1980 yılında tanışan Woody Allen ve Mia Farrow, sağladıkları uyumla ilişkileri hem profesyonel hem de romantik bir boyut kazanmıştı. Bu süre zarfında, ikili birçok filmde birlikte çalışarak sinema dünyasına önemli eserler kazandırdılar.
Birlikte çalıştıkları filmleri incelediğimizde, ikilinin sinema dünyasında ne kadar yaratıcı ve etkili olduklarını daha yakından görebiliyoruz. Onların filmlerini izlemek, sadece sanatsal bir yolculuğa çıkmanın yanı sıra aynı zamanda derin bir işbirliğinin ve karmaşık bir ilişkinin hikâyesine tanık olma fırsatı veriyor. Şimdi hep birlikte bu filmlere göz atalım.
1. A Midsummer Night’s Sex Comedy (1982)

A Midsummer Night’s Sex Comedy, birlikte çalıştıkları ilk filmidir. Senarist ve yönetmen koltuğunda Allen oturur. Her ne kadar hikâyesi farklı olsa da film adını, William Shakespeare’ın ünlü oyunu A Midsummer Night’s Dream‘den alır.
Film, Andrew (Wood Allen) ve eşi Adrian (Mary Steenburgen) çiftinin, bir hafta sonu kır evlerine iki arkadaş çiftini davet etmesini konu alır. Çiftlerin arasında Andrew’ın unutamadığı eski kız arkadaşı Ariel’de (Mia Farrow) vardır. Karakterler arasında aşk üçgenleri, aldatmalar ve felsefi tartışmalar, varoluşsal krizlerin eşliğinde ilişkiler daha da karmaşık hâle gelir. Bu karmaşa filmin edebi dilini derinleştirmenin yanı sıra Shakespeare’in klasik eserlerine yapılan atıflar, mizah ve romantizm dengesini düşündürücü, keyifli hale getirir.
İkili, bu filmden sonra birçok filmde birlikte çalışmaya devam etmiştir ve profesyonel iş birliklerinin yanında romantik ilişkileri de bu film sayesinde başlamıştır.
2. Zelig (1983)

Zelig, Woody Allen’ın yazıp yönettiği ve başrollerini ikinci kez Mia Farrow ile paylaştığı, kariyerlerindeki en önemli filmlerinden birisidir. Benzersiz hikâyesiyle dikkat çeken filmde, Woody Allen, “insan bukalemunu” ya da “Zelig Sendromu” olarak bilinen, bulunduğu ortama göre fiziksel, psikolojik ve düşünce olarak değişme yeteneğine sahip sıra dışı bir adam olan Leonard Zelig‘i canlandırır. Onun hastalığını tedavi etmeye çalışan Psikiyatrist Dr. Eudora Fletcher rolünde ise Mia Farrow yer alır.
Allen bu filmi; gerçek olaylar ve kişilerin, sahte arşiv görüntüleri, röportajlar, haber bültenlerini çeşitli özel teknikler kullanarak sahte belgesel formatında (mockumentary) çekmiştir. Varoluşsal kaygıların, kimlik arayışlarının, insanın doğası üzerine zeki ve derinlik açısından tespitler sunar. Popüler insanların içerisinde yer almak isteyenlere adeta “Zelig sendromu” mesaj verir. Sinema tarihinde özgün ve günümüze kadar etkisinin devam ettiği özel bir filmdir.
3. The Purple Rose of Cairo (1985)

Gerçeklik ile hayal dünyası arasında sınırsız bir hikâyeye sahip olan Allen’ın yazıp yönettiği ve En İyi Senaryo dalında BAFTA ve Cesar Ödülleri’ni de kazandığı filmidir. 1930’lu yılların Büyük Buhran döneminde, mutsuz bir evliliğe hapsolmuş garson Cecillia, sıkıntılarından kurtulmak için sinemaya sık sık The Purple Rose of Cairo filmini izlemeye gider. Filmdeki başrol oyuncusu Tom Baxter perdeden çıkıp gerçek dünyaya attığında, hem Cecillia’nın hem de sinema dünyasının gidişatını değiştirir.
Dönemin estetiğini başarıyla yansıtan Allen, bu filminde özgün ve benzersiz hikâyesiyle kariyerinde bir başyapıt kabul edilir. Sinemanın bıraktığı hayal dünyası ve içindeki hayatı, renkliliği yaşamak isteyen insanlara, gerçek dünyanın sertliği, acımazlığı arasında denge ve uyumunun sağlanma zorluğu, sınırıyla düşündürücü bir etki bırakır.
4. Hannah and Her Sisters (1986)

Hannah and Her Sisters, ailenin en mükemmeli, kıskanılan kardeş Hannah (Mia Farrow) ve kız kardeşleri Lee (Barbara Hershey) ve Holly (Dianne Wiest) arasındaki ilişkiyi anlatır. Aile içindeki karmaşık ilişkiler, kadın ve erkek ilişkileri ön plandadır. Karakterlerin içsel dünyalarındaki karmaşıklık, aşk, sevmek, sevilmemek ve hayatın uyumu, uyumsuzluğu içinde izleyiciyi derin bir yolculuğa çıkarır. Dokunaklı ve düşündürücü bir seyir zevki veren bir filmdir. Allen’ın, çatışmaları, mizahi ve dramatik bir şekilde ele alışı Akademi Ödülleri’nde En İyi Orijinal Senaryo Ödülünü kazanmıştır.
5. Radio Days (1987)

Woody Allen’ın iyi bir hikâye anlatıcılığı sunduğu, yazıp yönettiği ve Mia Farrow ile çalıştığı altıncı filmidir. Allen, filmde anlatıcı olarak yer alırken, Farrow ise radyo dünyasında ünlü olma hayalleri kuran Sally White karakterini canlandırmıştır.
1930’lu ve 1940’lı yılların New York’un bir mahallesinde yaşayan Yahudi bir ailenin hayatını, radyonun hayatlarındaki önemini, kişisel anılarından yola çıkarak anlatır. Radyo aracılıyla karakterler üzerinde, toplumsal olayların ve kültürel değişimlerin etkisini ve önemini iyi bir hikâye anlatıcıyla sunar. Bu nostaljik hikâye sunumuyla, çocukluğunda radyo ile büyümüş, o dönemi özleyen bir nesli âdeta yolculuğa çıkarır. Nostalji severlerin kaçırmaması ve izlemesi gereken filmlerden birisidir.
6. September (1987)

Allen’ın, senaryosunu yazıp yönettiği ama oyuncu kadrosunda yer almadığı, dramatik çatışmalardan ve kendi komedi tarzının dışına çıktığı bu filminde, depresyonla mücadele eden Lane’in (Mia Farrow), Vermont’taki yazlık evinde toplanan ailesi ve arkadaşlarının hafta sonuna konuk oluruz. Lane’in, kendisinden yaşça büyük komşusu Howard, Lane’e âşıktır. Lane, Peter ile birliktedir. Peter, ise Lane’in en yakın arkadaşı Stephanie’ye âşıktır. Stephanie, ise evli ve çocukları vardır.
Filmde, az sayıda karakter, sınırlı mekân ile tiyatro izliyormuş hissiyatı veren karakter ve ilişki çatışması göze çarpar. İkilinin diğer filmlerine göre karamsar ve duygusal derinliği daha da ön plandadır. İçsel bir dram ve seyir zevki sunar. Ayrıca Woody Allen, bu filmini tamamladıktan sonra içine sinmemiş ve oyuncu kadrosunu değiştirip filmi tekrar çekmiştir.
7.Another Woman (1988)

Ingar Bergman’ın, Wild Strawberries ve Persona filmlerinin etkisi görüldüğü, senaryosunu yazıp ve yönettiği bu filminde Woody Allen; kendini keşfetme, içsel çatışmalar üzerine güçlü, etkili bir karakter incelemesiyle izleyiciyi hayatı sorgulamaya iter ve ve dramatik anlatım gücünün öne çıktığı en etkili filmlerinden birisidir.
50’li yaşlarında Felsefe Profesörü Marion Post (Gena Rowlands), kitap yazmak için bir daire kiralar ve dairesinin havalandırma boşluğundan sesler duymaya başlar. Yan dairesinden gelen bu sesler, bir psikoloğun seans sırasında danışan ile yaptığı konuşmalarıdır. Sesleri dinlemeye başlayan Marion, Mia Farrow’un canlandırdığı Hope adındaki mutsuz bir genç bir kadının hayatıyla ilgili anlattıklarından ve içsel karmaşasından çok etkilenir. Bu etki kendi ilişkilerini ve hayatını gözden geçirmesine neden olur.
8.Crimes and Misdemeanors (1989)

Woody Allen bu filminde birbirine paralel ilerleyen iki ana karakterin hikâyelerini anlatır. Evli ve başarılı bir göz doktoru olan Judah Rosental’ı (Martin Landau), metresi Doleres Paley (Anjelica Huston) ilişkilerini açıklamakla tehdit edilince, hayatının alt üst olmasından endişelenir ve ahlaki değerlerini bir kenara bırakıp, metresini öldürtmeye karar verir. Öbür bir taraftan, Kariyeri ve evliliği iyi gitmeyen, mutsuz belgesel yönetmeni Cliff Stern (Woody Allen), ise ünlü bir TV yapımcısı olan kayınbiraderi Lester, hakkında belgesel çekmek zorunda kalır. Lester’ın asistanı Halley Reed’e (Mia Farrow) ilgi duymaya başlayınca aradığı mutluluğun peşine düşer.
İki karakterin; ahlaki ikilemlerini, iyilik ve kötülük, inanç, suç ve ahlak kavramları üzerinden kendi tarzında dramatik ve komedi unsurlarıyla harmanlayarak, hem izleyiciden hem de eleştirmenlerin beğenisini aldığı bu filmi, Allen’ın kariyerindeki en iyi filmlerinden birisidir.
9.Shadow and Fog (1991)

Woody Allen’ın, Alman dışavurumculuğunu ve Franz Kafka’nın eserlerinin etkilerini yansıttığı, kendi yazdığı Death adlı kısa oyunundan uyarladığı bu film, bir kasabada boğucu sis içinde, seri cinayetler işleyen bir katili bulmaya çalışan kasaba halkının gece nöbeti boyunca yaşadıklarını konu alır. Allen, Kleimen adında sıradan bir vatandaşı, Mia Farrow ise sirkten kaçan trapez sanatçısı Irmy‘yi canlandırmaktadır. Irmy ve Kleimen’ın karşılaşmasıyla, kara komedi ve dramın birleştiği bu film seyircilere keyifli bir maceraya zevki sunar.
Bireysel kimlik arayışı, varoluşsal krizler ve hayatın anlamı üzerine gibi temaları işlemeyi seven Allen, bu filmde korku ve paranoya eşliğinde karanlık bir anlatım tarzıyla, anlatım tarzının dışına çıkarak etkileyici ve karamsar bir film sunmuştur. Toplumsal baskı ve belirsizliğin karşısında insanların nasıl davrandığını da gösterir.
10.Husband and Wives (1992)

Film, el kamerası ve sahte belgesel formatı bir anlatımla evlilikler ve ilişkiler üzerine yoğunlaşan, uzun süredir evli olan Jack (Sidney, Porlak) ve Sally (Judy, Davis), Gabe (Woody Allen) ve Judy (Mia Farrow) isimli iki çiftin ilişkilerinde yaşadıkları krizleri anlatır. Derin diyalog ve karakter analizi ile bolca karşılaşırız. İlişkiler ve evlilikler üzerine gözlemler, izleyicide derin ve duygusal bir etki bırakır.
Allen ve Farrow’un, birlikte çalıştıkları son filmdir. Eş zamanlı olarak kişisel yaşamlarındaki skandallar nedeniyle film büyük ilgi görmüş, filmin çekimleri sırasında ilişkileri sona ermiştir.


