İklim krizi günümüzün en ciddi küresel sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor ve beraberinde birçok problemi de getiriyor. Kuraklık, göç, kıtlık, hastalıklar ve daha nicesi. Bu problemlerin çözülmesi yolunda toplum içinde farklı ideolojik yollar doğmuş durumda. Çözüm olarak görülen yollardan biri eko-faşizm. Peki, nedir bu eko-faşizm?
Eko-faşizm Nedir?

Eko-faşizm, ekolojik problemlerin ırkçı, otoriter, ayrımcı yollarla çözülmesi gerektiğini savunan yeşil ideolojik akımlardan birisidir. Bu düşünce biçimi çevre sorunlarının büyük bir kısmını aşırı nüfus ve göç artışına bağlamaktadır. Düşünce biçimi, küresel nüfus kontrolünü temel çözüm olarak görmektir. Bu noktada eko-faşistler iki gruba ayrılır. İklim inkarcısı olanlar ve olmayanlar. Her iki grup, doğayı korumak amaçlı bazı grupların ortadan kaldırılması ya da sınırlandırılması gerektiğini savunur. Bu gruplar genellikle ekonomik gelir eşitsizliğinden derinden etkilenen yoksul kesimleri, etnik azınlıkları ve savaş ya da iklim göçmeni olan insanları içerir.
Çevre problemlerini yaptıkları fazla tüketimlerle arttıran %1’lik kesim olan zenginler, servetlerini koruma amacıyla eko-faşizmi desteklemekte ve göçmen karşıtı politikalarla ekolojik dengenin sağlanabileceğini savunmaktadır. Bu politikalara ek olarak gerçek ekolojik problemleri çözemeyen, yüzeysel çözüm sağlayan yeşil kapitalist yolları da kullanmaktadırlar. Sürdürülebilirlik bahanesi adı altında yapılan bu ırkçılık, belirli bir noktadan sonra beyazların üstünlüğünü savunan ayrımcı bir bakış açısını meşrulaştırmaya yönelmek olarak tanımlanabilir.
Eko-faşizmin Tarihçesi

Eko-faşizm, 20. yüzyılın başlarında popülerleşmeye başlasa da 18. yüzyılda Malthusçular için kullanılmıştır. Ekonomist Thomas Robert Malthus’un aşırı nüfus ile ilgili ortaya attığı bir nüfus politikası ile bu düşüncenin tohumları atılmıştır. Bu politika, nüfusun fazla artışına oranla azalan kaynakları ve bu dengesizliğe bağlı olarak ortaya çıkan problemleri (ekolojik, sosyo-kültürel, ekonomik vs.) baskıcı nüfus politikalarıyla çözüleceğini savunmaktadır.
Almanya’da doğayla iç içe yaşama düşüncesine sahip olan fanatik milliyetçiler tarafından “kan ve toprak” ideolojisi geliştirilmiştir. Bu ideoloji, Almanların toprağı ve Alman halkının refahı için yerel üretimi devam ettirmeyi amaçlamıştır. Bu ideoloji Völkisch Hareketi‘nin ikinci yarısında güçlenmiştir. Bu hareket modernleşmeyi tehlikeli bir hastalık olarak görmüş ve kırsal hayata dönmeyi amaçlayan mistisizmle karışık ırkçı bir tutumu içermektedir. Bu tutum, çevresel yıkımın suçlusunun Yahudilerin kurduğu kentsel sanayi medeniyeti olduğuna yönelik güçlü bir inancı içermektedir. Ernst Haeckel, bu hareketin ilkelerini içeren bir ekoloji disiplini oluşturmuş ve bu düşünceyi geliştirmiştir. Bu disiplin ile birlikte ırkçı-emperyalist olan Alman ideolojisi nasyonel sosyalist hareketin temelleri atılmıştır. Haeckel’den sonra birçok filozof ve düşünür, faşizm ve çevrecilik arasında köprü oluşturmuştur.

Nazi Almanyası’ndaki çevreci gözüken politikalar doğayı koruma söylemiyle birlikte derinlerde yoğun bir ırkçı propaganda içermektedir. İnsanlar arasında biyolojik bir hiyerarşi olması gerektiğini tanımlayan “doğal düzen” kavramı gibi birçok kavramı içermektedir. Hiyerarşinin tepesine Alman ırkı yerleştirilmiş, geriye kalan etnik gruplar “doğaya zarar veren unsurlar” olarak kabul edilmiştir. Bu politika, Almanların doğal genişleme hakkına sahip olduğunu da savunmaktadır. Politika uygulandığı vakit fethedilen topraklarda etnik temizlik yapılmaktaydı. Bütün bu çevreci gözüken politikaları parti içerisindeki Yeşil Kanat yönlendirmekteydi. Yeşil Kanat; Nazi Partisi içerisinde çevre koruma politikalarını yürüten, doğa ile uyumu savunan fakat bu uyumu yalnızca “saf Alman ırkı” için isteyen bir gruptu. Nazi partisinin çöküşünden sonra bu düşünceler hem toplum hem de Staudenmaier gibi araştırmacılar tarafından sorgulanmıştır.
Eko-faşizm ne kadar savaş öncesi döneme göre gerileme göstermiş gibi görünse de 1930-1970 yılları arasında Porto Rikolu kadınların kitlesel olarak kısırlaştırılması, faşizmin gücünü halen koruduğunu göstermektedir. Bu kadınlar doğum kontrol haplarının deneyi için hükümet tarafından zorla kullanılmıştır. Amaç ise daha zeki sınıfların doğum oranının azalması nedeniyle toplumdaki çaresiz ve umutsuz kesimi de sınırlamaktır.
Günümüz Eko-faşizmi

Savaş sonrası azalan eko-faşizm, günümüzde artış gösteren sağcı ideolojiler ve yaşanan ciddi iklim krizi problemleri nedeniyle tekrardan canlanmıştır. Bugünlerde iklim krizinin nedeninin aşırı nüfustan kaynaklandığı argümanını kullanarak ekolojik faşizm meşrulaştırılmaktadır. Asıl neden kaynakların orantısız kullanımı ve yerine getirilmeyen iklim adaletidir. Sosyal medyadaki aşırı sağ toplulukların propagandasının argümanı olan nüfus artışı dünya genelinde gösterilenden daha az bir ölçekte seyrediyor. Bu topluluklar, bu argüman dahilinde ekolojik problemlerin varlığını kabul ediyorlar. Çözüm olarak ise soykırımcı öneriler sunuyorlar.
2019 yılında yaşanan Christchurch ve El Paso saldırıları, eko-faşizmin topluma kanlı yüzünü gösterdiği olaylardandır. Olayları gerçekleştiren katiller, kendilerini eko-faşist olarak tanımlamışlardır. Kendilerinden olmayan toplulukların iklim değişikliğine sebep olduğunu ve bu eylemleri gerçekleştirerek iyi bir katkıda bulunduklarını beyan etmişlerdir. Eko-faşizme dayandırılmış bu şiddet, yüzlerce masum insanın hayatını kaybetmesine ve bu ideolojinin ne kadar tehlikeli olduğunun anlaşılmasına sebep olmuştur.
Alternatif Çözüm Yolları

Eko-faşizmin karşısında başka yeşil ideolojiler de geliştirilmiştir. Eko-feminizm, eko-anarşizm, eko-liberalizm ve eko-sosyalizm. Bu akımları sırasıyla özetlemek gerekirse; eko-feminizm, doğa ve kadının sömürüsünün sebebi olan patriyarkal düzene karşı mücadele etmektir. Çevreyi koruma ve toplumsal cinsiyet eşitliği birleştirilir. Eko-anarşizm ise merkezi otoriteyi reddeden, doğayla uyumlu ve hiyerarşisiz toplumun inşa edilmesi gerektiğini savunur. Ekolojik sorunları yerel toplulukların kendi kendilerine çözebileceğine dayandırır. Eko-liberalizm de çevreyi korumanın piyasa temelli çözümlerle ve bireysel girişimlerle sürdürülebilir bir toplum yaratılabileceğini öne sürer. Son olarak ise eko-sosyalizm, kapitalizmin ekolojik yıkıma yol açtığını ve buna karşı eşitlikçi bir mücadele ortaya koymayı amaçlar.
İklim krizi ile mücadelede hangi yolun seçileceği bireylerin düşüncesine bağlı olsa da toplum olarak daha demokratik, daha adil ve daha küresel ekolojik çözümlere ihtiyaç olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Aynı problemler birimizi diğerinden daha az etkilemiyor. İklim krizi tüm dünyayı etkiliyor. Dünyanın acil bir şekilde güçlü bir iklim adaletine ihtiyacı var ve bizler tarihten ders alarak dünyamızı korumalıyız.
Kaynakça
Shukla, Nikita. “Explainer: What Is Ecofascism?” Earth.Org, 12 Mar. 2024, Web
Malthus’un Nüfus Teorisinin Biyoloji-İdeoloji Ekseninde Dergipark. 22 Aralık 2022, Web
Şüphecilik, İnkarcılık ve Eko-faşizm-Halil Kanadıkırık Dergipark. 2023 Web
Ecofascism / Fascist Ideology: The Green Wing of the Nazi Party and Its Historical Antecedents by Peter Staudenmaier. Web
Faşist Ekolojinin Tarihsel Kökenleri / Peter Staudenmaier – Felsefeciler Derneği. Web
Euronews. “The Dangers of Eco-fascism and Why It’s a ‘Veneer for Racist Beliefs.’” Euronews, 21 Mar. 2021, Web
The Bitter Pill: Harvard and the Dark History of Birth Control | Magazine | the Harvard Crimson. Web
“Yeşil Siyaset Nedir? Yeşil İdeolojik Akımlar Nelerdir?” Thinpo, 9 Oct. 2022, Web


