Yusuf Üçlemesi: Bal-Süt-Yumurta

Yazı İçindekiler [hide]

Emre Eren Alptekin
Emre Eren Alptekin
Konya'nın Seydişehir ilçesinde doğdum ve aslen Şanlıurfalıyım. Çocukluk hayatımı Seydişehir'de geçirdim. İlk, orta ve lise eğitimimi Seydişehir'de tamamladım. Ardından üniversite için İzmir'e taşındım ve Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji bölümünde lisans eğitimimi tamamladım. Ardından Konya, Selçuk Üniversitesi, Arkeoloji Anabilim Dalında yüksek lisansa başladım. Güncel olarak Phaselis Antik Kentinde arkeolog olarak çalışıyorum. Kitap okumaktan, yazmaktan ve sinema kültürüyle ilgilenmekten keyif alırım.
spot_img
Editör:
Berfin Sayarsoy
spot_img

Semih Kaplanoğlu yönetmenliğinde çıkartılan Yusuf üçlemesi, yaşam döngüsünün kısa özeti niteliğinde bir üçlemedir. Dram türündeki eserler, farklı dönemlerdeki Yusufların sade hayat koşullarında insanlara verdikleri tepkiler ve karşılıklar doğrultusunda toplumda var olan yalnız ve ötelenmiş figürlerin birer yansımaları olarak karşımıza çıkarlar. Eserlerin çıkış sıraları Yumurta – Süt – Bal şeklinde olsa da filmlerin izleniş sırası Bal – Süt – Yumurta şeklindedir.

Sıralamaya göre baktığımızda ilk filmde (Bal – 2010) henüz evrilmemiş bir saflık vardır. Yusuf, hayat döngüsüne dahil olmamış fani bir çocuktur. Bal ise onun tutunacak tek dalıdır, o da sembolik olarak babasıdır. İlk filmin son sahnesinde Yusuf’un sütünü içmesi ise Yusuf’un hala duru ve saf olduğunu betimler.

Sıralamaya göre ikinci filmde (Süt – 2008) gençliğinin doruğunda, patlamaya hazır, dinamik bir Yusuf görürüz. Karakterin hayatta elde etmek istediği nadide eserler vardır. Bunu başarabilmek için zar zor kazandığı üç kuruş parasını kitaba, kaleme harcar. Buna ek olarak  her gün posta sormaya gitmek gibi bir alışkanlık edinmiştir. Yusuf, bu gelişmelerle artık kariyerinin zirvesinde ve dergilerde yer etmeye başlamış toplumsal bir figür olarak karşımıza çıkar. Bir nevi fıtratını arayan bir benlik gelişimi gözlemlediğimizi söyleyebiliriz.

Sıralamaya göre üçüncü ve serinin son filminde ise (Yumurta – 2007) hayattan soyutlanan ve yalnızlığın doruklarına erişmiş, olgun bir Yusuf ile karşılaşırız. Diğer filmlere kıyasla onda; kendi halinde sahaf işletip artık dergilerde yazmayan birini görürüz. Annesinin ölümü ile de önünde yeni kapıların aralanması, hikâyenin ana unsurlarını oluşturmaktadır. Buradaki en temel farka gelecek olursak, Süt filminde bir noktada fıtrat anlayışı vardır. Yumurta filmindeki kısa sahnelerden birindeyse şarap ile kitabın takas edilmesi, imgesel olarak Yusuf karakterinin dünyada yer edinme isteğini göstermektedir.

Bal (2010)

Yusuf (Bora Altaş) ilk okula giden ve kekeme problemi yüzünden konuşmakta zorluk çeken küçük bir çocuktur. Okulda fazla arkadaşı yoktur. Ekseriyetle babası ile iletişim kurar. Çocuk saflığı, merakı ve dünyayı öğrenme aşamaları onu bazı arayışlar içine sokar. O da tek anlaşabildiği insanın yani babasının (Erdal Beşikçioğlu) peşine takılarak bal üretmesine yadım eder. Yusuf yalnız ve dönemi gereği masum bir çocuktur. Henüz iyi ve kötü ayrımını net bir biçimde yapamaz. Bir gün babası uygun bir kovan yeri aramaya gider fakat geri dönmez. Araştırmalar sonucu öldüğü öğrenilir.

Bu sekanslardan birinde Yusuf babasına bir rüyadan bahseder. Rüyayı babasının kulağına fısıldamasından kaynaklı sadece birkaç cümle duyabiliriz. ”Bir ağacın altında oturuyordum…” Daha sonra filmin son sekansında Yusuf’u bir ağacın altında uyuyakalmış vaziyette görürüz. Buradan anladığımız kadarıyla Yusuf’un rüyası gerçek olmuştur. Yani aslında rüyanın bahsedildiği an, aslında gelecek olanın ön gösterimi ve Yusuf’un babasının kader çizgisini belirlediği andır.

Film içerisinde bazı sekanslarda Yusuf’un annesinin (Tülin Özen) “Sütünü iç oğlum” dediğine şahit oluruz. Fakat Yusuf sütünü hiç içmez. Onun yerine babası içer ve sanki Yusuf içmiş gibi önüne koyar. Bu da ikili arasındaki güven ilişkisini güçlendiren unsurlardan biridir. Filmin son sahnesinde ise Yusuf’un babası ölmüştür ve Yusuf sütünü tek dikişte içip bitirir. Bu sahnenin hemen öncesinde ise bir kadının İsra ve Miraç Hadisesi‘ni okuduğunu duyuyoruz. Bu iki sahnenin birbiri ile ilişkili olduğunu, son sahnede içilen süt ile Yusuf’un temiz olarak nitelendirildiğini düşünebiliriz. Yine bir sahnede babası nöbet geçirir ve Yusuf, babasının başını okşayarak onu sakinleştirir. Bu olay ise diğer filmlerde yaşananlardan ötürü film içinde önem kazanır.

Süt (2008)

Yusuf’un (Melih Selçuk) gençlik dönemidir. Kanının hızlı aktığı, gerçek insanlık ilişkileri kurup sosyalleştiği ve daha toplumsal bir figür haline geldiği kritik dönemdir. Varını yoğunu annesi ile paylaşıp elinde olan üç kuruş para ile de kitap, defter, kalem gibi edevatlar almaktadır. Annesi (Başak Köklükaya) ile Yusuf, geçimlerini süt satarak sağlamaktadırlar. Yaşanan birtakım olaylar sonucunda Annesi ile gar görevlisinin yakınlaşmasının ardından Yusuf, kendini ötelenmiş hissederek fıtratını kaybetmiş biri gibi davranmaya başlar. Daha sonra yerel bir dergide bir şiirinin basılması ile bu tabularından kurtulur. Ancak artık manevi açıdan tek başına bir yol çizmeye başlamıştır.

Filmin açılış sekansı, üzerinde durulması gerekilen hassas bir betimleme barındırmaktadır. Ağaca ters asılmış bir kadın ve altında kaynayan bir kazan süt vardır. Buradaki amaç kadının içine giren yılanı çıkartmaktır. Yılan sütü sevdiği için kokusunu alır ve dışarıya çıkar. Buradan çıkartılacak anlam ise Yusuf ve annesi süt satarken, gar memurunun hayatlarına girip düzenlerini değiştirmesidir. Gar memuru yılan, Yusuf ise süt olarak temsil edilmiştir.

Diğer değineceğimiz konu ise maden mevzusudur. Yusuf’un arada bir yanına uğradığı madenci bir arkadaşı vardır. Bir sahnede arkadaşı “Mecburum bu işi yapmaya.” der. Bunun üzerine Yusuf “Mecbur falan değilsin. Çalışmak istemiyorsan çalışmazsın.” diyerek yanıt verir. Fakat gelişen olaylarla beraber filmin son sahnesinde, Yusuf’un da madende çalışmaya başladığını görürüz. İşlerin bu şekilde sonuçlanması, kimi zaman olayların sadece öyle olması gerektiği için başımıza geldiğini vurgular. Yine Süt filminde de bir kriz sahnesi mevcuttur. Bu defa gençlik çağındaki Yusuf motorla giderken bir anda kriz geçirir ve kaza yapar. Ancak ilk filmdeki gibi onu sakinleştirecek birisi yoktur.

Yumurta (2007)

Serinin ilk ama son filmidir. Yusuf (Nejat İşler) karakteri artık olgunluğa erişmiş bir birey olarak kendi halinde bir sahaf işletmektedir. Bir gün aldığı bir çağrı ile annesinin öldüğünü öğrenir ve memleketi Tire’ye gider. Cenaze işlemleri ve taziyelerin ardından bakıcı kız Ayla (Saadet Işıl Aksoy) ile kalan Yusuf, annesinin son adağını gerçekleştirmek için ve biraz da yalnızlığı ile olan müzakeresine ara vermek için orada biraz daha kalır. Bu durum aslında Yusuf adına yeni bir yaşam için ikinci şanstır. Çünkü Ayla’nın sergilediği yaklaşımlardan da Yusuf’un gitmesini istemediği açıkça anlaşılır. Gelişen olaylar sonrasında adak kesilir ve Yusuf gitmek istese de artık gidemez.

Filmde Ayla’nın da kendine göre bir yol çizmesini Elektrikçi (Ufuk Bayraktar) ile olan durumundan anlıyoruz. Beraber motorla geldikleri bölgede yaşanan kısa tartışmalarının ardından Elektrikçi motorla farklı bir yoldan, Ayla ise yürüyerek farklı bir yoldan gider. Bu durum bize bir yol ayrımına gelindiğini ve bazı seçimlerin yapıldığını gösterir. Devam eden sahnelerde de bu durumu destekleyen öğeler mevcuttur.

Farklı bir sekansta ise Yusuf’u elinde ‘’Bal’’ adlı bir kitabı okurken görürüz. Bu da tabi ki sıralamaya göre ilk filme göndermedir. Yine bir başka sahnede Yusuf’un kuyuda olduğu bir rüyaya şahit oluruz. Rüyanın betimlenmesinden anladığımız kadarıyla Yusuf’u bir kuyuda ve tek başına görürüz. Daha sonra gençlik aşkı Gül (Gülçin Santırcıoğlu) ile olan paylaşımlarından ötürü ona Kuyu adında bir şiir yazdığını öğreniriz. Görülen bu rüya bizlere, Yusuf’un Gül’e karşı eskiden beslediği hislerinin artık tamamıyla yok olduğunu anlatmaktadır. Yine bu sahne yönetmenin Hz. Yusuf’a yaptığı bir gönderme olup bizim filmimizdeki Yusuf’un da öyle bir konumda olduğunu destekler niteliktedir. Bunu da Yusuf ile Elektrikçi arasında geçen iletişim bozukluğundan anlıyoruz.

Son olarak Yusuf bir sekansta, ipleri çarklı sistemle hizalayan bir adamı izler. Çarkın dönmesine odaklanan Yusuf, bu durumdan etkilenerek kriz geçirir ve yere yığılır. O sırada adam koşarak yardıma gelir. Bu anda bir arı vızıldayarak kamerada görünür ve kaybolur. Yine sıralamaya göre ilk filme gönderme yapılmıştır.

Söylenti Dergi Sinema ekibi olarak Yusuf Üçlemesi: Bal-Süt-Yumurta serisini siz değerli okuyucularımız için analiz ettik. Söylentiyle kalın…

spot_img

1 Yorum

  1. Maksat üçleme hakkında bilgi edinmekti. Rastgele tıklandı burası, sen denk geldin. Verilen emeğe teşekkür bir borçtu. Borcumu ödedim, dergiyi takibe aldım . Selametle…

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.