Sanat kesin bir yol olmamalı. Alakasızlığı imkansız olan bir şeyle, alakalı olma konusunda endişelenmek faydasızdır.
– Willem de Kooning
Hollanda’nın Rotterdam kentinde dünyaya gelen soyut dışavurumcu ressam Willem de Kooning (24 Nisan 1904 – 19 Mart 1997), her zaman yenilikçi ve değişimi bir parçası olarak gördüğü sanatıyla zamanının New York ekolünün ilgi gören sanatçılarından biriydi.
Erken yaşlardan itibaren sanata ilgi duyan Kooning, on iki yaşındayken bir tasarım firmasında çıraklık yapmaya başladı. De Kooning 1916 yılında okuldan ayrıldı ve ticari sanatçılardan oluşan bir şirkette işe başladı. Aynı sene bir reklam şirketinde levha boyayarak, vitrin dekorları yaparak geçimini sürdürüyordu. Bu süreçte 1924 yılına kadar Rotterdam Sanat Akademisi‘nde sanat eğitimi de aldı.
1945’lerden sonra de Kooning, içerisinde Jackson Pollock, Arshile Gorky, Mark Rothko, Joan Mitchell, Franz Kline ve Lee Krasner gibi birçok önde gelen sanatçının bulunduğu soyut dışavurumculuk, aksiyon resmi veya basitçe New York Okulu olarak da adlandırılan akım kapsamında ilk eserlerini üretmeye başladı.
İçinde bulunduğu ekolde Jackson Pollock, New York Avangardının yaşayan yüzüydü, Willem de Kooning ise akranları tarafından bile lider olarak kabul ediliyor ve “sanatçıların sanatçısı” olarak tanınıyordu. Pollock ile Kooning’in New York hayranlığı ve tarzları ne kadar birbirlerine benzetilse de ikili birbirlerinden çok farklı yaşamlar sürüyor, çok farklı işler üretiyordu.
De Kooning, henüz 22 yaşındayken Hollanda’da yalnızca ressamlıkla hayatını kazanamayacağını anladı ve Amerika yolculuğuna başladı. O zamanlarda tek amacı bu değildi, birçok genç gibi o da Amerikan rüyasını deneyimlemek istiyordu. Burada bir süre duvar ressamlığı yaptıktan sonra Manhattan’da kendine bir stüdyo kurdu. 1929 yılında Manhattan’da Stuart Davis gibi modernist sanatçılardan bazıları ile tanıştı. De Stijl (De Stijl,1920’lerde tasarım, mimarlık ve sanat alanlarında etkili olan ilk önemli modern sanat hareketlerinden biridir.) grubunun çalışmalarıyla ilgilendi. De Kooning artık New York sanat dünyasına adımını atmıştı.
Ekim 1935’te, WPA (Works Progress Administration) kapsamındaki sanat projesi için çalışan ve Excavation (1950) eseriyle Chicago Sanat Enstitüsü’nden Logan Sanat Madalyasını kazanan de Kooning, 1937 temmuzuna kadar bu programda çalışmaya devam etti ve ilk büyük satışlarından birini yaptı. Bu yıllarda tamamen resme yoğunlaşan sanatçının ABD hükümetinin finanse etmiş olduğu Federal Sanat Projesi’nde (WPA) çalışmış olması ve Clement Greenberg gibi eleştirmenlerden destek alıyor olması ona tüm enerjisini resim ve desen yapmaya harcaması için bir imkan tanımıştı. Fakat Willem de Kooning, yabancı uyruklu olduğu için görevini bırakmak zorunda kaldı ve Büyük Buhran yıllarında, iki sene boyunca geçinebilmek amacıyla tekrar ticari çalışmalarına döndü.

De Kooning ileride kadın ağırlıklı çalışmalarına ağırlık verecek olsa da başlarda erkek figürler resmediyordu.


Zaman geçtikçe ressamın çalışmaları gitgide ustalaşıyordu ve soyut sanatın biçimlerini, kendi sanatını çağdaşları arasında öne çıkartacak şekilde kullanıyordu. Bu durum, sanat dünyasında yankı ve hayranlık uyandırdı.

Özel hayatında de Kooning, Elaine Marie Fried ile 1938 yılında tanıştı ve çift 1943 yılında evlendi. Elaine de tanınan bir sanatçıydı. Soyut Dışavurumcu ve Figüratif Ekspresyonist eserler üretiyordu. Dönemin sanatı üzerine kapsamlı yazılar yazan Elaine aynı zamanda Art News dergisinin editör yardımcısıydı.
Willem de Kooning’in Kadınları
De Kooning’in “kadın serisi” sanatçının utancını, nefretini, sevgisini ve geçmişini aynı zamanda psikolojik ögelerini barındıran agresif bir biçimde boyanmış figürlü çalışmalardır. Bu eserler sanat dünyasını şoka uğratmış hatta bazı eleştirmenlerin onun sanatına olan ilgisini kaybetmesine neden olmuştur.
Sanatçının resimlerinde izleyicisine sunmuş olduğu imajlar, bir portreden çok tipleme ya da ikonlardır.
De Kooning’in “Kadın I” adlı resminde çalıştığı gibi fırça darbelerinin dışavurumsal etkilerini vurgulaması dikkat çekmişti. Bu durum bazıları tarafından soyutlamaya bir ihanet olarak algılanıyordu.

“Kadın I”, Kooning’in 1950-1955 yılları arasında çalıştığı vahşi görünümlü ve her bir resmi hızlı fırça darbeleriyle ürettiği altı resminden biridir. New York Sanat Müzesi, de Kooning’in üslup değiştirmesini bir ilerleme olarak kabul etti ve bu eserini 1953 yılında satın aldı.


Sanatçının Woman III tablosu, 2006 yılında 137.5 milyon dolara satılarak dünyanın en pahalı tablolarından biri olmuştur.

De Kooning’in resimlerindeki kadın figürlerinin ilham kaynağına bakıldığında sanatçının Paleolitik Çağ ve Antik Sümer hayranlığı göze çarpıyor. Kadın resimlerini oluşturmadan önce Kooning’in, Metropolitan Müzesi’nde Sümer figürlerini incelediği biliniyor. Antik kaynaklar, sanatçının çalışmalarındaki ikonlara model olmaktadır, ancak de Kooning’in eserlerindeki anti-estetik hal, tüm kadın serisinin ortak bir noktası haline gelmiştir ve antik çağdaki eserlerin tam tersi bir ideolojidedir.


De Kooning, 1940’lı yılların sonunda cila, mürekkep aynı zamanda baskı yöntemlerini kullanarak deneysel seriler üretti. Ve bu eserler soyut sanatın baskı resminde önde gelen örnekler haline geldi. De Kooning, 1948’de siyah-beyazdan oluşan sergisini New York’ta açmış ve New York sanat dünyasını artık etkisi altına almıştır. Kooning’in fırça kullanmadaki ustalığı ve yeni yöntem arayışları onun bu yola çıkış amacını gerçekleştirmesine, Yeni Amerikan resminin öncüsü kabul edilmesine katkı sağlamıştır.
De Kooning’in araştırmacı ruhu hiçbir zaman yerinde saymadı. İtalya’ya yaptığı bir yolculuktan sonra kilden ve bronzdan heykeller üretmeye başladı, farklı akımları denedi ve harmanladı, Matisse, Paul Klee ve Picasso‘yu izledi, araştırdı, karşı çıktı. ”Aynı kalmak için değişmek zorundasın” mottosuyla ilerleyen sanatçı, çağdaşlarının çoğu ‘imza’ niteliğinde işlerini üretirken o tam tersine böyle bir kısıtlamadan kaçtı ve 1950’lerin sonlarında manzara resimlerine ilgi duymaya, bir dizi soyut pastoral peyzajlar çalışmaya başladı.


De Kooning’in bu döneme ait resimlerinde kalın fırça darbeleriyle, Vincent Van Gogh‘un metodolojilerini ve dışavurumculuğunu açıkça gözlemleyebiliriz.
Kendine meydan okuyan, yeni stilleri ve yöntemleri keşfetmekten asla vazgeçmeyen sanatçıya alzheimer teşhisi kondu fakat sanatçı 1990’lara kadar tarzını geliştirmekten geri durmadı. Çalışmaya ömrünün son yıllarına kadar devam etti.

De Kooning 19 Mart 1997’de ABD’de hayatını kaybetti.
“Eğer kollarımı kalan öbür tarafıma uzatırsam parmaklarımın nerede olduğunu merak ederim, işte bu benim bir ressam olarak ihtiyacım olan tek mesafedir.”
Willem de Kooning
Sanatçının Diğer Eserleri





Kaynak
dekooning.org/the-artist/biography