Her şey değişmiş, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacakmış gibi bir his… Kayıp yaşadıktan sonra yas tutma sürecinde insanların “iyi olacaksın, zaman her şeyin ilacıdır ve kısa sürede toparlayacaksın” gibi cümleleri kurması oldukça mümkün. İyi Hissetmek Zorunda Değilsin kitabı; yazar, psikoterapist, podcaster ve keder savunucusu Megan Devine‘in hem yas deneyimine hem de bu acıyı çekenlere yardım etme biçimlerimize yönelik yeni ve derin yaklaşım sunan bir eser. Kitap, zor zamanlarda mutsuz ve üzgün hissetmenin normal olduğunu anlatan ve duyguları bastırmaya çalışmanın yerine onlarla yüzleşmenin daha sağlıklı bir yaklaşım olduğunu savunan bir bakış açısı sunuyor. “İnsan ruhu tavsiyeler almak, düzeltilmek veya kurtarılmak istemez, sadece kendisine tanık olunmasını, olduğu gibi görülmeyi, duyulmayı ve bu haline eşlik edilmesini ister” ifadesindeki her bir söz yas tutan birine nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda önemli bir ipucu veriyor. Bu yazıyı yazma nedenim de yas sürecinde iyi olmak zorunda hissetmemeyi bizzat deneyimlemem ve bu süreçte toplumun baskısını aşıp yola nasıl devam edilebileceğini anlamış olmam diyebilirim.
Yasın Doğal Süreci

Yas, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Kayıplar, ayrılıklar ve biten umutlar, insanın en derin duygusal yaralarını açar. Bu süreç, tıpkı bir fırtına gibidir; şiddetli, yıkıcı ve uzun sürebilir. Ancak tıpkı her fırtınanın dindiği gibi, yasın da bir sonu vardır.
İyi Hissetmek Zorunda Değilsin kitabında da vurgulandığı gibi, yas tutmak bir zayıflık değil, aksine insan olmanın bir gereğidir. Bu süreçte yaşanan duygusal iniş çıkışlar, öfke, suçluluk, üzüntü gibi karmaşık duygular tamamen normaldir. Önemli olan bu duyguları bastırmaya çalışmak yerine, onlara izin vermektir. Tıpkı bir yaranın iyileşmesi gibi, yasın da doğal bir süreci vardır. Zamanla, acı azalır ve yerini kabullenmeye ve yeni bir başlangıca bırakır.
Yas, insanı daha güçlü kılan bir dönüşüm sürecidir. Bu süreçte yaşanan deneyimler, hayatı farklı bir perspektifle görmeyi sağlar ve kişisel büyümeye katkı sağlar. Unutmayalım ki yas tutmak, hayatın bir parçası olduğu kadar, iyileşmenin de başlangıcıdır.
Toplumun “İyi Ol” Baskısı

Toplum, bireylerden beklenen duygusal ve davranışsal normları belirleyen güçlü bir yapıdır. Bu normlar arasında en sık karşılaşılanlardan biri, bireylerin sürekli olarak “iyi” olması beklentisidir. Mutlu olmak, pozitif olmak, sosyalleşmek gibi beklentiler, bireylerin üzerine büyük bir baskı oluşturabilir.
İyi Hissetmek Zorunda Değilsin kitabı, bu baskının gerçekliği ve bireyler üzerindeki etkileri üzerine önemli bir tartışma başlatır. Kitap, duygusal iniş çıkışların normal olduğunu ve mutluluğun sürekli bir hâl olmadığını vurgular. Bireylerin, kendilerini yargılamadan ve olumsuz duygularını bastırmadan yaşama hakkı olduğunu savunur. Toplumun “iyi ol” baskısı, bireylerin özgünlüklerini ve farklılıklarını görmezden gelmesine yol açabilir. Bu baskı altında yaşayan bireyler, kendilerini sürekli olarak başkalarıyla kıyaslayabilir ve yetersizlik hissi yaşayabilirler. Oysa her birey, kendine özgü bir duygusal deneyime sahiptir ve bu deneyimi kabul etmek, kişisel büyüme için önemli bir adımdır.
Sevgi ve Yas Arasındaki İlişki

Sevgi ve yas, insan deneyiminin kaçınılmaz iki parçasıdır. İyi Hissetmek Zorunda Değilsin kitabının da vurguladığı gibi, duygularımızın tüm spektrumunu deneyimlemek doğaldır. Yas, kayıplarımızın doğal bir sonucuyken, sevgi ise yaşamımıza anlam ve bağ katan bir duygudur.
İlginç bir şekilde bu iki zıt duygusal durum, birbirini tetikleyebilir veya derinleştirebilir. Derin bir sevgi bağının kopması, yoğun bir yas sürecine yol açabilir. Ancak aynı zamanda, yas tutarken bile sevginin gücü, bizi iyileştirmeye ve geleceğe bakmaya teşvik edebilir. Kaybettiğimiz kişiye duyduğumuz sevgi, onun anısını yaşatmaya ve onun bir parçasını kendimizde taşımaya devam etmemizi sağlar.
Bu bağlamda sevgi ve yas, insanın varoluşsal deneyiminin ayrılmaz bir parçasıdır. İkisinin de yaşamımızdaki rolünü kabul etmek ve onlarla başa çıkmak için farklı yollar deneyebiliriz.
Yeniden Çiçek Açmak

İyi Hissetmek Zorunda Değilsin kitabının derinlemesine incelediği gibi, duygularımız sürekli bir akış halindedir. Bazen bu akış, bizi toprağa gömer ve yeniden yeşermek için bir süre karanlıkta kalmamızı gerektirir. Tıpkı bir tohumun toprağa düşerek filizlenmesi gibi, insan da zorluklar karşısında içsel bir dönüşüme uğrar. Yeniden çiçek açmak, bu dönüşümün bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu süreç acı, kayıp ve hayal kırıklıklarının ardından gelen bir yeniden doğuştur. Kendimizi yeniden keşfetmek, yeni hedefler belirlemek ve hayatımıza yeni bir anlam katmak için bir fırsattır. Bu süreçte dış dünyadaki koşulların değil, iç dünyamızdaki değişimin önemini anlarız. Yeniden çiçek açmak bir zorunluluk değil, bir tercihtir. Kendimiz için en iyi olanı seçerek, hayatımıza renk katabilir ve daha mutlu bir gelecek inşa edebiliriz.
Kaynakça
• Kayıp ve Yas, İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Birimi, 2013.
• Kübler-Ross, Elizabeth, Ölüm ve Ölmek Üzerine. İstanbul: Can, 2023.
• “Klinik Psikoloji”.Türk Psikoloji Dergisi 8.2 (2023).
• “Are You Bereaved and Struggling to Get the Support You Need?”. Psychology Today. Web. 31.10.2024
• Wolfelt, Alan D. , Healing Your Grieving Heart. Colorado: Companion Press, 2001.
Kapak görseli: Health Care in America 2018 | Commonwealth Fund