Batı Yakasının Hikayesi, William Shakespeare‘in Romeo ve Juliet‘inden esinlenerek, Arthur Laurents tarafından yazılmış ve Broadway‘de sahne almış bir müzikaldir.
Orijinal adı West Side Story, usta yönetmen Steven Spielberg‘in son filmi olmakla beraber, aynı zamanda bir remake (yeniden çevrim) olma özelliğini taşıyor. İlk filme uyarlandığı tarihse 1961‘dir. West Side Story pek çok ülkede sahneye uyarlanmış bir eser. Çoğu seyircinin de bir şekilde sahnede ya da beyazperdede izleme şansı bulduğu bir yapım. Yılların eskitemediği Spielberg’in ilk müzikal denemesi aynı zamanda.
Geçen 60 yıldan sonra 2021’de tekrardan filme uyarlanarak bu yılın Oscar adayları arasında yerini aldı. En iyi film, en iyi görüntü yönetimi, en iyi yardımcı kadın oyuncu, kostüm tasarımı, yapım tasarımı, en iyi ses ve en iyi yönetmen dahil toplamda 7 dalda Oscar adaylığı mevcut. En iyi yardımcı kadın oyuncu kategorisinde kazanma şansı en yüksek olan film diyebiliriz.
Çok sevilen bu eserin, Spielberg’in son uyarlaması olan hali de seyirciyi beğenenler ve beğenmeyenler olarak ikiye böldü.
Kostümleri, mizanseni ve prodüksiyonuyla dikkat çeken film; unutulmaz şarkıları, başarılı dansları ve izleyicide duygusal etki bırakan diyaloglarıyla güzel bir film olsa da başrollerin zayıflığı ve uyumsuz kimyası nedeniyle yeterince iyi diyeceğimiz bir uyarlama olarak kalbimizde yer etmiyor.
Başrollerinde Ansel Elgort ve Rachel Zegler‘ın olduğu filmde, yardımcı rollerde onlara Ariana DeBose, Mike Faist ve David Alvarez eşlik etmiş. Gerçi kim kime eşlik etmiş filmi izledikten sonra bir kez daha düşünülebilir.
Filmin konusuna gelirsek; birbirine düşman iki sokak çetesinin üyeleri arasında yaşanan sürtüşmeler, atışmalar, kavgaların yanı sıra yaşadıkları aşklar, zorluklar anlatılıyor. Romeo ve Juliet eserinde yaşanan Montague ve Capulet ailelerinin düşmanlıkları ve bu düşmanlığa rağmen filizlenen büyük aşktan beslenerek ortaya çıkan West Side Story, müzikal seviyorsanız oldukça seveceğiniz bir film olacaktır. Seyircide Romeo ve Juliet’in aşkları kadar etki bırakmasa da kavuşamayan ve sonsuzluğa uğurlanan aşk hikayelerinden biri daha diyerek izleyebilirsiniz.
Leonard Bernstein‘in unutulmaz müzikleriyle hikayeye 60 yıl öncekinden çok farklı sorumluluklar ve güncel sosyal sorunlar eklenmiş. Filmdeki temel unsur olan ırkçılık, daha ziyade sınıfsal farklılıklara bağlanmış. Elbette aralarındaki sınıfsal farklılıklar dönüp dolaşıp yine renklere, ırklara geliyor; ama yine de yönetmen bunu sınıfsal farklılığa vurgu yaparak temellendirmiş. Bu da aslında filmi doğru okumakla alakalı. Dikkatsizlikle hikayenin sadece ırklar arası olduğu fikrine takılıp kalınabilir. Bu ince detaylandırma filmin usta bir elden çıkmasının avantajı sayılabilir.
Yönetmenin ustalığını konuşturduğu kamera hareketlerinden etkilenmemek mümkün değil. Buna bir de geniş renk paleti eklenince ortaya nefis bir prodüksiyon tasarımı çıkmış. Bu da Oscar’da bu kategori için öne çıkan isimlerden biri olmasına yetiyor. Spielberg, bir müzikalde olması gereken bütün görkemi seyirciye filmin içinde sunmuş. Tabii teknolojinin 60 yıl önceye göre çok daha ileride olduğunu düşünürsek, tüm bunların filmin görseli ve tekniği için normal sayılacak şeyler olduğunu söyleyebiliriz.
Hikayede bir de erkek gibi görünen, ama aslında transgender olan Anybodys karakteri mevcut. Eski filmde göremeyeceğimiz bir yenilik diyebiliriz bu karakter için. Hikayeye yeni dokunuşlar eklenmiş. Görünürlük açısından iyi bir şey bu. Eskiyi cilalamak fikri bazı konularda o kadar da kötü bir fikir olmayabiliyor.
Eski hikaye, yeni bakış açıları ile geliştirilmiş. Zaten yönetmenin eskiye göz kırpan bir uyarlama çekmesini tercih ederiz. Neticede karşımızdaki yılların eskitemediği isim Steven Spielberg… Filmde illaki kendine ait dokunuşlarını hissedecektik.
Kime sorsak çektiği filmlerle ilgili yaşadığı bir anısını anlatacaktır. Oscar Ödül Töreni’nden kaç adet ödülle dönecekler bilinmez, ama Spielberg’in sinemaya kattıkları ayakta alkışlanacak kadar önemli.
West Side Story‘e Oscar yarışında başarılar diliyoruz.