Edebiyat her dönemde yeni kalemlerle tazelenir, yeni seslerle derinleşir. Bugünün yazarları da kendi çağlarının ruhunu, acılarını ve sevinçlerini öykülerine taşıyarak bu geleneği sürdürüyor. Murat Özyaşar, İnan Çetin, Mahir Ünsal Eriş, Sinan Sülün ve Türker Ayyıldız, farklı anlatım biçimleriyle günümüz öykücülüğüne hem yeni bir soluk getiriyor hem de bireysel hafıza ile toplumsal belleği buluşturan bir bakış açısı sunuyor. Onların öykülerinde kimi zaman sessiz bir yalnızlık, kimi zaman masalsı bir atmosfer, kimi zaman da şehrin kalabalığı içindeki kırgınlıklar karşımıza çıkıyor.
1. Sarı Kahkaha – Murat Özyaşar (2016)

“Herkes ölüsünün ardından kahkaha atar, işte bu krizin, işte bu kahkahanın adıymış sarı kahkaha.” (s.87)
Uluslararası Balkanika Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Murat Özyaşar’ın ikinci öykü kitabı olan “Sarı Kahkaha”, toplamda on öyküden oluşuyor. Sarı Kahkaha, yazarın bireysel ve toplumsal gerçeklikleri iç içe geçiren öykü anlayışını yansıtan önemli bir eserdir. Öykülerin ötesinde bir hafıza kitabıdır çünkü sadece kahramanların yaşadıklarına değil, bu toprakların acılarına, kırgınlıklarına ve hayata tutunma çabalarına da tanık olunuyor. Murat Özyaşar, sadece bir hikâye anlatmıyor; kelimelerin ardına sakladığı dünyaları da bize açıyor. Sanki her kelime özenle seçilmiş, defalarca tartılmış gibi bir titizlik hissediliyor. Sayfaları okurken sadece bir öyküyle karşılaşmıyor, aynı zamanda bir yazma serüvenine de tanıklık ediliyor. Özyaşar, basit görünen anların ardında gizlenen büyük sarsıntıları öyle incelikle anlatıyor ki okurken insanın kalbine işliyor. Bu yüzden kitap, sadece bir öykü kitabı olmanın ötesine geçiyor ve edebiyat ile yaşam arasındaki bağa dair derin bir farkındalık yaratıyor.
Murat Özyaşar’ın Sarı Kahkaha adlı öykü kitabı, okunmayı gerçekten hak eden bir eser. Kitap, günlük hayatta karşımıza çıkan küçük ama derin sorunları, insan ilişkilerindeki kırılganlıkları ve toplumun görünmez baskılarını çok güzel bir şekilde anlatıyor. Yazarın dili hem akıcı hem samimi, okurken bazen güldürüyor, bazen de düşündürüyor. Her öyküde farklı bir karakterin derdi var ve bu dertler üzerinden yalnızlık, hayal kırıklığı, adaletsizlik gibi evrensel temalar karşımıza çıkıyor.
Sarı Kahkaha, bireyin içsel sıkışmaları, kayıpları ve hatırlama biçimlerini işlerken, toplumsal travmalarla olan bağlantısını da ortaya koyuyor. Okurken bazen kendi hayatınızdaki küçük ve büyük kırılmaları da hatırlıyorsunuz; çünkü Özyaşar öykülerinde yalnızca bir karakterin değil, herkesin hikâyesini anlatıyor gibi. Her sayfası ayrı bir keyif. Mahalleyi, sokağı, karakterleri ve eski ritüelleri öyle iyi aktarıyor ki, kitabı bitirdiğinde hem içten bir tebessüm hem de hafif bir hüzün kalıyor. Kısacası, Sarı Kahkaha hem düşündürüyor hem de insana dokunuyor.
2. Kureyş’in Kurtları – İnan Çetin (2015)

“Ağaç yağmurun, kuş göğün, göç zorlukların anısını taşır, insan ise hikâyelerin.” (s.37)
İnan Çetin, 2016 yılında Kureyş’in Kurtları ile öykü dalında verilen Yunus Nadi Ödülü’nü kazanmıştır. Kureyş’in Kurtları, İnan Çetin’in gündelik hayatın gerçekliğini masalsı ve efsanevi bir anlatımla bir araya getirdiği etkileyici bir öykü kitabıdır. İçindeki öykülerde yıkımlar, kayıplar ve acılar yer alıyor ancak tüm bunlara rağmen ayakta kalmaya çalışan insanların izleri de hissediliyor. Yazar, karakterleri öyle canlı ve etkileyici kurgulamış ki onların yaşadıkları bizde de yankı buluyor. Kitapta en etkileyici şeylerden biri karşıtlıkların sürekli bir arada sunulmasıdır: ölümle yaşam, hayalle gerçek, günahla masumiyet, insanla doğa… Tüm bu zıtlıklar öykülerin içinde çarpışarak kitabın ruhunu oluşturuyor. Yazar, sıradan hayatları sanki büyülü bir efsanenin içine yerleştiriyor.
İnan Çetin’in eseri sadece hikâye anlatmakla kalmıyor; insanın içindeki kırıkları, toplumun derin yaralarıyla ve belleğimizde yer etmiş mitlerle buluşturuyor. Gündelik yaşamın gerçekliğini alıp efsanevi bir estetikle yoğurarak hem tanıdık hem de sarsıcı bir atmosfer sunuyor. Öyküleriyle bireysel yalnızlıkların, toplumsal acıların ve umut arayışlarının ortak dilini kuruyor. Çetin’in kalemiyle kurulan dünya hem gerçeklerin ağırlığını hem de masalsı bir atmosferi bir araya getiriyor. Öykülerde kırılmış kalplerin, yaralı hayatların ve insanların taşıdığı görünmez yüklerin izi bulunuyor. Kitabı okurken bir yandan hayatın sert yanlarıyla yüzleşiyor, bir yandan insanın içindeki dayanma gücünü hissediyoruz. Bu nedenle Kureyş’in Kurtları, insana dokunan, düşündüren ve uzun süre zihinde kalan bir kitaptır.
3. Kara Yarısı – Mahir Ünsal Eriş (2019)

“İnsan, kapısını hangi kelimenin ne zaman çalacağını bilemiyor işte. Hayat, insanı en çok kestirilemez oluşuyla yoruyor.” (s.87)
Kitaptaki karakterler genellikle yalnız, kırılgan ve içsel bir boşlukla mücadele eden kişilerden oluşuyor. Ünsal, karakterlerin duygularını, korkularını ve sırlarını öyle canlı aktarıyor ki okuyucu neredeyse onların yerine geçmiş gibi hissediyor. Her öyküde bir gerçeküstü dokunuş veya beklenmedik bir gelişme, hikâyeye farklı bir derinlik katıyor. Mahir Ünsal’ın dili kitabın en dikkat çekici yanıdır; betimlemeleri detaylı, duyguları yoğun ve çoğu zaman şiirsel bir nitelik taşıyor. Mekânlar ve karakter psikolojisi arasındaki bağlantıyı ustalıkla kurmasıyla sıradan olaylar bile okuyucuda güçlü bir etki bırakıyor.
Kitabın temaları yalnızlık, travma, çaresizlik, korku ve bazen de bunlara eşlik eden ince bir mizah içeriyor. Ünsal, sıradan hayatların altındaki dramatik ve bazen ürkütücü gerçekleri gözler önüne sererken, insan psikolojisini derinlemesine sorgulatıyor. Her öykü, okuyanı düşündürüyor ve günlük hayatın farkına varmasını sağlıyor.
Kara Yarısı, hem sürükleyici hem de düşündürücü bir okuma deneyimi sunuyor. İnsan ruhunun karmaşıklığını, karakterlerin yaşadığı çelişkileri ve toplumun görünmez yönlerini merak eden herkes için okunması gereken bir kitaptır. Özellikle de Ünsal’ın özgün dili ve keskin gözlemleri kitabı yalnızca bir öykü koleksiyonu olmaktan çıkarıyor ve okuyanı içine çeken bir edebiyat deneyimine dönüştürüyor.
4. Karahindiba – Sinan Sülün (2011)

“Ücreti asgari sevgi, mesleği ev hanımlığı olan her kadının iş yerine, mutfağa gitti.” (s.19)
Karahindiba, üç farklı öyküden oluşuyor ve her biri ayrı bir karakterin iç dünyasını ve hayata karşı duruşunu farklı bakış açılarıyla aktarıyor. İlk öykü Rıfat’ın hikâyesiyle açılıyor. İhanete uğramış, kırık dökük hislerle dolu bir adamın, duygularını bavuluna doldurup ailesinin yanına dönmesiyle başlıyor. Yazar, Rıfat’ın çaresizliği ve yalnızlığını öyle aktarıyor ki okur, kendini onun yerine koymadan edemiyor. İkinci öykü Mavi Pelikan, fantastik bir dokunuşla okuyucuyu alışılmışın dışına çıkarıyor. Numan ve Mavi adlı pelikan arasındaki aşk, zamana ve mekâna meydan okuyan bir sevgi öyküsünü oluşturuyor. Yazar, bu öyküde sınırları sorgulatarak hayallerimiz ile bilinçaltımızın etkilerini tekrar gözden geçirmemizi sağlıyor.
Son öykü Karahindiba, Adnan’ın hikâyesini anlatıyor. Solgun, yalnız, işsiz ve hayalleri yarım bir adamın yaşadıkları, babasının hakaretleri ve hayatın yüküyle şekilleniyor. Bu öykü, arayışın, şaşkınlığın ve hayatın sürprizlerinin öyküsüdür. Yazar; Adnan’ın şaşkınlığını, merakını ve arayışını aktarmadaki başarısıyla okuru hem şaşırtıyor hem de içsel bir yolculuğa çıkarıyor.
Karahindiba, hayatın kırılganlıklarını, insanın içsel boşluklarını ve hayata tutunma çabalarını üç farklı karakter üzerinden ustalıkla işliyor. Her öykü, duygusal yoğunluğu ve anlatım biçimiyle okura farklı pencereler açıyor. Kitap, yalnızca bir öykü koleksiyonu değil; okuru karakterlerin gözünden hayatı ve insanı sorgulamaya davet eden bir deneyim sunuyor. Aynı zamanda hayatın kırık dökük yanlarını cesurca ortaya koyuyor.
5. Vapurlara Küsmek – Türker Ayyıldız (2011)

“Susup başımı önüme eğdim. Dokunsalar ağlayacaktım, dokunmadılar.” (S.14)
Türker Ayyıldız‘ın ödüllü öykü kitabı Vapurlara Küsmek, 2011 Orhan Kemal Öykü Ödülü’ne layık görülmüştür. Türker Ayyıldız, ilk öykü kitabı Vapurlara Küsmek’te insanın hayat içinde savrulurken görmezden geldiği karanlık köşelere bakıyor. İletişimsizliğin, sevgisizliğin ve değer kaybının gölgesinde kalan insanları anlatıyor. Büyük şehirlerin karmaşasında veya kasabaların sessizliğinde kırılıp dökülen karakterler, okurun önüne yeni kapılar açıyor. Bu kapılardan geçtikçe onların yalnızlığına ve sıkışmışlığına daha da yaklaşıyoruz. Ayyıldız’ın kahramanları daracık bir hayatın içine hapsolmuş, çıkış yolu arayan insanlardır. Kendi iç dünyasında kaybolmuş ve hayatla hesaplaşmaya çalışan bu insanların yaşadıkları, okuru da kendi sorgulamalarına götürüyor. İçimizdeki sessiz manzaraları görünür kılıyor. Vapurlara Küsmek, yalnızlığın, kırgınlığın ve tutunamamanın hikâyesidir.
Daha ilk sahnede Ebru’nun meyhaneden kalkıp gitmesiyle başlayan boşluk, masadaki bir sandalyeden çok daha fazlasını anlatıyor. O boş sandalye, anlatıcının hayatındaki eksikliğin karşılığını oluşturuyor. Masa yavaş yavaş dağılırken geriye sadece o kalır; işte o an yalnızlık tam anlamıyla üzerimize çöküyor. Gerçekle hayalin birbirine karıştığı sahneler, karakterin ne kadar savrulduğunu gösteriyor. Öyküyü değerli kılan sadece olay örgüsü değil; yazarın dilidir. Garsonun kepekli ensesi, çinko tabak, bayat çayın sıcaklığı… Bu küçük ayrıntılar bizi sahnenin içine çekiyor. Okurken sadece okumayız; gerçekten o masada, o sandalyede, o vapurun kıyısında hissederiz kendimizi. Anlatıcının yaşadığı savrulmalar, bire bir hayatımız olmasa da hissettirdikleri çok tanıdık geliyor. Türker Ayyıldız’ın dili sade ama vurucudur; öyküleri hem akıcı hem de insanın içini yoklayan türdendir. Küçük ama derin kırılmaları, incelikli bir dille görünür kılıyor.
Kaynakça:
Özyaşar, Murat. Sarı Kahkaha. Doğan Kitap, 2016.
Çetin, İnan. Kureyş’in Kurtları. Yapı Kredi Yayınları, 2015.
Eriş, Mahir Ünsal. Kara Yarısı. Can Yayınları, 2022.
Sülün, Sinan. Karahindiba. İletişim Yayınları, 2022.
Ayyıldız, Türker. Vapurlara Küsmek. Sel Yayıncılık, 2016.
Öne çıkan görsel: pinterest.com


