Yazarların oluşturduğu gerçek ya da gerçek dışı çeşitli kitaplara, çeşitli dünyalara tanıklık etmek biz okuyucular için vazgeçilmez bir durum. Peki bu çeşitli dünyaları ortaya çıkaran yazarların kendi hayatları dair ne kadar şey biliniyor? Sizler için yazarların hayatlarını ele alan filmlerden oluşan harika bir liste hazırladık. Keyifli okumalar!
10- The Invisible Woman (2013)
Kariyerinin en güzel zamanlarını yaşayan, İngiltere’nin ahlak timsali, büyük bir edebiyatçı olan aynı zamanda evli ve çocuklu bir hayata sahip Charles Dickens’ın genç ve güzel bir kadın olan Nelly Ternan ile tanışmasına ardından da hayatının nasıl değiştiğine şahit oluyoruz filmde. Yönetmenliğini Ralph Fiennes’ın üstlendiği film Claire Tomalin’in kitabından esinlenerek Abi Morgan tarafından uyarlanmış, Dickens’a büyük bir aşkla bağlı ve ölümüne kadar onun gizli sevgilisi olarak kalmaya mahkum olan kadının yani Görünmeyen Kadın’ın hikayesini de büyük ölçüde ele alıyor diyebiliriz.
9- Rebel in the Rye (2017)
“Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa?’’
Çavdar Tarlasındaki Çocuklar adlı romanı ile bildiğimiz J.D. Salinger’in hayatını ele alan biyografi filmine bir göz atalım. Filmde genel hatlarıyla yazarın kitaplarını yazım sürecinde yaşadıklarına ve yazdıkları dönemi ele alışlarına yer veriliyor. Kitaplarında gördüğümüz hem güldüren hem de hüzünlendiren dilini, kendi hayat hikayesi için de söylemek mümkün diyebiliriz. Salinger’in gerek yaşam biçimi gerek düşünceleri ile toplumun normlarına göre kendini zorlamayan ve dilediği gibi yaşamaya çalışan bir yapısı olduğunu da filmde bir kez daha görüyoruz.
8- Mavi Gözlü Dev (2007)
Yönetmen Biket İlhan, Türk edebiyatının en özel ve en güzel yazılarını, şiirlerini yazmış; her daim memleket hasretiyle yanıp tutuşan Nazım Hikmet’in, 1941 yılından itibaren Bursa Hapishanesinde’ne mahkum edildiği dönemi sunuyor seyirciye. Oyuncu Yetkin Dikinciler’in sanki Nazım Hikmet hala yaşıyor dedirten performansının filmi izleten en önemli unsurlardan biri olduğunu belirtmeliyiz. Kaldığı hapishanede onun şöhretinden, ilerlediği yoldan etkilenen mahkumlar da bu süreçte ondan ilham almış ve onun ardından ilerlemeye çalışmıştır. Nazım’ın mahkumluğu sırasında bile sadece tek düşündüğü biricik karısı Piraye’dir. Ancak Nazım Hikmet’in edebiyatı dışında bir de çapkınlığı ile bilindiğini unutmamak lazım. Aşka aşık olan Nazım’ın hapiste, hali hazırda süren savaş döneminde bir de karısından haber alamaması üzerine filme Münevver isimli bir başka kadının dahil oluşunu görüyoruz. Bursa’da geçirdiği mahkumluk sürecini en gerçekçi haliyle sunmaya çalışan filmin adının da Nazım’ın kendi yazmış olduğu Mavi Gözlü Dev adlı şiirinden geldiği bilgisini ekleyebiliriz.
7- Shakespeare in Love (1998)
Yazarlardan bahsedeceksek büyük romantik Shakespeare ile giriş yapabiliriz. Kendisini bu filmde bir türlü yazacak oyun bulamayıp ilham peşinde koşan bir genç olarak izliyoruz. Yönetmen koltuğunda John Madden, oyuncu kadrosunda Gwyneth Paltrow, Joseph Fiennes, Geoffrey Rush,Colin Firth, Ben Affleck gibi seyirlik zevki garantileyen isimleri görüyoruz. Genç Shakespeare’in, çıktığı ilham arama yolculuğunda soylu bir kadına karşı duyduğu karşılıklı ve imkansız aşkına şahit oluyoruz. Tiyatro sevdalısı Viola’nın (Gwyneth Paltrow) ve genç Shakespeare (Joseph Fiennes)’in bizlere benzer bir hikaye olan Romeo ve Juliet’i hatırlattıklarını söyleyebiliriz. Romantiklerin özellikle Shakespeare severlerin bu filmi muhakkak izlemesi gerektiğini söyleyebiliriz.
6- Becoming Jane (2007)
Jane Austen’ın bizzat kendisinin anlattığı hayatına dair anlarından oluşan kitabına olabildiğince bağlı kalan bir film, Becoming Jane (Aşkın Kitabı). Yönetmen koltuğunda Julian Jarrold otururken, Jane karakterini Anne Hathaway, Tom Lefroy rolünü ise James McAvoy üstlenmiştir. Başarılı bir yazar olma sürecindeki Jane ve yetenekli bir avukat olan Tom Lefroy’un arasında filizlenen aşkı ve Jane’nin ailesi tarafından maruz kaldığı çeşitli baskılara (sırf zengin diye sevmediği bir adam ile evlenmesini istemeleri gibi) ve yaşadığı dönemin kadınlar adına daha da zorlu koşullara sahip olmasına rağmen bütün zorluklara nasıl karşı geldiğini seyrediyoruz.
5- The Last Station (2009)
Klasiklerden devam ediyoruz, sıradaki filmimiz Rus edebiyatı denince akla gelen ilk isimlerden Anne Karenina ve Savaş ve Barış’ı yazmış Tolstoy’un hayatının son dönemlerini ele alan, The Last Station (Aşkın Son Mevsimi). Michael Hoffman’ın kendine has tarzıyla yönetmenliğini yaptığı biyografi niteliğindeki bu filmde, izleyiciyi hüzünlendirip bu şekilde insan ilişkilerini sorgulatmasını sağladığını görüyoruz. Kaliteli yapımlara adını yazdırmış ve çeşitli ödüllerin sahibi olan başarılı oyuncu kadrosunda Christopher Plummer’ı, Helen Mirren, James McAvoy gibi isimleri görüyor ve hepsini bir arada izleme şansını buluyoruz. Gerçek zaman akışıyla ilerleyen filmde, durağan bir akış olmasına rağmen ard arda gelen oldukça duygusal sahne izleyiciye ciddi bir psikolojik gerilim hissettirmeyi başarıyor. Kont olan Tolstoy’un ayrıcalıklara sahip olmasının rağmen sosyal adaletin sağlanması gerektiğine inandığı için bu uğurda nasıl mücadele ettiğine şahitlik ediyoruz.
4- Vita & Virginia (2018)
Modernist romanının günümüzdeki şeklini almasına öncülük eden İngiliz yazar Virginia Woolf’un hayatına bütün gerçekliği ile dahil oluyoruz. Yönetmen koltuğunda Chanya Button’un oturduğu Vita & Virginia’da Virginia Woolf ile Vita Sackville – West arasında yıllar süren bir çatışma ve yaşanan gerilimli aşk hikayesini izliyoruz. Hayatını birey ile toplum arasındaki ilişkiyi, bireyin iç dünyasında yaşanan çatışmaları ve toplumdan soyutlaşan bireyin yabancılaşma sürecini araştırmaya adayan ve bu araştırmalarını romanlarına da uyumlu bir şekilde aktarmaya çalışan Virginia ile hayatı sakin, tekdüze ilerleyen Vita’nın zaten hayranı olduğu Virginia için ‘stalker’ kimliğine bürünüp ikisinin de hayatını nasıl kökünden değiştirdiğiniz izliyoruz demek daha doğru olacaktır.
3- Capote (2005)
Bennet Miller’ın yönettiği ilk film olmasına rağmen bütünlük içinde, kendine has üslubu ile iyi bir senaryo ve kaliteli oyuncu kadrosuyla neler yapabileceğini gösteren biyografi tadında bir film Capote.
Amerikan edebiyatının önemli yazarlarından Truman Capote, haberlerden Kansas’ta bir ailenin öldürüldüğünü öğrenir ve ilgisini çeken bu konu hakkında bir yazı yazmak ister. Çalıştığı New Yorker dergisini de ikna eder ancak sonrasında işlerin kısa bir yazıdan ibaret olmadığını ve yazarın Amerikan edebiyatı için büyük bir önem taşıyan In Cold Blood adlı romanını yazma sürecinde olduğunu detaylı bir şekilde görürüz. Çok uç özellikleri olan bir karakteri canlandıran Philip Seymour Hoffman, Oscar başta olmak üzere kazandığı bütün ödüllerin hakkını veren, oldukça gerçekçi bir performans sergiler. Başta Hoffman olmak üzere bütün kadronun filmin başarısına katkısının büyük olduğunu söyleyebiliriz. Bütün ekip, kamera hareketleri, oyuncuların karakterlerine bürünüşleri ve ortada belirgin şekilde hissedilen dramı eşsiz bir şekilde sunuyorlar seyirciye.
2- Kill Your Darlings (2013)
John Krokidas’ın ilk yönetmenlik deneyimi olan ve başrollerini Daniel Radcliffe, Michael C. Hall ve Ben Foster gibi isimlerin paylaştığı filmde bir cinayet, dönemin en önemli yazarlarını bir araya getiriyor. Film 1944’lü yılda geçiyor ve seyirciler genç Allen Ginsberg’ün, Columbia Üniversitesi’ni kazanıp Lucien Carr ile burada tanışmasına tanık oluyor. Fazlasıyla göz önünde yaşayan biri olan Lucien’le karşılaşması Allen’ın hayatının en önemli dönüm noktası oluyor. Ardından da William Burroughs ve Jack Kerouc ile tanışıyor ve bu dört genç adam toplumun yarattığı baskılara boyun eğmeyip bunların içinden sıyrılarak tek gerçeğin edebiyat olduğu bir zihin yapısını benimsemeye başlıyor. Gelenekleri reddeden yeni ve daha önceki akımlara hiç hiç mi hiç benzemeyen bir akımı oluşturmanın peşine düşüyorlar. Yeni ve bambaşka bir sanat akımı olan Beat Hareketi‘nin bu sayede çıkmasını izliyoruz.
1- Tolkien (2019)
Yazar hayatlarını anlatan filmlerden bahsediyorsak listeye yeni diller oluşturmasıyla ünlü ve Orta Dünya denince ilk akla gelen dilbilimci, yazar ve profesör J.R.R. Tolkien’in hayat hikayesini de ekliyoruz. Yüzüklerin Efendisi gibi efsanevi bir serinin yazarı olan Tolkien’in, filmde daha çok çocukluğuna, gençliğine ve henüz yetişkinliğe adım attığı yıllarına; I. Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarına ve eğitim süreçlerine değinildiğini görüyoruz. Kendisinin Orta Dünya’yı kurarken yaşadıkları, yazar kimliğine, yazım sırasındaki hallerine sinema gözünden tanık oluyoruz. Yönetmen koltuğunda Dome Karukoski, başrolde Nicholas Hoult’un, Lily Collins gibi isimlerin bulunduğu Tolkien’de oyuncuların oldukça başarılı bir performans sergilediklerini belirtmek mümkün.
Kaynaklar
Wannart, “Tolstoy’un Son Yolculuğu: The Last Station”, Erişim: 15.11.2023, Web.
Onedio, “Mavi Gözlü Dev”, Erişim: 15.11.2023, Web.
Fil’m Hafızası, “Shakespeare in Love”, Erişim: 15.11.2023, Web.
Onedio, “The Invisible Woman”, Erişim: 15.11.2023, Web.
Moviedb, “Kill Your Darlings”, Erişim: 18.11.2023, Web.
Fil’m Hafızası, “Capote”, Erişim: 15.11.2023, Web.