Women Talking: Dayanışmayla Yükselen Sesler

Editör:
Günsu Akçatepe

2023 Oscar Ödülleri’ne En İyi Film ve En İyi Uyarlama Senaryo dalında aday gösterilen Women Talking, kadınların tutsak gibi yaşadıkları dindar bir koloniyi merkezine alıyor.

“Hayatın boyunca ne düşündüğünün hiçbir önemi olmasa ne hissederdin?”

Filmin dayandığı gerçek hayattaki olaylar korkunç olmanın da ötesinde. 2005 ve 2009 yılları arasında Bolivya‘daki tenha Mennonite topluluklarında her yaştan kadın sık sık kocaları, erkek kardeşleri ve komşuları tarafından tecavüze uğradı. At sakinleştiricisi ile uyuşturulduktan sonra kana bulanmış çarşaflarla, bacaklarında morluklarla uyandılar. Kurbanların yaş aralıkları 5 ile 65 yaş arasında değişiyordu. Diğer kapalı dini sistemlerde gördüğümüz gibi, Mennonite toplulukları da normalde bu tür şeylerin kurum içinde sessizce üstlerini örterler. Ancak bu sefer, şüphelenen ve gece adamlardan birini takip etmeye karar veren biri sayesinde onu suçüstü yakalayan topluluğun yaşlıları, suçu Bolivya yetkililerine bildirdi. Kurbanların ifade vermek için geldikleri nihai duruşma bir sansasyon yarattı. Sekiz kişi 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Manitoba‘da küçük bir Mennonite topluluğunda büyüyen Kanadalı yazar Miriam Toews, bu hikayeyle güçlü bir empati kurarak onu kitaplaştırdı. 2018’de yayımladığı kitabı Women Talking, bu olayları anlatmaktan çok onlara yaratıcı bir yanıt niteliğinde. Kurgusal versiyonunda ise, topluluğun tüm erkekleri tutuklanan kardeşlerinin kefaletini ödemek için şehre gittiğinde, kadınlar ahırda buluşuyor, hayatta kalma seçeneklerini tartışıyor ve durumu üçe indirgiyorlar:

1) Hiçbir şey yapma. 2) Kal ve savaş. 3) Topluluğu terk et.

Film bir buçuk gün boyunca bu üç seçenekten hangisini uygulayacaklarını tartışmaları için küçük bir ahırda yaptıkları toplantıları konu alıyor. Topluluğa öğretmen olarak seçilen ve geride kalan tek adamdan ise toplantının tutanaklarını tutmasını isterler. Çünkü kadınların hiçbiri okuma yazma bilmemektedir. “Tutanak tutmak” yapay bir araç ama kitabın düzenleyici ilkesi bu. Kitabın tamamı August‘un tutanaklarından oluşuyor. Düşünceleri, kendi geçmişine yaptığı sapmalar, kadınlardan birine aşık olması ve toplantı esnasında söylenenler tutanağının içeriğini oluşturuyor.

Kitabın adı “Kadınlar Konuşuyor” evet, ama bir erkeğin aktardığı kadar kadınlar konuşuyor. Buradaki katmanlar, bakış açınıza bağlı olarak ya sorunlu ya da büyüleyici olabilir. Sarah Polley‘in film uyarlaması ise bu sorunun birkaç katmanını ortadan kaldırıyor. August, çepere bir şeyler karalıyor, ancak anlatıcı o değil. Konuşan kadınlar gerçekten öne ve ortaya hareket eder haldeler. Polley’in uyarlaması, bu bakış açısı değişikliğinin artılarını kendinde toplayarak filmine feminist bir ivme kazandırıyor. August onların içsel yaşamlarına, kalplerinin içindekilere giremiyor. Sadece kadınların söylediklerini ve kadınların yaptıklarını yazar konumda. Yönetim ve konuşma gücü kadınların.

Polley’nin oyuncu kadrosu adeta bir yetenek şöleni. Jessie Buckley, kocası tarafından korkunç bir tacize uğrayan Mariche‘yi oynuyor. Claire Foy, Salome rolünde yaşananlar yüzünden belki de en çok çileden çıkan kadını canlandırıyor. Öfkesini en çok ekrana yansıtma şansı ona verilmiş. Adamlardan birine dirgenle saldırıyor ve onları “öldürme” isteğiyle savaşmak zorunda. Judith Ivey, Agata‘yı canlandırırken, Sheila McCarthy ise masaya bilgelik ve otorite getiren Greta‘yı oynuyor. Michelle McLeod, Kate Hallett ve Liv McNeil daha küçük roller oynuyorlar fakat yine de çok büyük izlenimler bırakıyorlar. Frances McDormand, zaten kalmayı seçtikleri için tartışmaya katılmayan küçük bir kadın grubuna liderlik eden Scarface Janz olarak birkaç kez ortaya çıkıyor. Başka bir önemli karakter ise tecavüze uğradıktan ve hamile bırakıldıktan sonra maskülen giyinmeye başlayan, kendisine Melvin denilmesini isteyen Nettie’dir. Melvin, travma nedeniyle dilsiz gibi davranıyor ve yalnızca çocuklarla güvende hissediyor. Bu yüzden film içinde rolü, kadınlar tartışırken çocuklara bakmak oluyor. Son olarak ise karşımıza Ona rolünde Rooney Mara çıkıyor. “Kız kurusu” olarak etiketlendi, tecavüze uğradı ve şimdi hamile. Meraklı bir kadın, kelebekler, yıldızlar ve doğaya ilgisi zaman zaman ekrana yansıyor. Tecavüzcüsünü affedecek veya en azından onun bir tecavüzcü olarak doğmadığını tartışacak kadar sakin. Ona, neredeyse gerçek olamayacak kadar iyi biri.

Filmin en güçlü unsurlarından biri, kadınların arasında geçen tartışmanın kendisidir. Bir amaç uğruna tartışan bir grup insanı bir şeyler karalamaya çalışırken izlemek sürükleyici bir anlatım. Zaman zaman 12 Angry Men filmi ile aynı yapıya sahip olduğunu hissedebiliyorsunuz. Tartışmada ilerlemek için zeminin olduğu gibi kabul edilmesi gerekiyor ama ilerleme eylemi düz bir çizgide gerçekleşmiyor. Polley, bu korkunç boyuttaki barbarlığı oldukça dikkatli bir duyarlılıkla tasvir ediyor. Bizi asla eylemleri izlemeye zorlamıyor, sadece sonrasını görüyoruz. Bu bile şok etmeye ve dehşete düşürmeye yetiyor.

Filmde yaşları küçük olan kızlar bile tartışmanın içinde aktif rol oynuyor çünkü ne karar çıkarsa çıksın bu onların yaşamlarını da etkileyecek. Tartışmalardan bazıları maneviyatla ilgili: cennete giden tek yolun bu kolonide kalmak olduğu fikri yıllarca onlara dikte edilmiş. Gitmek artık cennetin olmadığı anlamına mı geliyor? Başka sorular da var. Kalırlarsa tecavüzcülerini affetmek zorunda mı kalacaklar? Ayrılmaya karar verirlerse, erkek çocuklar yanlarında gelebilecekler mi? Bir erkek çocuk kaç yaşından sonra şiddete meyilli hale geliyor? Hangi noktada şu ya da bu çocuk için “çok geç” diyebiliriz?

Tartışmalar şiddetin ahlakını, affetmenin doğasını, erkek şiddeti sorununu ve saldırganlar arasında yer almayan koloni erkeklerinin bile üstlendiği kaçınılmaz sorumluluğu içeriyor. Kadınların kendi suçluluk ve utanç duyguları, erkeklerin suiistimalleri içerisinde uzun süredir devam eden suç ortaklığı hisleri, fiziksel şiddet, zihinsel tacizler ve sahip oldukları baskıcı koloniden kaynaklanan benlik yıkımına kadar birçok konu var bu filmde karşımıza çıkan. Karşı karşıya kaldıkları Hristiyan inancının kadınların yaşamlarındaki sarsılmaz varlığı göz önüne alındığında, tartışmalar, onların içinde yetiştirildikleri doktrin ile bu doktrin adına onlara uygulanan dehşet arasındaki çatışmayı gözler önüne seriyor. Yarattığı genel duygu, ezici olma eşiğinde sallanıyor fakat hiçbir zaman tamamen boğmuyor.

Toplantının yapıldığı mağaramsı ahır, kadınların dünyasını oluşturan tarlalara, patikalara ve kulübelere tepeden bakıyor. Bu patikalardan, bu tarlalardan başka bildikleri bir dünya yok. Dünyanın neresinde olduklarına dair hiçbir fikirleri yok. Nereye gideceklerini, gittiklerinde neye ihtiyaç duyacaklarını bilmiyorlar. Bildikleri tek bir şey var, o da gitmek zorunda oldukları.

Bolivya’daki kadınlar, tecavüzcülerine karşı mahkemede ifade vermek için öne çıkarak kahramanca davrandılar ve bunu yaparak onlara öğretilen her geleneği bozdular. Kendilerini kendi koşullanmalarının yani “sınırlarının ötesine” koydular ve hikayelerini dünyanın önünde anlattılar. Eylemleri muazzam bir cesaret gerektiriyordu ve bunu yaptılar. Buradaki kadınların koloniden ayrılmalarının amacı, inançlarını reddetmek değil, onu daha sağlam, daha tutarlı bir temel üzerinde yeniden inşa etmek, “yeni bir güven ve güvenlik kolonisi” hayal etmektir. İntikam ya da acıma istemediler, daha iyi bir dünya istediler.

Filmin fragmanını burada izleyebilirsiniz:

Günsu Akçatepe
Günsu Akçatepe
yolda görüşürüz

2 YORUM

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Dostoyevski’nin Rus Edebiyatı Üzerindeki Etkisi

Dostoyevski, Rus edebiyatında sadece bir isim değil aynı zamanda döneminin edebiyat anlayışına da yön veren önemli bir yazardır.

Söylenti Radarında Bu Ay: Isaac Winemiller

Isaac Winemiller, sakin melodileri ve içe dönük sözleriyle müzikal yalnızlığı estetik bir deneyime dönüştürüyor. Bu ay Söylenti Radar'ında onunla tanışın!

Morlara Bürünmüş 8 Albüm Kapağı Tasarımı

Mor renginin hâkim olduğu 8 albüm kapağını inceliyoruz.

You Final Sezonu İncelemesi: İyilerin Kazandığı Dünyada Mutlu Bir Son

You, final sezonuyla izleyicilerine veda ederken Joe Goldberg'in hikâyesi sona eriyor.

Nickel Boys Film İncelemesi: Deneysel Sinema ve Tarihin Birleşimi

2025 Oscar Ödülleri'nde ilgi gören Nickel Boys, iki siyahi gencin bir reform okulunda yaşadıklarına odaklanıyor.

Orhan Kemal – Nâzım Hikmet’le 3,5 Yıl | 22 Alıntı

Türk edebiyatının iki büyük ustası Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal'in Bursa Cezaevi'nde koğuş arkadaşlığı yaptıkları yıllara ve sonraki mektuplaşmalarına değinen Nâzım Hikmet'le 3,5 Yıl kitabı, Kemal'in kalemiyle çok içten ve etkileyici bir üslupla okurun karşısına çıkıyor.

İskenderiye Kütüphanesi: Efsane ve Gerçek

Efsane ve Gerçeğin ortak noktası, tarihin tozlu raflarına kaldıramadığı bilgi yuvası: İskenderiye Kütüphanesi.

İstanbul Ansiklopedisi Dizi İncelemesi: Kalabalığın Yalnız İnsanları

İstanbul Ansiklopedisi, büyülü İstanbul sokaklarında hem hayat bulmanın hem kaybolmanın öyküsünü anlatıyor.

Söylenti Edebiyat Editörleri Bu Ay Neler Okudu?

Söylenti Edebiyat editörleri olarak her ay neler okuduğumuzu, nelerin altını çizdiğimizi yakından incelediğimiz serimizin nisan ayı listesi ile karşınızdayız!

Yelpazeli Kadın (1918) Tablo Okuması: Gustav Klimt’in Son Eseri

Yelpazeli Kadın tablosu, zarafeti ve özgünlüğüyle hem sanat tarihine hem de Klimt'in kariyerinde büyük bir önem taşımaktadır.

Editor Picks