alınmaya başladı ve İstanbul Hükümeti’nin otoritesine üstünlük sağlandı. Batı Anadolu’da bu otoriteye bağlandı. Ali Fuat Paşa, Umum Kuvayı Milliye Kumandanlığı’na atandı.  Sivas Kongresi ile Mustafa Kemal’in, bütün ulus bireylerini ve düşüncesini ulusal  iradesi yıkılıyor ve ulusal egemenlik ilkesi geliyordu. Böylece ulusal bağımsızlık yanında ulusal egemenlik de aşama aşama kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşiyordu. Bu tarihten itibaren Mustafa Kemal Paşa’yı kurulmakta olan yeni Türk devletinin hukuki ve fiilî iktidarını temsil ettiği için de milli hükümetin başkanı olarak kabul etmek gerekir.

Sivas Kongresi’nin toplanması ve tüm ülkeyi ilgilendiren kararlar alması içte ve dışta büyük yankılar yapmakta gecikmedi. Kuvayı Milliye ruhu tüm ülkede hızla yayılmaya başlandı. İstanbul Hükümeti, bu Kongreyi meşru olmayan bir isyan olarak değerlendirdi.

KUVAYI MİLLİYE’NİN KURULUŞU

Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesinden sonra, 8 Ağustos 1919’da yayınlanan bir bildiri ile, memleketi haksız yere işgal eden İtilaf Devletlerine karşı, Türk Bağımsızlığını korumak için, milli kuvvetlerin kurulması milletin kendi iradesi ile egemenliğine sahip çıkması duyuruldu. Kuvayı Milliye yalnız vatanseverlik ve Türklük duygusuna dayanıyordu.

 

BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (23 NİSAN 1920)

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’un işgal edileceğini “Mim Mim Grubu” nun istihbaratına dayanarak daha 11 Mart’ta öğrenmişti. 16 Mart’ta İstanbul’un işgalini Manastırlı Hamdi Bey Ankara’ya bildirmişti. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’u saf dışı etmek, Heyet-i Temsiliye’yi  geçici bir hükümet gibi çalıştırarak, Ankara’da ulusal iradeyi gerçekleştirecek bir meclis toplamak üzere harekete geçti. Heyet-i Temsiliye’nin Anadolu’da tek idari merci olduğu bildirildi.

“Kurucu Meclis” toplanması için fikirleri sunulmuştur. Kurucu Meclis’e 35 yaşını doldurmuş, medeni cesaret, fikri yetenek, dini ve milli değerlere inanmış insanların seçilmesi istenmişti. Fakat Kurucu Meclis’in adı ihtilâl anlamını verdiği gerekçesiyle, başta Kazım Karabekir olmak üzere hemen herkes tarafından tepki ile karşılanmıştır. Kurucu kelimesi üzerinde ısrar etmeyerek, “Salâhiyet-i fevkalâdeye malik (Olağanüstü yetkilere sahip) bir meclis” deyimini kullanarak valilere ve kolordu komutanlarına, 19 Mart’ta bir bildiri yayınlayarak, Ankara’da bir meclis toplanacağını bildirilmiştir.

Meclis açılışı için, çalışmaların ardından, kutsal bir gün olduğu için 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmıştır. Bu tarihte, egemenlik İstanbul’dan Ankara’ya geçmekle kalmıyor, egemenliğin kaynağı ve yapısı da değişiyordu. Dinsel ve egemenliğin yerine, ulus egemenliği geçiyordu.

Meclis normal bir parlementer sistemin ötesinde yasma, yürütme ve yargı yetkilerini kapsayan bir meçli olduğu için meclis hükümeti şeklini benimsedi. Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile yeni bir devlet kuruluyordu. Bu devletin adı resmen konmamış olmakla beraber, ulusal egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir yani Cumhuriyet’tir. Cumhuriyet’in ilanı savaş sonrasına kalmıştır. “Türk” adı binlerce yıl sonra, ilk kez kurulmakta olan devlete veriliyor ve devletle ulus aynı isimde bütünleşiyordu.

Meclis 27 Nisan’da Padişah’a bağlılığı bildirilen bir telgraf gönderilmişti ve böylece karşı çıkması önlenmeye çalışılmıştı. Oluşacak isyanlara karşı “ Hiyanet-i Vataniye Kanunu” çıkarıldı.

SEVR ANTLAŞMASI (10 AĞUSTOS 1920)

Paris Barış Konferansı, Ocak 1919’da çalışmalara başlamıştı fakat Türkiye konusunda, galipler aralarındaki çıkar çatışmaları yüzünde sonuca ulaşamıyordu.  Gizli antlaşmalar çerçevesinde Türkiye’yi paylaşma konusunda yapılan tartışmalar ve İtalya’nın İngiltere, ABD ve Fransa’ya  karşı çıkması gerginliği arttırmıştı.

Damat Ferit Paşa, Paris’te süren görüşmelere 17 Haziran 1920’de katılmıştır. 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı adına Hadi Paşa, Reşat Halis Bey ve Rıza Tevfik tarafından imzalanmıştır. Maddeleri şu şekildedir:

 

  1. İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalmaya devam edecek. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yerler İstanbul ve çevresinden oluşan küçük bir toprak parçası olacak; eğer Osmanlı Devleti, İtilaf güçlerinin belirlediği şartlara uymazsa İstanbul’da ellerinden alınacak,
  2. Batı Anadolu ve Doğu Trakya Yunanlılara verilecek,
  3. Ege Adaları Yunanistan’a bırakılacak, Rodos ve 12 Ada İtalya’ya verilecek,
  4. Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti ve güneyinde Kürdistan Devleti kurulacak,
  5. Irak, Musul ve Arabistan İngiltere’ye verilecek,
  6. Boğazlar, bütün ülkelerin gemilerine savaş zamanında dahi açık bulundurulacak ayrıca boğazlar on ülkeden oluşan bir Avrupa Komisyonu tarafından yönetilecek ve bu komisyonda Türk üye bulunmayacaktı,
  7. Kapitülasyonlar; İngiliz, Japon, Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir komisyonun düzenlemesiyle genişletilerek yeniden gündeme gelecek ve bütün azınlıklar bu ayrıcalıklardan yararlanabilecekti. Ayrıca azınlıklara geniş haklar verilecek ve askerlik yapmayacaklardı,
  8. Azınlıklar sınırlarımız içinde okul ve dini kurumları açabileceklerdi. Osmanlı’nın bu konuda yaptığı uygulamalar ise denetlenebilecekti,
  9. Osmanlı Devleti’nin mali durumu ve bütçesi İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan oluşan komisyon ile Düyun-u Umumiye İdaresi tarafından yönetilecekti. Bu komisyonda Osmanlı üyeleri sadece danışman olarak yer alacaktı,
  10. Osmanlı, mali bakımdan zor durumda olduğu için savaş tazminatı vermeyecek ve borçları silinecekti,
  11. Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik kaldırılacak ve askeri gücü 50.700’ü geçmeyecekti. Ayrıca orduda ağır silahlar ve uçaklar kesinlikle bulunmayacak ve Osmanlı donanması İtilaf Devletleri’nin kontrolü altında olacaktı,
  12. Deniz Kuvvetleri’nde 13’ten fazla savaş gemisi bulunmayacak,
  13. Kürtler, Doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmak isterlerse ve bu istek Cemiyet-i Akvam tarafından kabul edilirse, Osmanlılar bu durumu kabul edecekti,
  14. Osmanlılar, Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Filistin, Irak ve Suriye için alınan kararlara uyacaktı.
  15. Hicaz bağımsız bir devlet olacaktı (Arap ülkeleri istediğini aldı),
  16. Osmanlı Devleti İzmir’deki egemenlik haklarını Yunanistan’a bırakacak ve kalelerden sadece birinde Türk bayrağı dalgalanacaktı,
  17. Şam ve çevresi, Mardin, Antep ve Urfa Fransa’ya verilecek ve Sivas’ın kuzeyine kadar olan bölgede Fransız nüfusu yer alacaktı,
  18. İzmir bölgesi dışındaki Batı Anadolu, İtalya’ya ait nüfus bölgesi olacaktı.

 

KAYNAKÇA

  • Oral, Mustafa, Kurtuluş Savaşı’nın Tarihsel Konumu, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi,2018.
  • Özüçetin, Yaşar,  Milli Mücadele İçerisinde “19 Mayıs 1919”,  Cilt 5, Sayı 2, Syf: 65-74, 2004.
  • Milli Savunma Üniversitesi Savunma Harp Okulu (erişim:25.08.2021)
  • Aybars, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Döner Sermaye İşletme Yayınları No:8, Ankara, 1990.
  • Özcan, Selim, Amasya Genelgesi’nin Erzurum ve Sivas Kongreleri üzerindeki Etkisi, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 15 Aralık 2013.
  • Alptekin, Coşkun, Erzurum Kongresi, Atatürk Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2010.
  • antlaşmalar.com (erişim: 25.08.2021)
  • Görseller: samsun.gov.tr , cydd.org.tr, yenidonem.com, savunmasanayi.com sitelerinden 26.08.2021 tarihinde erişilmiştir.
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Amerikan Edebiyatında 4 Yalnız Kahraman

Amerikan edebiyat tarihinin en önemli temsilcileri haline gelmiş kahramanlarımızın ne kadar soyutlanmış bireyler olduğunu farketmiş miydiniz?

Editor Picks