Ana SayfaEdebiyatKitap İncelemeleriYalnızlar Romanı: Tam Hissedebilmek

Yalnızlar Romanı: Tam Hissedebilmek

Ermeni yazar Zaven Biberyan tarafından yazılan romanın asıl adı Ermenice olup Lıgırdadzı’dır. Türkçe basımı Aras Yayınevi tarafından 2000 yılında çıkarılan roman 202 sayfadan oluşuyor. Sade dili, bol diyalogları, merak uyandıran hikayesi ile kısa sürede okunuyor. Eser farklı etnik kökenli bireylerin yaşadıkları üzerinden 1950 yılları anlatılıyor. İstanbul’da bir mahallede geçen eserde, fiziksel olarak yakın ama bir o kadar birbirlerinden uzak komşuların hikayelerine yer veriliyor. Burada yaşayan Ermeni ve Türk aileler arasında bir etkileşim olmamasına rağmen bir benzerlik göze çarpıyor; yalnızlık. Roman Türkiye’nin 1950’li yıllardaki azınlık sorununu, Krikor’un üzerinden aile ilişkilerindeki çıkmazı, Gülgün’ün aitlik sorununu ve en nihayetinde tüm karakterlerin yalnızlık mücadelesini anlatıyor.

Eserin Yalnızları: Karakterler

Romanda belirgin bir olay örgüsü göze çarpmıyor o yüzden daha çok karakterlere eğileceğiz. Örneğin Gülgün, zengin bir aile tarafından ev işlerinde yardımcı olsun diye evlatlık alınıyor. Bu anlaması güç bir durum Gülgün bir hizmetçi mi yoksa o ailenin bir ferdi mi? Karakterimiz de bu çelişkiden dolayı evdeki konumu bilmiyor ve bundan dolayı bir bunalım içerisinde. Evin oğlu ve kasap Ali ile yaşadıklarında bunu görebiliyoruz. Rahatsız edici bir hava var tüm olaylar ve kişilerde. Gülgün için hissedilen bu rahatsızlık, genç bir kadının toplum tarafından kabul görmemesinden, kadın olarak kendini yaşamın herhangi bir yerine koyamamasından koysa bile memnun kalmamasından, çektiği yabancılıktan ve yalnızlıktan ileri geliyor. Saatlerce aynada kendini seyretmesi, hayran olduğu kadınlara benzemek istemesi tüketim toplumuna geçişin de bir göstergesi. Reklamların vurgusu yine dönemin bir parçası olarak eserde yer alıyor.

Diğer karakterimiz Krikor ise annesi ve teyzesi ile yaşayan, Varlık Vergisi’ne tabii tutulmuş ailelerden, orta sınıf burjuvadan bir Ermeni. Aile her şeyi ve herkesi eleştiriyor, yaşamlarından mutlu değiller. Neyi onların mutsuz ettiğini bilmedikleri için çözüme de ulaşamıyorlar. Evde nefret, kavga bazen de acıma duyguları hakim. Krikor evlenmediği ve bir kazancı olmadığı için eleştirilere maruz kalıyor, benzer şekilde teyzesi de. İlginç olan tarafı ikisi de birbirinin benzer özelliklerini eleştiriyor ve bu tarz tutumlar ailenin içten yıpranmasına sebep oluyor. Krikor’un özgüveni yok ve dengesiz bir kişiliğe sahip. Toplumun dayattığı kimliğin içini doldurmak için çaba sarf ediyor tıpkı bir çoğumuz gibi. 

Gülgün’ün yaşadığı evin beyi Erol ise yine kendini gerçekleştirememiş bir diğer karakter, hep daha fazlasını isteyen, bencil ve şımarık. Hatta belki de edebiyatımızda görmeye alışkın olduğumuz yanlış batılılaşma kurbanı bir genç olarak tanımlayabiliriz. Erol ayna karşısındaki Gülgün’ün biraz daha şanslı versiyonu sayılabilir çünkü onun da benzemek istediği kişi televizyon veya dergilerde Gülgün’ün olmak istediği aktrislerin karşısındaki erkekler. Bu iki karakter arasında yer yer oluşan kıvılcımlar ikisini de oldukça farklı etkiliyor. Şımarık bey bu kıvılcımı bir hakaret olarak görürken Gülgün içinde aralarındaki uçurumun kapanacağına dair umut yeşertiyor. İnsanoğlunun çoğu yönü ile bu romanda karşılaşmak mümkün, daha önce dediğim gibi bunlar rahatsız edici yönler. Kimi zaman bir davranışta kimi zaman bir olayda. Mesela Erol ve arkadaşlarının bir Türk kadınını Ermeni bir erkeğe yakıştırmamaları. Bunlar o zamanın toplumsal gerçekleri idi ve yazar başarılı bir şekilde bunu okuyucuya yansıtmış. Bu çirkin tavırların beden bulduğu değişik fraksiyonlar günümüzde de hala mevcut hem toplum hem de birey özelinde.

Bütün Olarak Eser: Tam Olamamak

Eserde yazar ana karakterlerden ziyade tüm karakterlere ayrı ayrı özenle eğilmiş. Olay zaten bir iki ana karakterden etrafında da şekillenmiyor. Asıl hikaye bütüne bakıldığında fark ediliyor, sonuna kadar aileler arası kurulacak bir bağ beklenmesine rağmen dönemin yansıması olarak bu ilişki kurulmuyor. Yazar da aslında bunu hedeflemiş gibi, ayrı ırklar benzer hikayeleri yaşıyor. Buna rağmen dönemin şartlarında ırkçılık yaygın ve tüm taraflarca toplumda kabul edilen bir durum bu. Gerçek hissettirecek olan benzer hikayelerin kişiler arasında doğurduğu yakınlaşmalar olacaktır fakat beklenen kesişme olmuyor. Benzer şartlar altında aynı tutumları sergileyebiliriz, farklı bölgelerde ve zamanlarda aynı insanlar olabiliriz, aynı duyguları paylaşabiliriz. Bunları fark ettiğimiz de ise hayat her birimiz için kolay ve zevkli hale bürünür.  Aslında kitapta kimse kimseyi olduğu hali ile kabul etmiyor bu fazlasıyla trajikomik. Öte yandan Madam Virjin ve emekli öğretmen Kazım Bey ortak bir payda bulabilmiş, birlikte yaşayan iki farklı etnik kökene sahip insanlar. 

Gerekli etkileşim meydana gelmediği için çoğu karakter bir şeylere hapsolmuş ve bunun farkında değil. Dünya onlar için tanıdıkları, gördükleri, bildikleri şeyden ibaret. Tam değiller bir çoğumuz gibi ancak tam nasıl olunur sorusunu dahi irdelemiyorlar. Aile içinde kalıp etkiye kendilerini istemli, istemsiz veya  zorunlu olarak kapatmışlar. Kapana kısılmışlar, Hegel’in sözünün ettiği zamanın ruhu gerçekten onları etkilemiş. Bu eserle tarih önümüze seriliyor, azınlık Türk ilişkilerinin 1950’lerde sosyal hayatta nasıl olduğunu dönemin havasını soluyarak görebiliyoruz. Bunun yanı sıra yazar insanların her zaman karşılaştığı sorunlara değiniyor. Yalnızlık temasını referans alarak. Bu yüzdendir ki roman hala güncelliğini koruyor ve bundan sonraki yıllarda da hevesle bir çırpıda okunacaktır. 

Kendinize ve sevdiklerinize iyi bakın, kalabalıklar içinde veya tek başınıza yalnız kalmayın!

 

Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.

Yazarın Popüler Yazıları

Yazarın Son Yazıları

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlginizi Çekebilir

Söylenti Kitaplığından: Kurbağalara İnanıyorum

Barış Bıçakçı, Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin'in "Kurbağalara İnanıyorum"u yazarlık, okurluk ve edebiyatın işlevi üzerine karşılıklı sohbetlerinden oluşuyor...

Umutsuzluğun Doruklarında: Varoluşun Hiçliği Hakkında

Cioran’ın yirmi iki yaşında yazdığı oysa gençliğinin çok başında, böyle melankolik bir ruh halinde yazmasına şaşırılan ilk kitabı Umutsuzluğun Doruklarında'yı mercek altına aldık.

6 Farklı Sebeple Neden Masumiyet Müzesi Okumalıyız?

Masumiyet Müzesi, 70'li yıllarda geçen ve büyük bir aşk ile başlayan ancak trajik bir şekilde biten, aşkın her türlü halini bize anlatan bir Orhan Pamuk romanıdır.

Gerçek Hayattan Esinlenmiş Kitaplar

Okuyucuyu yazarın hayatında yolculuğa çıkaran ve gerçek hayattan esinlenmiş olan kitapları sizler için derledik.

Son Yazılar

️ Best Online Casino Finland【legal For 2024】top Being Unfaithful Finnish Casinos

️ Best Online Casino Finland【legal For 2024】top Being Unfaithful Finnish Casinos"How...

Düşünme Üzerine Düşünme: Metakognisyon

Metakognisyon, "düşünceyi düşünme" olarak tanımlanabilir ve bilişsel süreçleri izleme ve kontrol etme yeteneğidir. Bu yazıda metakognisyon kavramına gelin yakından bakalım.

İdeallerin Manifestosu: Rock Müziğin Politikayla İlişkisi

Yeniden bir seçim haftasına girmişken rock müziğin politikayla olan ilişkisini, insanlar üzerindeki etkisini ve nasıl bir muhalefet aracı haline geldiğini ele aldık.

Yaratık Külliyatı: Anadolu’nun Korkulan Varlığı Gulyabani

Anadolu'da korku salan bazı efsaneler vardır. Çoğunlukla çocukları kötü davranışlardan uzaklaştırmak için anlatılan bu efsanelerden en ilginci Gulyabani'dir.