“şimdi senin uzanıp yattığın otlarda / yarın yeni bir yeşillik büyüyecek”
Asıl adı Zekai Özger olan Arkadaş Zekai Özger, 8 Ocak 1948 yılında doğdu.
Şiirlerini Arkadaş Z. Özger adıyla yayımladı. Selanik göçmeni işçi bir ailenin çocuğudur. Babasının adı Ali, annesinin adı Fahriye’dir. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. TRT’nin Ankara bürolarında çalıştı.
Kent 16, Soyut, Forum, Papirüs, Yordam, Dost, Yansıma dergileri ile Ulus gazetesinin kültür-sanat sayfalarında şiir ve yazıları yayımlandı. 1965 yılında, henüz 17 yaşındayken “Kent 16” dergisini arkadaşı Ömer Zafer Göktürk ile birlikte çıkardı, tek sayı çıkan (Aralık 1965) dergide şairin yayımlanan ilk şiiri de (“Niye Kapalı Kapılarınız – Bulamıyoruz”) yer aldı.
24 Ocak 1971 tarihinde SBF yurduna yapılan polis baskını ve gözaltı sırasında işkenceye varan dayağa maruz kaldı ve başına ağır darbeler aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra 29 Nisan 1973 sabahı Ankara’da, sokakta ağır yaralı bir halde bulundu, kaldırıldığı Numune Hastanesi’nde 5 Mayıs 1973’te öldü. Beyin kanamasından öldüğü belirlendi. Arkadaşları, ölümünü SBF yurdunun basılması sırasında başına aldığı ağır darbelere bağladılar.
Erken ölümü nedeniyle “Ne zaman yayımlarsam yayımlayayım adı ‘Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası’ olacak!” dediği şiir kitabını yayımlama olanağı olmadı. Dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirleri ölümünden sonra Tekin Sönmez tarafından “Şiirler” adıyla bir kitapta toplandı (Nadas Yayınları, 1974). İkinci basımı “Sevdadır” adıyla yapılan kitap (Mayıs Yayınları, 1984) daha sonra da bu adla yayımlanmaya devam etti. Kenan Yücel tarafından yayına hazırlanan “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” adlı kitapla (Ve Yayınevi, Nisan 2014) şairin şiirleri gerçek adına kavuştu.
Şiir yazdığı yıllardaki üniversite ortamının da etkisiyle ölüm ve cinsellik konularını sık sık işledi. Çoğu arkadaşının aksine dönemin sert siyasi şiir geleneğine uymayıp kendi yalnız yolunu oluşturduysa da ölümünden sonra adı akıllarda kalan arkadaşları değil, o oldu. Tahir Abacı’nın da dediği gibi en çok da Arkadaş’a yakıştı bu kimlik.
Arkadaş’ın en önemli imgelerinden biri “anne”dir. İmge ve gerçeklik arasında gidip gelen bu sözcük, onun “beyaz ölüm kuşları”nın göğü kapladığı, “hüzün mevsimi”nin başladığı dönemlerde de sığınağı olacaktır. Sanki güzel bir dünya anne ile, anne için ve tabii sonunda anne ile de hesaplaşılarak kurulacaktır.
“İşte artık ne anne ne tapınak / yıkılır gözyaşlarının sığınağı da / sonra bir gün anneler de ölür.”
Yeliz Kızılarslan: “68’in yalnız oğlanı” olarak tanımlarken Özger’i “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” şiiri ile beraber ‘ifşa olan’ eşcinselliğinin onu yalnızlaştırdığına değinir. Ve bu doğru bir tespittir. Bugün hȃlȃ bazı sol partilerde dȃhil siyasi oluşumların bir “hastalık” kategorisine indirgediği ya da eşcinsellik ile ilgili “marjinallik” açıklamalarının yapıldığı düşünülürse, bu durum çok da sürpriz değildir. Bu anlamda Özger şiiri sadece edebȋ anlamda değil, siyasi anlamda da kategorize edilmenin, yalnızlaştırmanın izlerini taşır.
“Charles Chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı, çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken yendirdim bıyıklarımı, papağan kuşkulara biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı, lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı, yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz? Al işte sana böyle yüze böyle güz demeyin, deseniz de sakal yok ya ucunda bu güz vermedi tarla seneye bıyık ekerim, ben ettim siz etmeyin sakal veririm size iğne iplik elimde bıyık dikerim size yanaklarım taşlı tarla kurabiye yer misiniz?”
Özger, manifesto niteliğindeki şiirinin bu dizelerini, naif ve güleç bir yüzle kendisini “öteki” bir kimliğe hapseden arkadaşlarına yöneltir. “Sakal” ve “bıyık” kültürel erkekliğin en önemli simgelerindendir. Oysa o sakalsız bir oğlandır kendi deyimiyle ve ona yaşatılanın öyküsünü anlatır bir tragedya ile çünkü tragedya birçok düşünür tarafından insanın kendi gerçekliğini ve anlamını en dolaysız şekilde sunabildiği bir tür olarak da adlandırılır.
Özger’in şiiri yalnızca kültürel erkeklik ile değil kadınlık ile de ilgilidir. Kurulmuş ya da oluşturulmuş cinsiyet rollerinin yüklediği her türlü sorumlulukla ironik bir şekilde, dalgacı bir üslupla eğlenir şair. Çünkü bildiği bir şey vardır kadının ya da erkeğin nasıl olması gerektiğine birileri tarafından karar verilmiştir. Kadın çiçek yetiştirir erkek sakal-bıyık bırakır, kadın için ise tam tersidir onun bıyıksızlığı makbuldür. Biçimsel anlamlar yüklenmiştir hem kadına hem erkeğe ve bu anlamların dışında bir varlık gösterince de dışlanmıştır var olduğu her ortamdan hȃttȃ müdahale görmüştür kendi bedenine dair.
Bu güzel kalpli şairimizle ilgili sözlerimize son verirken, sözlerimizi kendisinin “Pencere” şiiri ile bitiriyoruz. Keyifli okumalar!
“Pencere
pencereyi kapama
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı
pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü
Pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
Kokusu hayatı yıkasın diye
Pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
Yürek kendini tanır”
Kaynakça:
http://www.gazetekadikoy.com.tr/edebiyat-hayatimizdan-hatirlamalar/arkadas-z-ozger-h16652.html
https://www.gazeteduvar.com.tr/coklar-sokaginda-yalniz-bir-sair-arkadas-z-ozger-makale-1516559
www.edebiyathaber.net/arkadas-zekai-ozger-farkliligin-tragedyasi-emek-erez/