“İster beğenelim ister beğenmeyelim, zaman geçiyor.”
Filmlerinde zamanı, aşkı ve insan ruhunun kırılganlığını ustalıkla işleyen bir yönetmen John Crowley, şimdi de We Live in Time filmiyle aşkın değişimine ve insan ilişkilerinin derinliğine değiniyor. Başrollerinde Florence Pugh ile Andrew Garfield‘ın yer aldığı filmde, anılar ve anların değerini gösteren melankolik ama bir yandan da umut dolu bir ilerleyiş görülüyor. Hayatın değişkenliği içerisinde birbirine bağlanan iki insanın aşkı, zamanın eşiklerine ulaşıyor. Peki, aşk sonsuz mudur yoksa zamanın içinde mi kaybolur?
Ülkemizde 18 Ekim 2024’te vizyona giren filmi sinemada izleme şansı buldum. Film, insanı her geçen günün birbirinden apayrı değere sahip olduğu düşüncesiyle baş başa bırakıyor. Geçmiş ile geleceğin iç içe geçtiği filmde, karakterler yaşadıkları anların yanı sıra bir de geçmişlerinin gölgesiyle karşı karşıya geliyor. Karakterlerin birbirine olan bağlılığı, verdikleri mücadeleler ve zamanın onları sürüklediği yerlere bakacağız. Hepimiz bir yerlere sürükleniyoruz. Neden oradayız ve bu an bize neler hissettiriyor? Anın içinden, derinliklerden bir incelemeye başlıyorum.
Büyük Hayat Soruları: “We Live in Time” Bize Ne Anlatıyor?

Almut (Florence Pugh), ne istediğini bilen, çalışkan ve bağımsız bir kadındır. Tobias (Andrew Garfield) ise kendini keşfetmeye çalışan, hayatı akışına bırakan biridir. İkilinin karşılaşmaları hiç beklenmedik bir olay sonucu olur. Almut ve Tobias, ilişkilerinin başında, her anı derin bir tutkuluyla sarmalanmış bir aşk yaşar. Romantik tatiller, sıradan görünen ama özel anlarla dolu bir hayat sürerler. Zaman ilerledikçe hayatın gerçekleriyle yüzleşmeye başlarlar. Kariyer değişimleri, kişisel travmalar ve aile baskıları gibi problemlerle baş etmeye çalışırlarken birbirlerine sıkıca tutunurlar.
We Live in Time, bir ilişkideki inişler çıkışlar, hayatın beklenmedik kırılma noktaları ve ölümün kaçınılmazlığı gibi temaları işler. Özellikle filmin ikinci yarısında, Almut’un ciddi bir hastalığa yakalandığının öğrenilmesiyle tüm seçimlerin seyri değişir. Tobias, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını fark eder. İkilinin arasındaki dinamik, aşkın ve bağlılığın erişebileceği o uç noktayı gösteriyor.
Filmin atmosferine kapılmak istersen, müzik listesi seni içine çekecek.
Sadece mutlu anlarla örülmeyen We Live in Time, hayatın kaçınılmaz acılarını, kayıplarını ve en zor anlarını da derin bir gerçeklikle içine katıyor. Sevdiğimiz insanlarla gerçekten ne kadar bağ kuruyoruz? Zamanın geçiciliğini anlatan filmde, böylesine hızlı akan anların içinden bizde kalanlarla beraber, hatıraların narinliğini fark eder ve bir anın sonsuzluğu ile bir ömrün kısalığı arasındaki ince çizgide yürürüz.
Zamanın Geçiciliği: Filmde Anılar ve Unutulmaz Anlar

“Seni gördüm. O… geçen hafta, restoranın önünden geçiyordum. Ve bana şu iki şeyi fark ettirdi. Birincisi, sana hâlâ çok kızgındım. Çünkü her ne kadar biraz duyarsız olsam da bana karşı kaba davrandın. Ve bu da, evet çok canımı acıttı. Ve ikinci şey, yanlış şeye odaklandığım için ben suçluydum. Tam karşımdaki sana bakmak yerine, ileriye bakıyordum.”
We Live in Time, izleyiciyi küçük anların içinden daha fazlasına çekebiliyor. Bana da filmi izlerken her detayın, her bakışın ve her sessizliğin aslında bir hayatın kırılma noktasına dönüştüğünü, unutulmaz anların aslında sadece bir nefes uzaklıkta olduğunu fark ettirdi. Zamanın yavaşladığı ve duyguların derinleştiği anlar, hem kaybolmuş hem de sonsuza dek kalan izler bırakıyor.
Buzun Yansımasında Aşk: Almut ve Zamanın Duygusal Patinajı

“Daha sonrasında, o olmadan paten kaymak hiç keyifli değildi.
Yani, öylece bıraktın mı?
Sanırım bana onu hatırlattı.”
Tobias ve Almut, aileleriyle beraber bir akşam yemeği yerken Almut’un onca zaman boyunca Tobias’tan sakladığı bir şey ortaya çıkar. Meğerse Almut, yaklaşık on beş yıl önce artistik buz pateni yapıyormuş. Yarışmalara da katılmış ve gerçekten iyiymiş. Babasının desteğiyle başladığı bu sporu, onun artık yanında olmadığı zamanlarda bırakmak zorunda kalmış.
Filmin sonlarında Tobias, Almut’a bir sürpriz yapıyor. İkili, çocukları ile birlikte buz pateni yapıyorlar. Almut, geçmişinin yankılarıyla pistte süzülüyor. Almut’un gözlerinden, o anın içinde kendini ne kadar mutlu, huzurlu ve yeniden keşfetmiş olduğunu görmek; adeta zamanın durduğu ve yalnızca o anın var olduğu bir dünyaya adım atmış gibi bir etki yaratıyor.
Sahnede bir köşede Almut’un bir köşede de Tobias ve kızlarının oluşu, saniyeler geçtikçe birbirlerine daha da uzaklaşması beni etkiledi. Uzaklaşmalarına rağmen aralarındaki o derin yakınlık ve bağlılık son derece etkileyici. Kimse nasıl elveda edeceğini bilmiyor. Deneyene kadar da kolay görünüyor. Hiç kolay olmadığını Almut ve Tobias’ın emeklerinden anlıyoruz.
Bağımsızlık ve Bağlılık Arasındaki Dengede Sıkışmak
“Yani, birinin ölü annesi olmak istemediğim hiç aklına geldi mi? Bu noktada beni hatırlayacağı hiçbir şey olmaması düşüncesi kadar beni korkutan başka bir şey yok. Ve sanki bir yanım onun benim pes etmediğimi bilmesini istiyor. Ve belki de bir gün geriye dönüp baktığında tüm bu Tanrı’nın unuttuğu bölüme dönüp bakıp şöyle düşünse ne güzel olurdu değil mi? ‘Vay canına bu benim annem mi?'”
Almut’un hastalığının ortaya çıkması, filmin seyrini değiştiriyor. Bu noktadan sonra ikisine de önceden sıradan görünen anlar, artık paha biçilmez gelmeye başlıyor. Ancak Almut, kendisini sınırlanmış bir yerde sıkışmış hissettiği için korkularıyla karşı karşıya kalıyor.
Almut, hastalığına rağmen aşçılığa devam ederek bir yarışmaya katılmak istiyor, çünkü dünyada bir iz bırakmak, bir şeyler yaratmak ve ardında anlamlı bir miras bırakmak istiyor; sadece kaybolup gitmek değil. Almut’un zamana ve en çok da bağlılıklarına karşı verdiği mücadele bu noktada daha çok görülüyor. Yarışmada ilerleme şansı varken ailesinin yanına giderek yarışmadan ayrılmasıyla da başardığını hissettiğini anlıyoruz. Almut, o an zamanını ailesiyle geçirmeyi seçiyor. Ve bu sahne şunu düşündürüyor:
Eğer hayatlarımızda alternatif bir seçim hakkımız olsaydı ne olurdu?
Yaşarken Unuttuğumuz Şeyler: Gün Doğumunu Yakalamak

Bizlere bulunduğumuz her ana daha farklı bakmayı gösteren bir film. Bize sıradan gelen anlara bile We Live in Time filminden sonra eskisi gibi bakamayacağız. Çünkü aslında sıradan olan anlar yok ve bunu unutuyoruz. Yaşamın tam ortasında, aşkın ve tutkunun en güçlü anlarından, acıların ve zorlukların en derin izler bıraktığı noktalara kadar, ikilinin her duygusuna eşlik ediyoruz.
Filmin başlarında Almut’un Tobias’a bir yumurtayı kırmanın en iyi yolunu göstermesi, basit ama aralarındaki hikâyenin temellerini atan anlamlı bir an oluyor. Filmin sonlarında ise Tobias’ın öğrendiği yumurta kırma yolunu kızına göstermesiyle de görüyoruz ki bazı anlar sadece yaşanıp geçmez ve zamana meydan okuyarak sonsuzluğa karışır. Bu da o anlardan birisi oluyor. Bir anı yaşarken, onu sonsuza kadar hatırlayacağımızı nasıl bilebiliriz?
Belki de bir anın içindeyken yaşadıklarımıza pek değer biçmiyoruz. Nasıl olsa tekrarlanacakmış gibi geliyor. Oysa tekrarının mümkün olmadığını fark ettiğimizde o an yaptığımız ne varsa daha farklı bir boyut kazanıyor. Zamanın, sevdiklerimizin, olduğumuz yerin, soluduğumuz havanın ve baktığımız her şeyin geçici olduğunu bilmek, onları daha anlamlı kılıyor. Tekrardan geriye saramayacağız, bir anda kalamayacağız; çünkü bu, hep ilerleyen bir hayat.
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:



Filmi izlediğimde çok farklı hissetmiştim. Umuda dair çok güzel bir havası vardı. Bu yazıyı okurken tekrardan filmi izlemiş gibi oldummmm tek kelimeyle harika bir yazı ellerine sağlık muhteşem.
-adeta zamanın durduğu ve yalnızca o anın var olduğu bir dünyaya adım atmış gibi bir etki yaratıyor.
Çok güzel bu kısım
Filmi izlediğimde çok farklı hissetmiştim. Umuda dair çok güzel bir havası vardı. Bu yazıyı okurken tekrardan filmi izlemiş gibi oldummmm tek kelimeyle harika bir yazı ellerine sağlık muhteşem.
Çok güzel bir yazı olmuş. Bu incelemeden sonra filmi kesinlikle izleyeceğim.
Filmi izledikten sonra karşıma çıkan bu yazı ile her şey daha da anlamlaştı. Mükemmel bir inceleme olmuş 👏👏
“bir anın sonsuzluğu ile bir ömrün kısalığı arasındaki ince çizgide yürürüz.”
“..görüyoruz ki bazı anlar sadece yaşanıp geçmez ve zamana meydan okuyarak sonsuzluğa karışır.”
Cok guzel bir yazi…Bu yaziyi okuduktan sonra ,kesinlikle bu filmi seyredecegim!
👌🏻👌🏻
Tek kelimeyle harika 💕
Normalde incelemeleri filmi izledikten sonra okurum ki düşüncelerimi etkilemesin ama bu sefer öncesinde okudum ve filmi izlemek için çok heyecanlıyım müthiş bir yazı olmuş. Emeğine sağlık.