1928 yılında Kolombiya’nın Aracataca kentinde doğan, 1982 Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Gabriel García Márquez‘in en bilinen romanı Yüzyıllık Yalnızlık, orijinal adıyla Cien Anos de Soledad, ilk kez 1967’de yayımlanmıştır. Büyülü gerçekçilik akımı denince akla gelen ilk metinler arasında yer almaktadır.
Sanatın Gücü: Büyülü Gerçekçilik

Büyülü Gerçekçilik Yüzyıllık Yalnızlık’ta Ne Kadar Büyülü Ne Kadar Gerçek?

Çoklu evrenlerin varlığını kanıtlayan bir iz henüz bulunmamış olsa da edebiyat aracılığıyla Yüzyıllık Yalnızlık romanının içine dalıyor ve roman boyunca büyülü gerçekçiliğin evreninde seyahat ediyoruz.Yazar Gabriel García Márquez‘in “…kitabımda gerçeğe dayanmayan tek bir cümle bulamazsınız.” ifadesini bilenler “İyi de bunlar nasıl gerçek olabilir?” diye soruyor mu? O halde lütfen okumaya devam edin. Marquez, büyükannesinin en acımasız şeyleri kılını bile kıpırdatmadan sanki gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatmasının, anlatılanları değerli kıldığını ve büyükannesinin yaptığı gibi “İmgelerdeki zenginlik ve duygusuz tavır” ile romanını yazdığını söylüyor.
İnsanlar arasındaki ilişki ve etkileşimlerin yapısı ve işleyişi, içinde bulunduğu koşullara göre tuhaf ve gerçeğin harmanlanmasıyla imgeleniyor. Karakterlerin kuşaktan kuşağa geçen isimleri gibi kaderlerinin de aynı olması bir döngüsellikle şaşırtırken insan yaşamındaki geçmişten gelen travmalara da işaret ediyor. Romandaki akraba evlilikleri neticesinde doğan çocukların kuyruklu olarak doğduklarının anlatılması bize akraba evliliklerinin genetik sakıncalarını fantastik öğelerden beslenerek söylüyor. Güzel Remedios’un gökyüzüne beyazlar içinde uçup o olaydan sonra bir daha kimsenin ondan haber alamaması ile Remedios’un meleğe benzetilerek ölüm tasviri yapıldığına işaret ediyor adeta.“Remedios o kadar güzel ki tıpkı bir melek kadar güzeldi bu dünyadan göçüşü de.” der gibi. Fantastik öğelerle dolu olayları anlatırken, Marquez dolayısıyla bize gerçekleri söylemiş oluyor ve bunlar sadece birkaçı.
Macondo ve Romanın içeriği

Romanda, Jose Arcadio Buendia‘nın öncülüğüyle keşfedilen ve romana özgü hayali bir kent olan Macondo 20 hanelik, ırmağın kıyısına kurulmuş mutlu bir kerpiç köyken, zamanla nüfusu artmış, gelişmiş, muz şirketleri kurulmuş hatta hükümet tarafından başında bir otorite bile getirtilmiştir ve eski saf mutluluğunda değildir artık Macondo. Buendia ailesinin çevresinde bunlar olurken, romanın merkezinde Buendia’ların kuşaktan kuşağa süregelen içsel yalnızlıklarını okuruz. Kötü yönetime karşı olan başkaldırıyı mizah ve iğneleme yoluyla karşımıza çıkaran Marquez; Romanında kapitalizmin acımasızlığını, mücadeleyi, insan ruhuna dair olan kıskançlığı, bencilliği, aşkı da masalsı bir anlatımla işlemiştir. Macondo kitabın ilk sayfalarında hiç kimsenin ölmediği, herkesin uyum içinde yaşadığı, cennetten bir tasvir yapılırcasına saf ve toy bir yerleşim yeri olarak anlatılırken ilerleyen sayfalarda Macondo’nun bolluk içinde oluşu, gelişimi; daha sonralarında ise Macondo’daki yokluğu, ölümü ve trajik olayların oluşu anlatılır. Ayrıca, Macondo efsanelerdeki gibi gizleri olan bir yer. Bu gizlerden biri de Macondo’da dünyaya gelen ilk insanın ismi Aureliano iken son doğan ve son ölen insanın da Aureliano isminde olması. Macondo’ya dair eklemek istediğim bir şey daha var: Türk Sokağı. Marquez’in gazeteci kimliğini de göz önünde bulundurursak Türkiye’de “1961-1973 yılları arası dönem yurtdışına göçün en yoğun olduğu dönem.(Emek ve Toplum 65)” ve göç eden Türklerin farklı ülkelerde yaşama tutunmalarını, bu eksende kendi benzerleriyle birlikte bir alan yaratmalarını Türk Sokağı şeklinde kitabında işlemiş olması mümkün diyebiliriz.
Özgün bir roman

Kitabın neresinden bakarsak bakalım hiç spoiler vermeyecekmişiz gibi çünkü katman katman açılan bu roman, olay örgüsünden ziyade olayların anlatış biçimiyle (şiirsel, alegorik, doğa üstü, mizahi dil) ve sembolik öğelerin vurgularıyla öne çıkıyor. Bir ana karakter arayışı içine girdiğimizde net bir cevap veremiyoruz çünkü her ne kadar aklımıza ilk gelenler Ursula, Jose Arcadio Buendia ya da Albay Aureliano Buendia olsa da net olarak cevabımızın karşılığının onlardan herhangi biri olmadığına emin gibiyiz çünkü neredeyse her karakter öyle derinlikli ki! Acı bir şeyler okuyoruz ama hiç duygusallaşmıyoruz çünkü Marquez’in “duygusuz tavır” olarak belirttiği anlatış şekli bizi sarmış sarmalamış, görüyoruz. Bir giriş, gelişme, sonuçtan ziyade kalbimize dokunan yerlere odaklanıyoruz bir okuyucu olarak. Kimi yerlerde; reddettiğimiz durumları sakin sakin okuduğumuzu fark ediyor, kimi yerlerdeyse zihnimizde oluşan tasvirlerle kalbimize bir köprü kurduruyoruz. Biraz daha açalım: Sarı kelebekler.
İmgelerle dolu zenginliklerden sadece biri: Sarı Kelebekler

Aşıkken karnımızda dolaştığını hissettiğimiz kelebekler bu kez görülür vaziyette. Üstelik sarı renkte. Renkler, herkeste farklı duygular uyandıran bir çağrışımken, uçuşan sarı kelebekler; heyecanı, aşkı, özlemi tasvir ediyor adeta. Çünkü bu sarı kelebekler, Meme‘ye aşık bir yetişkin olan Mauricio Babilonia‘nın etrafında nereye giderse gitsin onunla birlikte hareket ediyor. Meme’nin annesi ise bu durumdan hiç hazzetmiyor ve ona göre o kelebekler, adeta birer güve. Mauricio Babilonia’nın duygularını anlayanlar içinse görsel bir şölen. Kelebeklerin sarı renkli oluşu iç dünyamızın açtıkça açacağı metaforlarla dolu ve bizler bunları okurken imgelerin çeşitliliğine hayran oluyoruz. Ne mutlu bize!
Son olarak eklemek gerekir ki; kitabın başında Buendia’lara ait bir soyağacı bulunuyor. Yedi kuşak Buendia’lar isim olarak küçük nüanslarla birbirlerinden ayrıldıklarından karıştırılabiliyor ve romanı okurken soyağacına en az bi kaç kere dönüp bakmak gerekiyor. Her karakter kendi içinde öyle özel ki! Buendia’lara dair olanları okumak okuyucuya, Latin Amerika’dan izler, duygular açığa çıkartıyor ve bunun kendi kültürümüzle bir bağı olduğunu düşündürüyor; kitapla olan ilişkimizi güçlendiriyor. Yüzyıllık Yalnızlık okuduktan sonra kitabı kapattım ve şöyle söyledim: Yaşamın içerisinde acı var ve bir yerlerde yaşanan bu acıya rağmen insan yaşama asılmaya devam ediyor. Biz bunları okurken kimi yerde ustaca kullanılan mizah sayesinde gülsek de acıların masalsı bir ritimle anlatılması, verdiği rehaveti vurgulama konusunda da oldukça değerli.
Kaynakça:
Gabriel Garcia Marquez. Yüzyıllık Yalnızlık. İstanbul: Can Yayınları, 2021
Sağlam Can, Esengül, “Büyülü Gerçekçilik”. Academia. Web. 30.10.2024
Esenlikçi, Ahmet Cem. Engin, Mehmet Ali. “Emek ve Toplum”. (2019): 65


