15 yüzyıldır varlığını dimdik ayakta sürdüren, kimi zaman İstanbullulara içme suyu imkanı sağlayan, kimi zaman da istilalarda sığınak görevini üstlenen Yerebatan Sarnıcı; dört yıllık kapsamlı bir restorasyonun ardından kapılarını ziyaretçilere tekrar açtı. Sarnıcın kısa bir tarihini, önemini ve nasıl restore edildiğini sizler için derledik. Keyifli okumalar!
Sultanahmet meydanı ve Ayasofya yakınlarında bulunan Yerebatan Sarnıcı, 6.yy’da Bizans İmparatorluğu için merkezi bir bölgede yer almaktadır. Yapı 336 sütundan oluşmuştur ve 80 bin metre küp su kapasitesine sahiptir. Geçmiş yıllarda yapılan diğer isale hatlarıyla zaman içinde birbiriyle bağlantılı hale getirildiğine dair elde bulgular olsa da kesinliği henüz kanıtlanmamıştır. Yapımında daha öncesinde başka bir yapı için kullanılan veya malzeme depolarında fazladan olarak bulunan devşirme malzemeler kullanılmıştır. Özellikle sanat tarihçileri Yerebatan Sarnıcı’nı Bizans mimarisini anlayabilmek için iyi bir örnek teşkil ettiğini savunmaktadır.
Geçmişinden Bugününe…

Sarnıç 6.yy’da Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından sarayın ve saray çevresindeki halkın su ihtiyacını karşılamak amacıyla inşa edilmiştir. Aynı zamanda savaş zamanı olmayan dönemlerde halkın su ihtiyacı başka su kanallarından taşınıp şehrin farklı bölümlerine dağıtılırken kuşatma esnasında su kaynaklarının kesilme ihtimalinden dolayı suyu depolama özelliğinden de faydalanılmaktaydı. Bununla birlikte diğer isale kanallarıyla yer altından birbirine bağlantılı olma ihtimali nedeniyle geçit ve sığınak olarak da kullanıldığı tahmin edilmektedir. Ancak bir süre sonra işlevini yitirmiş, özellikle Osmanlı padişahı II. Mehmed döneminden itibaren su ihtiyacını karşılamak için şehir içinde depolama su kullanma alışkanlığı yaygınlaşmıştır. Sarnıcın yer üstü hizasında yerleşim yerleri artmış, üzerine evler yapılmaya başlanmış ve tabiri caizse kaderine terk edilmiştir. 16.yy’da Fransa’dan İstanbul’a gelen Petrus Gyllius isimli gezgin, sarnıcın üstündeki evlerde oturanların evlerinden su çıkarabildiklerini görmüş, bunun üzerine Yerebatan Sarnıcı’nın varlığını keşfedip Batı dünyasına tanıtmıştır.
Sarnıcın yapısı, dört taşıyıcının üzerinde kare bir alan oluşturularak üzerine tonoz denen taş ve tuğlayla örülmüş bir tavan örtüsünün eklenmesiyle oluşmuştur. Meydana gelen bu yapı belirli ölçütlerle tekrar edilerek birbirine bağlanmıştır. Mimaride bu yapı mantığa “modüler sistem” adını almıştır ve özellikle kilise mimarisinde çok sık kullanılan bir yöntemdir.

Sütunları birbirine bağlayan kirişler sayesinde bir deprem halinde sarsıntının eşit dağıtılması amaçlanmaktadır. Böylece bölgesel olarak çöküntülerin önüne geçilir. Bu durum, o dönemde yaşayanlar için de İstanbul’un bir deprem riski taşıdığı bilincinde olduğunun göstergesidir.

Sarnıcın içerisinde yer alan devşirme malzemelerin çeşitliliği ziyaretçiler için oldukça ilgi çekici niteliktedir. Örneğin Ağlayan Sütun denen kısmı, ortamın devamlı nemli olmasından dolayı su taneciklerinin birikmesi ve üzerindeki işlemelerin gözyaşına benzemesinden dolayı bu ismi almıştır. Bir rivayete göre inşası sırasında 7000 kölenin çalıştığı ve yüzlercesinin hayatını kaybettiği, bu sütunun söz konusu kölelerin ağlayışları olduğu söylenir. Aslında sütun, devşirme bir malzemedir ve incelendiğinde bir ağaç gövdesini ve budaklarını oluşturur.
Bir başka merak konusu olan Medusa taşları özellikle ters ve yan koyulduğu için ilgi çekmektedir. Medusa’nın gözlerine bakanların taşa dönüştüğü, bu sebeple düz koyulmadığına dair efsaneler mevcuttur. Esasında ters koyulmasındaki amaç Hristiyan dinine mensup Bizans İmparatorluğu’nun pagan dinini çağrıştıran bu yapıyı aşağılamasıdır. Devşirme malzeme olduğuna dair en büyük kanıt, bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin bahçesinde sergilenen, sarnıç yakınlarında yapılan ve arkeolojik kazı çalışmaları sırasında elde edilen bir başka Medusa heykelinin varlığıdır.

Restore Edilmesi
Restorasyonun amacı, yapıya en az müdahalede bulunarak yapının en özgün halini ortaya çıkarmaktır. Çalışmalara başlandığında sütunların yıkılmaması için çok sayıda gergilerin varlığı fakat bu gergilerin niteliksiz olduğu tespit edilmiştir. Olması gereken, sütun başlıklarındaki gergilerin birbiriyle bağlantılı bir şekilde eklenmesidir. Ancak geçmiş yıllarda yapılan restorasyon çalışmalarında gergilerin birbiriyle bağlantısının olmadığı, dolayısıyla herhangi bir korumanın sağlamadığını göstermektedir.

Dolayısıyla birbiriyle bağlantısız ve paslanmış olan bu niteliksiz gergiler yerine bağlantı noktaları olan ve koruma işlevini yerine getiren yeni gergiler ile sütunlar birbirine bağlanmıştır.
Yerin altında yer alan bu yapının üst tarafında kontrol edilmeden gerçekleştirilen gerek kamu gerek özel yerleşimlerin inşasından dolayı sarnıç için çok ciddi bir ağırlık ortaya çıkmıştır. Hatta tehlike öyle bir boyuta ulaşmıştır ki sarnıcın bulunduğu Yerebatan Caddesi 2010’dan beri ağır trafiğe kapatılmıştır. Bu problemlerin yarattığı zararı en aza indirebilmek ve sütunların daha güçlü kalmasını sağlamak için alt kısımlarını sararak kalınlaştırma ve güçlendirme önlemleri alınmıştır.
Yapıyı oluşturan malzemelerin genel temizliği ile eskisinden çok daha güzel ve etkileyici bir görünüme sahip olmuştur. Özellikle yapılan ışıklandırmalar eskiyi modern bir şekilde sunma imkanı vermiştir.


Restorasyon işlemi için öncelikle sarnıcın içindeki suyun boşaltılması gerekmekteydi. Tabanda yer alan balçığın temizlenmesiyle taban tuğlalarına ulaşıldı. Üzerinde yapımı esnasında tuğlaları üreten atölyelerin damgası olduğu tespit edildi. Bu damgalar, ziyaretçiler için yepyeni bir keşif de demek.
Sarnıcın içinde yer alan yürüme platformları ise zeminden yaklaşık 2.5 – 3 metre yüksekte bulunuyordu. Oldukça yüksek ve ağır olan bu platform yapıya zarar verebilir nitelikteydi. Restorasyon çalışmasıyla bu platform kaldırıldı ve hafif çelikten oluşan, yerden yaklaşık 40 cm yüksekte yeni bir platform yapılmıştır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen bu restorasyon çalışması, Yerebatan Sarnıcı tarihindeki en kapsamlı çalışmalardan biri olmuştur. 23 Temmuz 2022’de yeniden ziyarete açılan sarnıç, 09.00- 19.00 arası kapılarını müze severler için açık tutmaktadır.
Kaynakça
Arkeofili, Web
Yerebatan Sarnıcı Müzesi, Web
Böyle bir yapının risk altında olduğundan haberim yoktu. Çok bilgilendirici bir yazı olmuş ?
Çok teşekkür ederim ☺️