Sıcağın insanları bir battaniye misali kuşattığı yaz günlerinde film izlemek güneşten kaçmanın güzel bir alternatifi. Hele ki ”yaz insanı mısın kış insanı mı?” sorusunun sıkça sorulduğu bu günlerde kış insanları için günler oldukça zorlu ve ”sıcak” geçiyor. Buna çözüm olarak, özellikle bazı filmler var ki izleyenini kendi atmosferine çekiyor; soğuğu, yağmuru, karı, kışın içilen sıcak bir kahvenin tadını gerçekten yaşıyormuşuz hissiyle seyirciye deneyimletiyor. Atmosferiyle, hikayeleriyle, karakterleriyle ve çekimleriyle sizi Temmuz ayından kışın soğuklarına çekecek bu filmleri, eğer hala izlemediyseniz, şiddetle izlemenizi tavsiye ediyorum!
1. Evde Tek Başına 1 (1990)

Bir neslin efsanesi, evde tek başına kalmak istemesinin veya istememesinin sebebi olan o film: Evde Tek Başına. Yeni yıl zamanında geçiyor olmasıyla birlikte kışı, aksiyonu ve eğlenceyi bir arada bulabileceğiniz bir film bu. Karakterleriyle, oyunculuklarıyla ve keyifli senaryosuyla yaz aylarında izlenebilecek, hem yeni yılı hem de kışı hatırlatabilecek bir film olduğunu düşünüyorum. İçinde bulundurduğu aile, dostluk, çocuk zekasının yaratıcılığı ve yılbaşı temalarıyla da bu filmi izleyeni eğlendiren, izlerken yormayan, komik ve çerezlik bir film olarak tanımlayabiliriz.
2. The Hateful Eight (2015)

The Hateful Eight‘in hikayesi karlı bir kış ayında, zamansal olarak Amerikan İç Savaşı‘ndan birkaç yıl sonrasında, Wyoming kasabasında geçiyor. Filmde ünlü ödül avcısı John ”The Hangman” Ruth‘un idam edilmesi için yanında götürdüğü azılı suçlu Daisy Domergue ile birlikte fırtınadan korunmak için sığındıkları dağ kulübesinde başlarına gelenler anlatılıyor. Elbette Quentin Tarantino yönetmenliğindeki bu filmde baskın olan temaları tahmin edebilirsiniz. İntikam, güvensizlik ve paranoya, adaletin yozlaşması… Tüm film boyunca kar fırtınası atmosferiyle birlikte klostrofobik bir ortam, bolca diyalog ve her dakika artan bir gerilime şahit oluyoruz. Özellikle bol diyaloglu gerilim/aksiyon filmlerini, ve tabi ki Tarantino’yu, sevenler için bu film sıcak bir yaz gecesinde izlenebilecek soğuk bir intikam filmi.
3. The Mountain Between Us (2017)

Hayatta kalma, içsel dönüşüm, iki zıt karakter ve romantizm. İşte The Mountain Between Us. Açıkçası izlediğim günden bu yana bu filmin neden daha fazla popüler olamadığını ve az bilindiğini sorgulamışımdır. İki usta oyuncu Idris Alba ve Kate Winslet‘in başrollerinde olduğu bu film, hava muhalefeti sebebiyle olağan uçuşları iptal olan iki yabancının birlikte özel uçak kiralamalarının ve bu uçağın düşmesi sebebiyle birlikte hayatta kalmaya çalışmalarının hikayesini anlatıyor. Cesur ve sezgisel bir karakter olan Alex (Kate Winslet) ile daha temkinli ve analitik bir karakter olan Ben (Idris Alba) arasındaki çatışmalar, hayatta kalmanın güç olduğu bir ortamda iki karakterin birbiriyle bağ kurmasına, duygusal ve fiziksel olarak birbirlerine destek olmalarına olanak tanıyor. Hayatta kalma temalı filmleri sevenler için içinde bir miktar romantizm dozu da bulunan bu filmi kesinlikle izlenmeli. İzlerken karlı dağlara, ormanlara, birbirine zıt iki kişinin hayatta kalma çabalarına ve aralarındaki duygusal çekime tanıklık edilmeli.
4. The Revenant (2015)

Listeyi henüz okumadan önce sadece başlığı okuyunca aklınıza bu filmin kesinlikle gelmiş olduğunu tahmin edebiliyorum 🙂 Leonardo DiCaprio‘nun oyunculuğunun sınırlarını zorladığı ve bu oyunculuk performansından sonra ona 2016 yılında (nihayet) En İyi Oyuncu Oscar’ını kazandığı The Revenant filmi, gerçekten de tam bir başyapıt. 1820’lerde Kuzey Amerika’da yaşayan kürk avcısı bir yerli olan Hugh Glass karakterini canlandıran DiCaprio, Glass’ın ayı saldırısına uğramasını ve sonrasında dondurucu soğukta hayatta kalma mücadelesini büyük bir ustalıkla canlandırmış. Filmin baştan sona soğuk tonlardaki renk paleti, soğuğu oldukça net hissettiren sinematografisi ve elbette DiCaprio’nun usta oyunculuğuyla The Revenant, yaz ayında izlemek için mükemmel bir alternatif.
5. Togo (2019)

Başrolünü usta oyuncu Willem Dafoe‘nin canlandırdığı Togo filmi 1925 yılında geçer ve gerçekten de o yıllarda yaşanmış gerçek bir olaya dayanır. Bu olayı en iyi tanımlayan cümle için ”bir köpek ile sahibi arasındaki dostluğun dünyayı nasıl etkileyebileceği’ desek abartmış olmayız. Hem Willem Dafoe’nin hem de o dönemin ambiyansı filmde gerçekten çok güzel yansıtılmış. Özellikle karlı havalara ve henüz gelişmemiş bir teknolojiye rağmen insan-doğa arasındaki çatışmanın ve uyumun anlatısı izleyen herkesi etkileyebilecek türde.
Togo isimli köpeğin sahibinin özverisi ve cesaretiyle birlikte önemli fedakarlıklar yapmasının, ikilinin köylerindeki kaderi değiştirmesinin öyküsü bu. Özellikle bu yaz ayında dondurucu soğukla birlikte saf sevginin sıcaklığını hissetmek isteyenler için kaçırılmayacak bir film ancak ufak bir hatırlatma yapmakta fayda var: Peçetelerinizi yanınızda hazır tutunuz.
6. The Holiday (2006)

The Holiday, Noel arifesinde farklı evlerde yaşayan biri Amerikalı diğeri İngiliz iki kadının evlerini takas etmeye karar vermeleriyle aşkı kaybetme ve bulmalarının hikayesini anlatır. Cameron Diaz, Kate Winslet, Jack Black ve Jude Law gibi dört efsane oyuncunun bir araya geldiği, romantik komedi anlamında seyirciyi oldukça tatmin eden, çerezlik ve izlemesi çok keyifli bir film bu. İngiltere ve Los Angeles olarak iki farklı ülkede tanık olduğumuz tanışmalar, aşık olmalar, kalp kırıklıkları ve yeni heyecanlar izleyiciyi aşkın en güzel dönemleri olan tanışma aşamalarına tanıklık ettiriyor. Ayrıca yeni başlangıçlara cesaret etme, dönüşüm, kendini bulma ve iyileşme gibi güzel temaları içinde barındırıyor.
Romantik komedi türünde ün salmış yönetmenlerden olan Nancy Meyers, bu filminde de romantik komedi türünü evrensel bir biçimde, kendine has mizahıyla işlemiş.
7. The Lighthouse (2019)

Şimdi de listemizde sadece soğuk bir ortamda geçen değil oldukça soğuk temaları da içinde barındıran bir film var: The Lighthouse. Basitçe özetlersem bir deniz fenerinde görevli iki işçinin deniz fenerinde geçirdikleri süreçte yaşadıkları anlatılıyor. Ancak aralarındaki enteresan iletişim, paranoya ve mitler, delilik ve yalnızlık, zamanın çöküşü gibi temaları taşırken oldukça katmanlı, farklı mitsel hikayelere göndermeler yapan, derin bir anlatıya şahitlik ediyoruz.
Başrollerinde Willem Dafoe ve Robert Pattinson‘un olduğu filmde temaların dışında inanılmaz bir sinematografiden de bahsetmek gerekiyor. Yönetmen Robert Eggers, siyah beyaz çekilmiş olan filmi, iki karakterin dinamiklerini, film boyunca hissedilen yalnızlık ve boğukluk ambiyansını denizcilik güncelerinden de ilham alarak oldukça başarılı bir biçimde yansıtmayı başarmış.
8. Serendipity (2001)

”Eğer kader diye bir şey varsa yollar bir gün mutlaka kesişir”. Serendipity kelime anlamı olarak bu cümleyle tanımlanabilir. Film de gerçek aşkın gücü, kader ve tesadüf, sezgisellik ve doğru an gibi temalarıyla ismiyle çok uyumlu olan bir hikaye sunuyor. New York’ta soğuk bir yılbaşı gününde tanışan Jonathan (John Cusack) ve Sara (Kate Beckinsale), iki farklı hayata sahip olan yabancılardır. Ancak tanışmalarının kader olup olmadığını sınamak isterler ve Jonathan, numarasını 5 dolarlık bir banknotun üstüne yazar. Sara ise ismini ve numarasını eski bir kitap olan Kolera Günlerinde Aşk kitabına yazar ve bir sahafa verir. Eğer gerçekten kader diye bir şey varsa bu kitap ve banknot bir şekilde ellerine tekrar geçecek, yeniden karşılaşacaklardır.
Soğuk New York sokaklarında sıcak bir aşk hikayesini anlatan Serendipity, romantik komedi türünün güzel örneklerinden biri. Özellikle tesadüfi tanışmalar, gerçek aşk ve doğru yer-doğru zaman gibi temaları içeren çerezlik filmleri seviyorsanız yazın izlenebilecek en güzel filmlerden biri olarak Serendipity’e bir şans vermelisiniz.
9. Everest (2015)

Buz gibi bir gerçeklik filmi: Everest. İsminden de anlaşılabileceği üzere bir grup dağcının Everest’e tırmanma serüvenini ve bu süreçte yaşadıkları felaketleri konu alıyor. Ancak bu filmi diğer filmlerden ayıran özelliği 1996 yılında yaşanan Everest faciasını biyografik dram olarak ele alıyor. Yani yaşanan olaylar gerçeğe dayanıyor. Everest’in karlı ve buz gibi atmosferinin yanında dağcıların hayatta kalma serüvenleri, doğaya karşı insanın zayıflığı, cesaret, hırs ve sınırları zorlamanın bedeli gibi temalar sert gerçekçi bir biçimde, gözlemci bir bakışla anlatılıyor. Yaz ayında Everest soğuğunu ve mücadeleyi tüm çıplaklığıyla görebileceğiniz bu filmin başrolünde Jake Gyllenhaal var ve Jason Clarke, Keira Knightley, Michael Kelly gibi önemli oyuncular da yer alıyor.
10. Snowpiercer (2013)

Snowpiercer, adını Parasite filmi ile 2019 yılında çokça duyduğumuz yönetmen Bong Joon-ho‘nun 2013 yapımı bilim kurgu, aksiyon, gerilim filmidir. Film, 2031 yılında dünyanın buzul çağına girmesi sonucu hiç durmaksızın dolaşan Snowpiercer treninde geçiyor. Yani yaz ayında soğuk film alternatifi arayanlar için bulunmaz bir nimet.
Bilim kurgu filmi olmasına karşı konu bakımından derin bir altyapıya sahip. Örneğin trendeki ön vagonlarda lüks içinde yaşayan elit sınıflar, arka vagonlarda ise yoksulluk çeken alt sınıf insanlar konuşlanmıştır. Trenin en önünde ise treni yöneten Wilford (Ed Harris) vardır; yani bu sistem içinde sistemi ”yöneten”, ”sistemin başkanı” gibi bir role sahiptir. Aslında günümüz dünyasını eleştirdiğini bildiğimiz filmde sınıf ayrımı, kapitalizm, devrim, isyan ve özgürlük gibi temalar işlenmiştir. Aksiyon ve felsefi anlatımı dengeleyen bu filmde, soğuk, gri ve mekanik bir atmosferin hakim olmasıyla görsel olarak da oldukça tatmin edici bir film.
Kaynakça
James, R. Mathew. ”Snowpiercer Film Analysis”. medium.com. 15 August 2016. Erişim Tarihi: 6 Temmuz 2025
Ariaz, Keith. ”Movie Review: The Mountain Between Us”. usustatesman.com. 11 October 2017. Erişim Tarihi: 4 Temmuz 2025
Kenny, Glenn. ”Everest”. rogererbert.com. 18 September 2015. Erişim Tarihi: 5 Temmuz 2025.


