Albert Camus eserlerinde insanın varoluşsal sancılarına bir anlam katma gayesindedir. Yabancı isimli romanında da aynı çizgiyi sürdürür. Bu romanda topluma yabancılaşmış bir karakterin yaşama dair anlamsızlıkla mücadelesine şahit oluruz.
Anlamsızlığın İçinde: Meursault’nun Sessizliğine Bir Yolculuk

“Felaketin kapısını kısa kısa dört kez tıklatmıştım sanki.”
Albert Camus’un Yabancı isimli romanı 1942 yılında yayımlanır. 1957 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülür. Roman Meursault‘nun annesinin vefat haberini almasıyla başlar. Karakterimiz yas sürecinin tipik özelliklerinden uzak bir tavır sergiler. Bu durum çevresi tarafından yargılanmasına sebep olur. Karakterin duygularına karşı bu soğuk tavrı aynı zamanda hayatla arasındaki mesafeye de işaret eder. Meursault annesinin vefatından bir gün sonra Maria ile tanışır. Karakterimiz duygusal bir beraberlik içindedir. Fakat bu beraberlik derinlikten ve yakınlıktan uzaktır. Çünkü Meursault için aşk, evlilik ve sevgi gibi kavramların anlamı yoktur.
Kitapta Maria karakteri toplumun bir ilişkiden beklentilerini ifade eder. Meursault ise topluma ve ilişkilere yabancılaşmış bir birey olarak Maria’nın beklentilerini karşılayamaz.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde Meursault ve komşusunun biriyle tartıştığını görürüz. Karakterimiz daha sonra sahilde dolaşırken aynı kişiyle karşılaşır. Meursault arkasını dönüp gitmeyi ister fakat yapamaz ve dört el ateş eder.
Yabancı‘nın baş döndüren bölümü ise Meursault’nun mahkemede yargılandığı sahnedir.
Meursault cinayeti planlı işlememiştir. Aslında bu durum bize, insanın hataları her zaman planlı olarak yapmadığını, bazen dürtüsel davranışlarında kötü sonuçlanabildiğini gösterir. Mahkeme boyunca asıl yargılanan durum ise cinayetten çok Meursault’nun annesinin cenazesinde hiç üzülmemiş olmasıdır. Karakterimiz toplumun beklentilerine uymayan davranışından dolayı yargılanır ve idama mahkum edilir.
Alternatif Bir Gerçeklik: Meursault İnfazdan Kurtulsaydı

“Ha bugün olmuş ha yirmi yıl sonra, neticede ölen yine ben olacaktım.”
Camus’nün romanında çizdiği akışa göre Meursault ölümü kabullenmek durumundadır. Kitabın sonlarına doğru karakterin kendisiyle bir hesaplaşma içerisinde olduğunu görürüz. Meursault hayatta ölümden başka bir yol olmadığına kendini inandırmaya çalışır. Fakat içten içe infazdan kurtulma olasılığı ile yaşanabilecek ihtimallere umut etmekten kendini alıkoyamaz. Peki Meursault infazdan kurtulabilseydi hayatına kaldığı yerden devam edebilir miydi? Karakterimiz kitap boyunca ilişkilere mesafeli bir tavırla yaklaşmıştır. Ancak Meursault, ölümle burun buruna gelmenin farkındalığını yaşamış birine dönüşür. Maria ona karşı hep ılımlı ve sevgi dolu olan biridir. Eğer hayatına devam etme şansı olsaydı, Maria’ya karşı hissettiği ancak bir türlü ifade edemediği sevgiyi itiraf edebilirdi. Hayatın yaşamaya değer olduğunu düşünebilir ve belki de kendine bir şans verebilirdi.
Tepkisizlikle Değil Yasla Başlayan Bir Değişim Mümkün Olsaydı?

Meursault‘u infaza götüren olay cinayet değil, annesinin ölümüne karşı olan tepkisizliğiydir. Peki annesinin kaybı karakterimiz için bir değişimin başlangıcı olsaydı? Meursault annesinin ölüm haberini aldığında kendini sorgulamaya başlayabilirdi. Annesinin huzurevinde kalmasına göz yumduğunu hatırlayarak pişmanlık duyabilir, son zamanları beraber geçirmeyi arzulayabilirdi. Karakterimizin annesinin huzurevinde yaşadığı yalnız günleri kendi içsel yalnızlığıyla bağdaştırma ihtimali oldukça yüksek olabilirdi. Bu farkındalık süreciyle beraber kendine yas tutma izni verebilirdi. Çevresindeki insanlarla olan ilişkilerine daha bilinçli yaklaşabilirdi. Bu şekilde Meursault, toplumun beklentilerine uyarak değil; kendi iç dünyasının kapısını aralayarak yaşamına devam edebilirdi.
Her Şey Bir Rüyadan İbaret Olsaydı?

Yabancı romanında Meursault karakteri, hayata karşı tepkisizliği ile dikkat çeker. Peki tüm bu yaşananlar bir rüyadan ibaret olsaydı? Karakterimiz gözlerini ışıl ışıl bir pazar sabahına açmış olacaktı. Maria’nın sesiyle uyanacaktı ve yaşadığı her şeyin rüyadan ibaret olduğuyla yüzleşecekti. Bu durumda Meursault’un yaşadığı her olay bilinçaltında, anlam arayışının bir yansıması olarak değerlendirilecekti. Rüyasında ölümle burun buruna gelişi aslında yaşamla yüzleşme ihtiyacını açığa çıkarmış olacaktı. Gözlerini açtığında belki de ilk defa yaşamayı arzulayacaktı. Maria ile olan ilişkisindeki duvarları yıkacak, sevmeye ve sevilmeye bir şans verecekti. Camus‘nün yarattığı, toplumdan yabancılaşmış birey izlenimi yerini, varoluşunu kabul eden ve hayatın şimdisine odaklanan bir karaktere bırakabilecekti. Tüm bunlar, karakterimizde bir içsel dönüşüm başlatacak ve yaşamın sıradan ayrıntılarında saklı güzellikleri görmesini sağlayabilecekti.
Kaynakça
Camus, Albert. Yabancı. İstanbul: Can Yayınları. Kasım 2023.


