Yerebatan Sarnıcı ve Restorasyonu: Yenilenen Geçmişe Yolculuk

Deniz Sıla BOSTANCI
Deniz Sıla BOSTANCI
yaşasın hürriyet!
spot_img

15 yüzyıldır varlığını dimdik ayakta sürdüren, kimi zaman İstanbullulara içme suyu imkanı sağlayan, kimi zaman da istilalarda sığınak görevini üstlenen Yerebatan Sarnıcı; dört yıllık kapsamlı bir restorasyonun ardından kapılarını ziyaretçilere tekrar açtı. Sarnıcın kısa bir tarihini, önemini ve nasıl restore edildiğini sizler için derledik. Keyifli okumalar!

Sultanahmet meydanı ve Ayasofya yakınlarında bulunan Yerebatan Sarnıcı, 6.yy’da Bizans İmparatorluğu için merkezi bir bölgede yer almaktadır. Yapı 336 sütundan oluşmuştur ve 80 bin metre küp su kapasitesine sahiptir. Geçmiş yıllarda yapılan diğer isale hatlarıyla zaman içinde birbiriyle bağlantılı hale getirildiğine dair elde bulgular olsa da kesinliği henüz kanıtlanmamıştır. Yapımında daha öncesinde başka bir yapı için kullanılan veya malzeme depolarında fazladan olarak bulunan devşirme malzemeler kullanılmıştır. Özellikle sanat tarihçileri Yerebatan Sarnıcı’nı Bizans mimarisini anlayabilmek için iyi bir örnek teşkil ettiğini savunmaktadır.

Geçmişinden Bugününe…

Bizans İmparatoru I.Justinianus

Sarnıç 6.yy’da Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından sarayın ve saray çevresindeki halkın su ihtiyacını karşılamak amacıyla inşa edilmiştir. Aynı zamanda savaş zamanı olmayan dönemlerde halkın su ihtiyacı başka su kanallarından taşınıp şehrin farklı bölümlerine dağıtılırken kuşatma esnasında su kaynaklarının kesilme ihtimalinden dolayı suyu depolama özelliğinden de faydalanılmaktaydı. Bununla birlikte diğer isale kanallarıyla yer altından birbirine bağlantılı olma ihtimali nedeniyle geçit ve sığınak olarak da kullanıldığı tahmin edilmektedir. Ancak bir süre sonra işlevini yitirmiş, özellikle Osmanlı padişahı II. Mehmed döneminden itibaren su ihtiyacını karşılamak için şehir içinde depolama su kullanma alışkanlığı yaygınlaşmıştır. Sarnıcın yer üstü hizasında yerleşim yerleri artmış, üzerine evler yapılmaya başlanmış ve tabiri caizse kaderine terk edilmiştir. 16.yy’da Fransa’dan İstanbul’a gelen Petrus Gyllius isimli gezgin, sarnıcın üstündeki evlerde oturanların evlerinden su çıkarabildiklerini görmüş, bunun üzerine Yerebatan Sarnıcı’nın varlığını keşfedip Batı dünyasına tanıtmıştır.

Sarnıcın yapısı, dört taşıyıcının üzerinde kare bir alan oluşturularak üzerine tonoz denen taş ve tuğlayla örülmüş bir tavan örtüsünün eklenmesiyle oluşmuştur. Meydana gelen bu yapı belirli ölçütlerle tekrar edilerek birbirine bağlanmıştır. Mimaride bu yapı mantığa “modüler sistem” adını almıştır ve özellikle kilise mimarisinde çok sık kullanılan bir yöntemdir.

 

Yerebatan Sarnıcı'nda modüler sistem örneği
Yerebatan Sarnıcı’nda modüler sistem örneği

Sütunları birbirine bağlayan kirişler sayesinde bir deprem halinde sarsıntının eşit dağıtılması amaçlanmaktadır. Böylece bölgesel olarak çöküntülerin önüne geçilir. Bu durum, o dönemde yaşayanlar için de İstanbul’un bir deprem riski taşıdığı bilincinde olduğunun göstergesidir.

 

Ağlayan Sütun, üzerindeki oyma ve kabartmaların gözyaşı ya da göze benzetildiği söylenir.

Sarnıcın içerisinde yer alan devşirme malzemelerin çeşitliliği ziyaretçiler için oldukça ilgi çekici niteliktedir. Örneğin Ağlayan Sütun denen kısmı, ortamın devamlı nemli olmasından dolayı su taneciklerinin birikmesi ve üzerindeki işlemelerin gözyaşına benzemesinden dolayı bu ismi almıştır. Bir rivayete göre inşası sırasında 7000 kölenin çalıştığı ve yüzlercesinin hayatını kaybettiği, bu sütunun söz konusu kölelerin ağlayışları olduğu söylenir. Aslında sütun, devşirme bir malzemedir ve incelendiğinde bir ağaç gövdesini ve budaklarını oluşturur.

Bir başka merak konusu olan Medusa taşları özellikle ters ve yan koyulduğu için ilgi çekmektedir. Medusa’nın gözlerine bakanların taşa dönüştüğü, bu sebeple düz koyulmadığına dair efsaneler mevcuttur. Esasında ters koyulmasındaki amaç Hristiyan dinine mensup Bizans İmparatorluğu’nun pagan dinini çağrıştıran bu yapıyı aşağılamasıdır. Devşirme malzeme olduğuna dair en büyük kanıt, bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin bahçesinde sergilenen, sarnıç yakınlarında yapılan ve arkeolojik kazı çalışmaları sırasında elde edilen bir başka Medusa heykelinin varlığıdır.

Yerebatan Sarnıcı’ndaki Medusa Heykeli – İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki Medusa Heykeli

Restore Edilmesi

Restorasyonun amacı, yapıya en az müdahalede bulunarak yapının en özgün halini ortaya çıkarmaktır. Çalışmalara başlandığında sütunların yıkılmaması için çok sayıda gergilerin varlığı fakat bu gergilerin niteliksiz olduğu tespit edilmiştir. Olması gereken, sütun başlıklarındaki gergilerin birbiriyle bağlantılı bir şekilde eklenmesidir. Ancak geçmiş yıllarda yapılan restorasyon çalışmalarında gergilerin birbiriyle bağlantısının olmadığı, dolayısıyla herhangi bir korumanın sağlamadığını göstermektedir.

Birbiriyle bağlantı noktaları olmayan niteliksiz gergiler

Dolayısıyla birbiriyle bağlantısız ve paslanmış olan bu niteliksiz gergiler yerine bağlantı noktaları olan ve koruma işlevini yerine getiren yeni gergiler ile sütunlar birbirine bağlanmıştır.

 

Yerin altında yer alan bu yapının üst tarafında kontrol edilmeden gerçekleştirilen gerek kamu gerek özel yerleşimlerin inşasından dolayı sarnıç için çok ciddi bir ağırlık ortaya çıkmıştır. Hatta tehlike öyle bir boyuta ulaşmıştır ki sarnıcın bulunduğu Yerebatan Caddesi 2010’dan beri ağır trafiğe kapatılmıştır. Bu problemlerin yarattığı zararı en aza indirebilmek ve sütunların daha güçlü kalmasını sağlamak için alt kısımlarını sararak kalınlaştırma ve güçlendirme önlemleri alınmıştır.

Yapıyı oluşturan malzemelerin genel temizliği ile eskisinden çok daha güzel ve etkileyici bir görünüme sahip olmuştur. Özellikle yapılan ışıklandırmalar eskiyi modern bir şekilde sunma imkanı vermiştir.

Medusa Heykellerinin restorasyon öncesi ve sonrası görünümü
Tuğlayı üreten atölyenin damgası

Restorasyon işlemi için öncelikle sarnıcın içindeki suyun boşaltılması gerekmekteydi. Tabanda yer alan balçığın temizlenmesiyle taban tuğlalarına ulaşıldı. Üzerinde yapımı esnasında tuğlaları üreten atölyelerin damgası olduğu tespit edildi. Bu damgalar, ziyaretçiler için yepyeni bir keşif de demek.

Sarnıcın içinde yer alan yürüme platformları ise zeminden yaklaşık 2.5 – 3 metre yüksekte bulunuyordu. Oldukça yüksek ve ağır olan bu platform yapıya zarar verebilir nitelikteydi. Restorasyon çalışmasıyla bu platform kaldırıldı ve hafif çelikten oluşan, yerden yaklaşık 40 cm yüksekte yeni bir platform yapılmıştır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen bu restorasyon çalışması, Yerebatan Sarnıcı tarihindeki en kapsamlı çalışmalardan biri olmuştur. 23 Temmuz 2022’de yeniden ziyarete açılan sarnıç, 09.00- 19.00 arası kapılarını müze severler için açık tutmaktadır.


Kaynakça

Arkeofili, Web

Yerebatan Sarnıcı Müzesi, Web

 

 

spot_img

2 YORUM

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Söylenti Aylık Frekans

Söylenti Müzik Frekansı ile sonbaharın gizemli, esintili ve en sevilen zamanlarına, Ekim ayına hoş geldiniz! Önerilerimiz sizin için hazır.

Valide-i Muazzama : Mahpeyker Kösem Sultan

Naib-i saltanat unvanıyla Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık 30 yıl yöneten Mahpeyker Kösem Sultan, attığı adımlarla hanedanın kaderine yön vermiştir.

Hafıza Mekanları: Anıtların Psikolojik ve Toplumsal Etkileri

Anıtlar, toplumsal hafızayı korur ve kimliğimizi inşa eder. Kolektif hafıza ve kültürel aktarımın dönüştürücü gücüdür.

Eşeği Saldım Çayıra – Kazak Abdal | Şiir İncelemesi

Kazak Abdal hayatı ve bilinen şiirlerinden olan Eşeği Saldım Çayıra eserinin incelemesi.

Twinless Film İncelemesi: İki Yalnız, Bir Kayıp

Başrolde Dylan O'Brien'ın yer aldığı kayıp, yalnızlık, bağ kurma arayışı, yas süreci üzerine dokunaklı bir film olan Twinless film incelemesine göz atın.

Alice in Borderland 3. Sezon İncelemesi: Neden Beklentiyi Karşılayamadı?

Alice in Borderland dizisinin 3. sezonun her oyununda Chishiya'nın zekâsını arayıp, Aguni'nin fedakârlığını andık diyebilirim. 

Evrensel Duygular: Anlamadan da Hissedeceğiniz 8 Şarkı

Dili fark etmeksizin ruhunuza dokunan, evrensel duygusal taşıyan 10 şarkıyı keşfedin. Melodik parçalarla hazırladığımız liste, her anınıza eşlik edecek!

Viktoryen Dönemde Kadın İmgesi: “Evdeki Melek”

Viktoryen dönemde ‘Evin Meleği’ ideali, kadını fedakâr ve itaatkâr bir role hapsetti. Gilman ve Woolf bu miti sorgulayarak özgür kadının sesini aradı.

Jane Austen ve Aşkın Sosyal Eleştirisi

Jane Austen, romanlarında aşkı sadece romantik bir duygu olarak değil; statü ve kadınların konumu üzerinden ele alarak dönemin evlilik anlayışına eleştirel bir bakış atar.

Shirley Jackson’ın Amerikan Gotik Edebiyatındaki Yeri

Shirley Jackson, Amerikan gotiğine modern bir ses getirmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

Editor Picks