Çağdaş Çin Edebiyatı’nın önemli yazarlarından biri olan Yu Hua, Yaşamak romanıyla bizi trajik bir yaşam öyküsünün içine çeker. Romanda yaşamın her türlü halini görürüz; lüks bir yaşamdan sefalete sürüklenenler, sefaletten çıkıp üst mevkilere gelenler, sakatlananlar, hayatları sömürülenler, kendi kendini tüketenler (kahramanımız Fugui gibi)… Yazarın bu inişli çıkışlı hikayelerle, mülkiyetin ve mevkilerin manasızlığını ve eninde sonunda hepsinin tek bir ortak noktada yani “ölümde” birleştiğini vurgular. Öyle ki ölüm ana karakterimiz Fugui’nin peşini bırakmaz ve tüm sevdiklerini alır götürür. Romanı okudukça “bu nasıl yaşamak” diye sorgulamadan edemeyiz. Ama ne olursa olsun Fugui hayatta kalır, sanki tüm sevdiklerinin yerine ve yaşadığı onca şeye rağmen inadına yaşamaktadır.
“Yavaş kanat çırpan kuş, erken uçmaya başlamalı, derler. İşte ben o yavaş uçan kuştum, işleri bir türlü bitiremeyen.”
Yu Hua’nın Eserlerindeki İzler
Edebiyat kariyerine 1983 yılında başlayan Yu Hua, kısa hikayeler ve romanlar yazar. Çalışmalarında modern Çin toplumunun günlük hayatı ve siyasi olayları yer alır. Eserlerinde toplumsal değişimlere, bireysel mücadelelere ve tarihi olaylara duyarlı bir biçimde yaklaştığı görülür. Yu Hua, kültürel devrim sırasında zorlu bir gençlik geçirir. Yazarın kendi yaşam tecrübeleri, oluşturduğu karakterlerin ve olayların derinliğinde büyük rol oynar. Yu Hua’nın yaşadığı sistemi ve gördüğü yoksulluğu eleştirel bir şekilde eserlerinde işlemesi dikkatleri çeker.
“Onunla savaş, bununla mücadele et derken, sonunda hayatından oluyorsun.”
Bu Nasıl Yaşamak?
Yaşamak romanı Çin-Japon Savaşı’nı, komünistler ve milliyetçiler arasındaki iç savaşı, Kültür Devrimi ve Büyük İleri Atılım Hareketi gibi sancılı değişimleri aktarır. Romanda, değişen sistemden dolayı oluşan tüm yanlışlıklar okura hissettirilir. Kitap, Çin Komünist Partisi’nin hatalı yönetimini, yaşanan yoksulluğu ve toplumsal kırılmaları eleştirdiğinden dolayı çıkar çıkmaz Çin’de yasaklanır. Arka planda yaşanan tüm bu değişimlerin önünde, Xu ailesinin uzun soluklu mücadelesine şahit oluruz. Yazar bir insanın direncinin ne kadar sınanabileceğini her bir karakterde ayrı ayrı gösterir.
Kitabın dili, akıcı ve sade olduğundan duygusal gücü yüksektir, bu yalın üslup karakterlerle empati kurmamızı kolaylaştırır ve bizi kendi dünyasına çeker. Romandaki duygusal gücün, mizahın ve hikaye anlatma becerisinin birleşimi, bu kitabı edebiyat dünyasında önemli bir konuma getirir. Her şey, aylak bir adamın halk şarkılarını ve hikayelerini derlemek üzere Çin’in derinliklerine dalmasıyla başlar. Bu gezgin, öküzüyle konuşan yaşlı bir adamla karşılaşır ve onun dinlemeye değer bir hikayesi olduğunu anlar.
Fugui’nin Yaşamı

Zengin bir ailenin tek oğlu olan Fugui, gezginin romanın başında karşılaştığı yaşlı adamın ta kendisi. Fugui, pek çok hata yapan ve bu hatalarla ömrünün sonuna kadar yaşamaya mahkum edilmiş bir karakterdir. Fugui, gençlik yıllarında hayatı rastgele hovardalık, aylaklık yaparak yaşayan biridir. Ailesi zengin olduğu için ünlüdür ve herkes ona beyefendi diye hitap eder, bu üstünlüğü nedeniyle kayınpederi bile ona ses çıkaramaz ve hovardalıklarına homurdanmaktan başka bir şey gelmez elinden. Fugui, varlıklı bir aileden gelen, güzel ve iyi huylu karısı Jiazhen’i her gün aldatır ve döver. Yıllar sonra hayatın çileli yüzünü gördükçe, şaşırtıcı derecede sadık ve sabırlı olan karısını dövdüğü için pişman olacaktır.
Tabii Fugui’nin hovardalık hayatı pek uzun sürmez, her şeyin bir sonu olduğu gibi Xu ailesinin serveti de Fugui’nin kumar hırsı yüzünden buharlaşıp yok olur. Fugui’nin açgözlülüğü tüm aileyi felakete sürükler, yazar burada hiç kimseye acımaz, karakterleri bir bataklığa saplar ve onların acı veren çırpınmalarını detaylıca okura aktarır. Xu ailesi borca battıktan sonra bükülen bellerini doğrultmaları imkansızlaşır. Çin’in o dönemde zorlu bir devrim sürecinde olması işleri zorlaştırır. Toprağın devletleştirilmesi, özel mülkiyetin kaldırılması, yemeklerin kantinlerde yenmesi, demir eritme kampanyası sebebiyle tüm özel eşyaların toplanması gibi olaylarla insanlar kendi yaşamları üzerlerindeki kontrollerini kaybeder.
“Çok geçmeden yemek pişirdiğimiz tencere ve tavaların da komüne verileceğini kim bilebilirdi ki? Demir elde etmek için eritileceklerini söylediler.”
Fugui’nin bir gün sokaktayken yanlışlıkla askere alınması olayları kızıştırır. Bu sayede resmi işlerin ne kadar keyfi yapıldığını ve bundan kaçış olmadığını görürüz. Fugui savaşla birlikte, gittikçe evinden uzaklaşır ve evden uzaklaştıkça dönme umudu da kırılır. Kitap boyunca Fugui için hiçbir çıkış yolu olmadığını görürüz, uçsuz bir bataklıkta saplı kalmıştır, yaşayabileceği, nefes alabileceği minimum bir yaşam alanı kalmıştır, tüm ailesiyle bu kısıtlı alanda hayatta kalmaya çalışır.
Çektiği sıkıntılı yaşam tabii ki karakterimizi değiştirir, Fugui’nin arzuları, açgözlülüğü törpülenir, daha kanaatkar ve sorumluluk sahibi bir adama dönüşür. Fugui’nin hayatı doğumlarla, bitmek bilmeyen ölümlerle, savaşlarla ve uzun süren bir yoksullukla doludur kısacası onun hayatı; insana kendisini, yaşama arzusunu ve yaşadığı dünyayı sorgulatan inişli çıkışlı bir hayattır.
“Gençken aylak aylak gezindim,
Orta yaşa geldiğimde, kendimi toprağa sakladım,
Şimdi yaşlandım ve inzivaya çekildim.”
Hua, Yu. Yaşamak. İstanbul: Jaguar Kitap, 2016.