Ebeveynlerimiz bizleri yetiştirmek üzere diktikleri birer fidan olarak görebilirler. İhtiyacımız olan suyu, güneşi ve sevgilerini vererek nasıl bir bitkiye dönüşeceğimizi izlerler ya da istedikleri gibi budayıp şekil verirler. Bazı ebeveynler için budama seçeneğinden ilerlemek daha kolaydır. Hatta budamak bazen yetersiz kalır, dalları da kırabilirler. Yetişkinliğinizde meyve veremeyen bir ağaç olduğunuzda ise bundan tamamen kendinizi sorumlu hissedebilirsiniz.
Ünlü terapist ve çok satan psikolojik kitapların yazarı Susan Forward, Zor Bir Ailede Büyümek kitabında ebeveynlerin çocuklarına zarar veren davranışlarını ve bu davranışların yetişkinlikteki sonuçlarını inceliyor. Craig Buck ise Forward’ın, danışanlarının deneyimlerine dayanarak örneklendirmeler verdiği bölümleri akıcılaştırarak kitabın okunabilirliğini artırıyor. Bu kitap kendimi tanıma ve hislerimi anlamlandırma sürecinde beni birkaç adım ileriye taşıdı. Odadaki fili görmezden gelmeyi bırakmak isteyen biri olarak bu kitap benim için bir rehber oldu. Ailemi, onların aileleriyle ilişkilerini ve bu ilişkilerden bana kalan psikolojik mirasın parçalarını net bir şekilde görmemi sağladı. Gelin birlikte bu kitaptan öğrendiklerime beraber bir göz atalım.
Toksik Ebeveyni Tanıma

Toksik ebeveynler, çocuklarının hayatları üzerinde istikrarlı bir şekilde baskıcı etkilerini sürdürürler. Çocukları kendi kararlarını almak istediklerinde onları kendi yörüngelerinden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Çocukluğun bitmesi ve kendi hayatınızı yönlendirmeye başlamanız toksik ebeveynlerin en büyük korkusudur. Bu sebeple size fiziksel ya da duygusal sorunlar yaşatırlar, suçlu hissettirirler, korkuturlar. Maddi imkanlarını kullanarak kontrol altında tutmaya çalışırlar. Siz bağımsızlığınız için adımlar attıkça onlar ipleri daha sıkı çekerler.
Toplumumuz ve kültürümüz gereği bize çok tanıdık gelecek hatta belki garip bile gelmeyecek aile içi davranışlar birey olmamıza izin vermiyor. Kendilerini gerçekleştiremeyen bireyler kendilerinden sonraki nesilde bunu tekrar deneme imkanı görüyor. Böylece kendilerine aktarılan mental yükü çocuklarına devrediyorlar. Onların bizimle ilgilenme biçimleri bizim kendi ihtiyaçlarımızı tanımlama şeklimize dönüşüyor. Kendi değerimizi belirlememizde ailemizin etkisinin büyüklüğünü gözden kaçırabiliyoruz. Bu noktada hislerimize ve davranışlarımıza anlam vermeyi istemek önemli bir adım.
Ebeveyn(ler)ini Zihninde Yeniden İnşa Etme

Ebeveynlerimiz hakkındaki gerçeklerin farkına varmak gerçekten zor ve sancılı bir süreç olabilir. Bizi tehlikelerden korumak, büyük hatalar yapmaktan kaçınmamızı sağlamak için müdahaleleri bir noktaya kadar gerekli ve makul görülebilir. Ebeveynlerimizin kontrolcülüğüne karşı koymayabilir ya da karşı koymak istemeyebiliriz. Ancak hayatımızın kontrolünü elimize almayı beceremediğimiz bir konuma geldiğimizde kendimizi çaresiz hissederiz. Fazla müdahalelerinin acısı onlar yanımızda değilken çıkar. Sorumluluk almamıza izin verilmeyen evlerden çıkınca dışarıda kendimizi yeterli hissetmek için çok çabalamamız gerekir. Hiçbir zaman da yeterli gelmez çünkü yetişkin olduğumuzu hissedemeyecek kadar sorumluluktan korkarız. Bu da yetmezmiş gibi sorumluluk almamız gereken zamanlarda bize gereğinden fazla kolaylık sağlayan ebeveynlerimize nankörlük etmekten çekiniriz. Ne yazık ki hayat evimizden ibaret değildir. Okul hayatımızı, iş hayatımızı ve sosyal hayatımızı ailemiz yanımızda yokken idare etmemiz gerekir. Bize büyük iyilik yaptığını varsayan ebeveynlerimiz aslında kendimize saygımızı her seferinde küçük parçalar alarak yok ederler.
Kendimiz için bir şey yapmak isteyip bağımsızlığımızı ilan etmek adına minik bir adım atmamız onlar için bir uzuvlarının kendilerinden ayrılmasıyla eşdeğerdir. Kendilerini tam hissetmek, yeterli hissetmek için onların da bize ihtiyacı vardır. Kitap bu noktada bana, ebeveynlerin terk edilme korkularının önüne geçmek için bize onlarla bir bütün olduğumuz düşüncesini aşıladıkları farkındalığını kazandırdı.
Hayatta kendimizi gerçekleştirebilmemiz için öncelikle bir birey olmaya ihtiyacımız var. Kendi kararlarımızın ve isteklerimizin peşinden gidebilmek için de bağımsızlığa. Bağımsızlık kazanma sürecinde ailemize karşı gelme korkumuz ve kendi isteklerimiz arasında kalmak bizi daha agresif bir ruh haline sokabilir. Bizim de bencil olma hakkımız var, kendimizi savunmak zorunda kalmadan yapmak istediğimizi yapma ya da yapmama hakkımız var. Unutmamamız gereken şey ise ailemizi değiştiremeyeceğimiz gerçeği. Yapabileceğimiz en iyi şey kendimizi bu mental yükten kurtarmak için çabalamak.
Sevgi Maskesinin Altındaki Manipülasyon

Yazarın söylediği gibi toksik ebeveynlik zincirleme kazaya benzer. Ailelerimiz kendi ailelerinde yetiştikleri kurallar, gelenekler ve inançlar çerçevesinde bazı duygusal yaptırımlara maruz kalır. Günümüzde aile sadece kan bağı sebebiyle bir arada olan insanlardan ibaret değildir. Derin hislerle örülen bağlar aile kurumunu güçlendirir, daha sağlıklı hale getirir. Birbirlerine sevgi, saygı, gurur ve endişe gibi hislerle kuvvetli bir şekilde bağlanan aileler çocuklarına daha çok alan tanır. Doğruyu ve yanlışı öğretirken çocuklarını korkutmak, sınırlandırmak zorunda hissetmezler. Toksik aileler ise kendi ailelerinden devraldıkları katı kuralları çocuklarında devam ettirirler. Değişmekten korkarlar. Doğru yolu hatta alternatif bir yolu öğrenemeyen çocuklar ailelerinin katı kurallarını hayatlarına işlerler. Bu kurallar bazen ”annene-babana karşılık veremezsin” kadar açık olmaz. Yine de bir şekilde hissedilir. Daha çok onlara ihtiyaç duymayı sürdürmemiz üzerine üstü kapalı bir histir. Odanın bir köşesinde her zaman gözleri üzerimizdedir. Kendi hayatımız hakkında kararları tek başımıza almamamız gerektiğini hissederiz. Onlarla bir bütün gibi hareket ederiz. Bireysellik adına bir aksiyonda bulunana kadar mutlu aile tablosu göz alıcıdır. Çocuklarının bağımsızlıklarını ilan ettikleri küçük bir adım toksik aileleri çileden çıkartır. Kendi yetersizliklerinin acısını çocuklarından çıkarırlar. Kendi sorumluluklarını almak yerine çocuklarında bırakacakları etkiyi düşünmeden onları suçlayabilirler. Bir ebeveynin çocuğuna en büyük ihaneti onun masumiyetini suistimal etmektir. Psikolojik tedaviye ihtiyacı olan çocuklarını sabote edenler, yaşadıkları ilişki sorunlarını çocuğuna yansıtıp taraf seçmesini isteyenler ve en kötüsü de bu sorunların çözümünü çocuklarına fiziksel ve cinsel istismar uygulamakta arayanlardır.
Değişimin Anahtarı: Kendini Tanımak

Toksik aile içindeki döngüyü kırabilmenin ilk önemli adımı anlamaktır. Hislerimizi ve hayattan beklentimizi kendimizi tanıyarak anlarız. Duygularımız ve eylemlerimiz arasındaki bağlantıları fark etmek kendimizi tanımanın anahtarıdır. Kendimizi tanımak bize değişimi getirir, değişim de bağımsızlığımızı. Ailemizle yüzleşmek duygusal iyileşme sürecinde önemli bir adımdır. Eğer ailemiz yeterince uzlaşmacı olursa davranışlarının tohumlarının ne sebeple ekildiğini görmemizi de sağlayabilir. Onlar da kendi ebeveynleriyle kurdukları toksik bağları idrak edebilirler. Bu zincirlemeyi fark edersek ailemizde gördüğümüz toksik davranışları kendi kurduğumuz ailede devam ettirmeme şansına sahip oluruz. Unutmamak gereken şey ailemizi ve geçmişi değiştiremeyeceğimizdir. Yazarın da dediği gibi: “Bu öyle bir oyun ki kazanmanın tek yolu hiç oynamamak.” Geçmişi geride bırakmak için ailemizden onay beklememeliyiz, kendi hayatımızı sabote etmemeliyiz. Sevginin tanımının ailemizden öğrendiğimiz şekilde olmayabileceğini kabullenmeli ve özsaygımızı güçlendirmek adına adımlar atmalıyız. Bu süreçte uyumlanabileceğimiz bir terapistle ilerlemek daha sağlıklı sonuçlar sağlayabilir. Özgürlüğün ve kendimiz olmanın tadına varabiliriz.
Kaynakça:
Forward, Susan ve Craig Buck. Zor Bir Ailede Büyümek. Çev. Ahu Terzi. İstanbul: İletişim, 2024.
Kapak Görseli: Canva