Wings of Desire: Tarihin Nabzının Attığı Yer Berlin

Editör:
Gülizar Nehir Gülkanat, Irmak Soran

Tarihi gerçekliğin şiddeti; hiç olmadığı kadar yalın, bir o kadar da kederli. Savaşlar, zaferler ve şiirler Berlin‘in bağrından kopmuş, sokaklarında cirit atıyor. Muhteşem Berlin görselleri ile şiirsel anlatının can bulduğu Wings of Desire filminde diyaloglar adeta kafiyeler nehri gibi akıyor, derin ifadeler ve gerçeklik ise mitolojik unsurlarla yedirilmiş senaryoyu keyifli kılıyor. İnsana varoluşunun nasıl ve neden olduğunu sorgulatan maneviyatı barındıran filmde, Berlin Duvarı‘nın varlığı, şehrin bölünmüşlüğünde seyirciyi hezeyana sürükler nitelikte.

Filmi izlerken anlıyoruz ki sinema şehre ait ve özü mekânda yatıyor. Yaşantılar ve hikâyeler parça parça gösterilirken, tekellikten bütüne hitap eden karelerin hepsi şehri oluşturuyor. Böylece varoluş kolektif hâlde ortak bir anlatıyı sergiliyor. Roma’nın eski yolları, Napolyon’nun işgali, Nazilerin çöküşü ve daha fazlası şehrin derinlerinde saklı. Sinematografik anlatı, Berlin’i filmin parçası değil başrolü kılıyor. Berlin; toplum kültürünün mirasını ve onun dönüşümünü tamamlayan, canlı bir varlıktır artık.

Filme Dair

Kaynak wimwendersstiftungde

Wings of Desire (1987), Almanca orijinal ismiyle “Der Himmel über Berlin”, Wim Wenders tarafından çekilen, arzu ve insanın bağlantısını irdeleyen şiir gibi bir filmdir. Damiel (Bruno Ganz) isimli melek, günlerini bir diğer melek Cassiel ile Berlin insanının zihinlerinin en kuytu köşelerinde saklı düşünceleri dinleyerek geçirirler. Bazen kiliselerin, binaların, devasa heykellerin tepesinden yeryüzünü izleyen melekler, çoğu zaman soyut varlıklarını insanların arasında, Berlin sokaklarında süzülerek sürdürürler. Damiel, trapez sanatçısı Marion‘a (Solveig Dommartin) aşık olduğunda, insan olmak için sonsuzluğu geride bırakmaya hazırdır.

Uhrevi Olanın Yeryüzüyle Temasında Bir Anıt

Kaynak movieloci

Kaiser Wilhelm Gedächtniskirche (Kaiser Wilhelm Anıt Kilisesi) eski ihtişamından eser kalmamış, toplumsal bellekte Alman insanın gurur kaynağından bir savaş yıkıntısına evrilmiş. Melek Damiel’in Anıt Kilisesi’nin tepesinden insanları izlemesi, uhrevi olanın simgesi olan kiliseyi, yeryüzündeki gelip geçici akışın tezatlığıyla vurgular. Romanesk tarzda inşa edilmiş bu yapı, modern zamana ve mimariye meydan okur nitelikte, başını kaldırıp kendisine baktırdığında “ben buradayım” dedirten görkeme sahip. İkinci Dünya Savaşı’nın izlerini hasarlı yapısıyla yansıtan kilise, kültürel ve tarihsel sürekliliği simgelemektedir.

Huzurun Sessizliğinde Boğulanlar İçin Bir Durak

Kaynak librarians

Araf bir yer olsaydı şüphesiz “Staatsbibliothek” olurdu. Potsdamer Platz (Potsdamer Meydanı)’nın kenarında kalan halka açık “şehir kütüphanesi”, adeta meleklerin ve insanların kavuşma noktasıdır. Bu sahnelerde zaman, her canlı için durmuş gibi. Sinematik alımlamanın doyuruculuğu, belki de filmin en etkileyici sahnesi olan kütüphanede yeşermekte. Ses ve görseller nizami hâlde rüya ve gerçekliği harmanlıyor. Meleklerin çoğu kütüphaneyi doldurmuş, insanlığın bilgilerinin arşivlendiği bu alanı kutsal kılıyorlar.

Kaynak librarians

Kütüphanenin içi son derece aydınlık ve ferahlatıcı bir atmosfere sahipken, huzurun fiziki hâline bürünmüştür. İnsanlar burada ibadet eder gibi kitap okurken; dış dünyadan soyutlanmış, Berlin Duvarı, bölünmüş sokaklar ve de savaşın derin izlerini taşıyan şehrin kendisini unutmuşlardır.

Kaynak librarians

Eyalet Kütüphanesi’ndeki akustik performansı güçlendiren, tepedeki yalıtım malzemeleri, sessizliğin harmonisinde meleklerin, insanların düşüncelerine daha rahat odaklanmasını sağlıyor. İnsanlar ve melekler, kütüphane ve Berlin Duvarı, yeryüzü ve cennet… Uyum şüphesiz ki bu denli estetik bir şekilde aktarılamazdı. İnsanı mukaddes kılan özellikleriyle aktaran filmde “Staatsbibliothek“, toplumsal belleğin ve kamusal alanın temsilidir.

Berlin’in Kalbinde Çöl Yalnızlığı

Kaynak villadelarte
Tarihi yerleşim yeri olan Mitte‘ye yani şehrin merkezine yakın olan Potsdamer Platz (Potsdamer Meydanı); Berlin Duvarından geriye kalan parçaları, şehrin modern yapısını oluşturmasıyla bilinen yapıları ile ünlüdür. İkinci Dünya Savaşı sonrası Müttefik Devletler’in birleşip Almanya’nın kaderini belirledikleri meşhur “Potsdam Konferansı” burada gerçekleşmiştir. Meydan, İkinci Dünya Savaşı’na kadar canlılığı ve ışıltılı eğlence mekanları ile bilinirken, savaştan sonra uzun yıllar boyunca adeta “mezarlık” hâline gelmiştir.
Melek Cassiel’in, yaşlı Homer’e eşlik ettiği sahnede Potsdamer Meydanı, Homer’in hatırladığı canlı ve hareketli ortamdan çok uzaktır. Duvar’ın yanındaki boş arazide gezinirken yaşlı Homer, Potsdamer Meydanı ile bütünleşmiş, tarihi bir anıt gibidir. Şehrin içinde adeta bir çöl niteliğinde duran arazi, Potsdamer Köprüsü’nün altında, Duvar’da protest grafitilerle dolu artık hiç kimseye ev sahipliği yapamıyor.
Kaynak thefunambulist
Karakter, 80‘lerin sonundaki Berlin şehrinin kökenlerine, savaşa ve bölünmeye tanık olduğu için yaşlı ve bitkindir. Potsdamer Meydanı ve Yaşlı adam, mekan ile insanın biribirini tamamlayan, yansıtan yegane unsur olarak sinematik aktarımın gücü. Berlin halkı için mekan artık savaşı ve onun korkunç dehşetini unutturmayan bir varlıktır. olarak tanımlıyor. Yaşlı adam vücudunu taşıyamayacak kadar yorgun ise Potsdamer Meydanı da bir o kadar sefil halde.

Bir zamanlar Potsdamer çöl olmadan önce, üzerinde Heinrich Heine, Grimm Kardeşler gibi Almanların Kültür Taşıyıcıları yürümüştür. Yaşlı adam Homer, adıyla birlikte Tarihçi Homeros’a olan referansla, koca bir toplumun, çoraklaşan arazilerini insanla özdeşleştiriyor.

Yaşam ve Ölümün Köprüsü

Kaynak audiophileusa

Wings of Desire’da köprülerin yarattığı derin hisler, hiç şüphesiz yeryüzü ile öbür dünya arasındaki iki uçlu yolun temsili olmasından geçer. Ölmekte olan motosiklet sürücüsünü, ebedi yolculuğu öncesinde rahatlatan Melek Damiel’in arkasındaki köprü bu anlatıyı arşa çıkarır. Burası Schöneberg bölgesinde bulunan  Langenscheidtbrücke‘dir (Langenscheidt Köprüsü). Çelik kaplamaları ve estetik kaygıdan çok uzakta, adeta modern yapının sıradanlığını yansıtıyor.

Ölümün ve yaşamın köprüsü süslü, dikkat çekici bir yapıdansa bu denli salt ve gerçek hayattan olmasıyla dikkat çekiyor. Film, bölünmüşlüğü, yalnızca Duvar’ın yarattığı engel değil, şehrin çift girişli her yapısında, insan zihninde var ediyor.

Yolcusuz Trenler İstasyonu

Kaynak sceen ıt
Dünya Savaşları’ndan önce Berlin’in bir kalıntısı, utanç anıtı olarak yer aldığı sahneden Anhalter Bahnhof (Anhalter Tren İstasyonu)’nun yıkılmış girişinde Columbo yer alıyor. Burası artık trenlerin durduğu istasyondan öte hayaletlerin cirit attığı lanetli bir yıkıntıdan ibarettir. Almancaanhaltenkelimesidurmak” anlamına gelmektedir. Kuşkusuz bu ıssız yerde zaman durmuş gibidir.
Savaştan sonra restore edilmeden bırakılan yıkık istasyonun dış cephesi terra cotta malzemelerden, yani pişmiş kil ve kızıl rengini alan tuğlalardan yapılmış fakat tamamen bozulmamıştır. Yuvarlak oymalar ve bir başı eksik çift heykeli olan bu yapı, Berlin hakkında şöyle bir ipucu veriyor.
Güç ve gururdan kaynaklı estetik harikaları yerine, dehşet verici hikayelerin gerçekten yaşandığını temsil eden harabelerin sergilenmesi makul görülmüş. Devasa modern bir binanın önünde zamana meydan okuyan yapı, geçmiş ve geleceğin tezatlığını yansıtıyor.
Kaynak sceen ıt
wer bunkerbaut wirft bomben
“(Sığınakları inşa edenler, bomba atıyor)”
Eski Nazi binası olan Anhalter Bunker (Anhalter Sığınağı) yanındaki bir kahve tezgahında Columbo ve Melek Damiel bir ritüeli meydana getiriyor. Filmde çoğunlukla seyyar kahveciler görülmektedir. Savaş sonrası Alman halkı, kahve tüketimini arttırmakla kalmayıp tütün ürünlerine düşkünlüğü artmıştır. Amerikan Pazarı küreselleşmede önemli rol oynarken, bölünmüş Berlin de kahve ve sigara tüketimi, toplumsal psikolojinin temsilidir. 
Kanak youtube

Film boyunca kendimizi orada, Berlin sokaklarında var edebildiysek kuşkusuz bu sinematografinin mekanla olan ahenkli dansındandır. Lilienthaler Caddesindeki bir çift, Marien Meydanında Amerikalı birinin Alman askeri ile ingilizce konuşması, Maison de France’ın önündeki kalabalık, Schöneberger Caddesindeki hayat kadını… Bütün bu kareler, zamanın hep değişken olduğunu, savaşın kol gezdiği sokakların bile yenilenen dünya düzenine ayak uyduracağını göstermekte. Sokak boyunca uzanan dükkanlar her türlü milletten; Cafe Marmara, Ulus Gıda Pazarı, Japan Bazaar… Grünewald sokağından geçenler, kültür yuvası olan Berlin’in evrenselliğinde seyirciyi güvende hissettirmekle kalmayıp, insanlığı yepyeni bir çağda, ortak bir kültür çatısında topluyor.

Wings of Desire‘da Berlin, tarihsel sürekliliğin sembolü olarak şehrin neredeyse her yapısını, kültürel temasta canlı tutan bir varlıktır. Sinematografi, derin ve öz anlatıyla seyirciyi tarihi bir yolculuğa çıkarmıştır.


Kaynakça

MÁRQUEZ-BALLESTEROS, Mª JOSÉ, JAVIER BONED PURKISS, and ALBERTO E. GARCÍA-MORENO. “MAPPING WINGS OF DESIRE: BERLIN AND THE CITY OF FORGOTTEN PLACES.”

Helmetag, Charles H. “… Of Men and of Angels”: Literary Allusions in Wim Wenders’s” Wings of Desire.” Literature/Film Quarterly 18.4 (1990): 251.

Van Slyck, Phyllis. “Charting an Ethics of Desire in The Wings of the Dove.” Criticism 47.3 (2005): 301-323.

Caldwell, David, and Paul W. Rea. “Handke’s and Wenders’s Wings of Desire: Transcending Postmodernism.” German Quarterly (1991): 46-54.

Öne Çıkan Görsel: wallpapercave

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Asch’in Uyum Deneyi: Göz Göre Göre Yanlışı Seçer miydin?

Solomon Asch'in uyum deneyi, bireylerin grup karşısında özgür düşünebilme yeteneğini sorgulayarak sosyal baskının gücünü gözler önüne sermektedir.

Oidipus Sendromu ile Psikoseksüel Bir Yolculuk: Kader mi Arzu mu?

Oidipus sendromu, yasak arzular ile kimlik oluşumu arasındaki ilişkiyi Freud’dan Lacan’a uzanan bilinçdışı bir yolculukla açıklar.

Single White Female(1992) Film İncelemesi: Kadın Kimliği ve Psikolojik Gerilim

Schroeder'in filmi; kadın kimliğinin inşası, ideal benlik, aitlik kavramı, bastırılmış duygulaların saldırganlığı ve en sonunda gölgeyle yüzleşme gibi temalar üzerinden ilerleyen çarpıcı bir psikolojik portre sunar.

İstanbul Mimarisi: Frej Apartmanı

Art Nouveau mimarisi, zengin tarihi ve trajik hikayesiyle Pera’nın çok kültürlü dokusunu yansıtan ve yaşatan Frej Apartmanı’nı keşfe çıkıyoruz.

Kültürlerden Esintiler: Peru’nun Dokuma Mirası

And Dağları’nın etekleri Peru’da sürdürülen dokumacılık geleneği ve yıllar içinde gelişimi.

Kültürlerden Esintiler: Hindistan’dan Sari Kültürü

Sari, geçmişten günümüze Hint kadınların kimliğini, zevkini ve zarafetini tek bir kumaşta buluşturan kültürün canlı bir temsilidir.

Sosyal Medyada Cinsiyetçi Stereotiplerin Yayılması: Paylaştıkça Büyüyen Kalıplar

Sosyal medya, cinsiyetçi kalıpları yaygınlaştırıyor; kullanıcılar bu normları sorgulamak yerine yeniden üretiyor.

Bitki Yetiştirmek, Mekânı Canlandırmaktan Fazlası mıdır?

Bitki yetiştirmek; estetik bir eylemden öte, politik, etik ve varoluşsal anlamlar taşıyabilir.

Ostrogot Krallığı: Roma Kartalı’nın Küllerinden Doğan İtalya

Hunların gölgesinden çıkarak Roma tahtına oturdular… Ostrogotların yükseliş ve düşüş hikayesini birlikte keşfedelim.

The Notebook Hangi Albümle Eşleşir?

Romantik filmlerin kilometre taşlarından The Notebook ve Jeff Buckley'den Grace albümünü ortak noktada buluşturuyoruz.

Editor Picks