“Elements” üçlemesinin (Fire, Earth) son filmi olan “Water”ın (2005) yönetmeni Deepa Mehta, filmlerinde toplumsal eleştiriler ile lirik anlatımları harmanlar. Film, 1930’ların Hindistan’ındaki kadınların yaşamlarını konu alır. Çocuk yaşta evlilik gibi hassas temaların işlendiği filmde Mehta, diğer filmlerinde olduğu gibi toplumsal cinsiyet rolleri ve kültürel kimlik gibi konulara odaklanmıştır. Mehta’nın yönetmenliği, karakter odaklı anlatımı ve şiirsel sinematografisiyle tanınır. “Water” filmi ise Ganj Nehri kıyısındaki bir dul evinde geçen atmosferi ve baskıcı geleneklerin etkisi altında, umudun sembolü olan sekiz yaşındaki bir çocuğun hayatıyla öne çıkar.
2000 Yıl Öncesinin Manu Kanunları

Film, Hindistan’da Mahatma Gandi’nin şiddetsiz direniş ve bağımsızlık felsefesi meyvelerini verene kadar Hinduizm’in en önemli ve etkili dini-hukuki metinlerinden biri olan Manu Kanunları‘nın geçerliliğini sürdürdüğü 1930’lu yıllarda geçmektedir. Bu kanunlar ülkedeki kast sistemine, kadınların toplum içindeki konumları ve dini konulara vurgu yapmaktadır.
Film Manu Kanunları’ndan bir alıntı ile başlar: “Dul bir kadın, ölümüne kadar sabırlı, nefsine hakim ve temiz olmalıdır. Kocası öldükten sonra kendine hakim olan kadın cennete gider. Ancak, izni olduğu takdirde, kocasının kardeşi ile evlenebilir.” Filmde de görüldüğü gibi ülkede kadınların ikinci bir erkekle evlenmeleri durumunda lanetleneceklerine, erkeklerin ise ikinci bir evlilik yapabileceklerine, dahası evlenecekleri kişilerin çocuk yaşta olma olasılığının yüksek olmasına vurgu yapılmıştır. Yoksul veya eğitim seviyesi düşük olan ülkelerde, aileler evliliği kızlarından kurtulmanın bir yolu olarak görmektedirler. Çocuk yaşta evlilik öyle yaygındır ki bir sosyal baskı unsuru olarak bile görüldüğü gözlenmektedir. Ailelerin kızlarını diğer çocuklardan “geri bırakmamak” için onları evlendirmekte acele ettiklerine dahi şahit olmak mümkündür.
Dul Evine Sürgün: Ne Zamana Kadar Baba?

Hikâyenin başlangıcında babası kızı Chuyia’ya “ne zaman evlendiğini” sorar. Chuyia ise hatırlamadığını söyler. Çünkü bu soru sorulduğunda dahi küçük kız henüz sekiz yaşındadır. Kocası ölen kıza babası, “Sen artık bir dulsun” der. Kız bu cümleye, “Ne zamana kadar baba?” diye yanıt verir. Chuyia’yı saçlarını kazıyarak kadınlar için bir hapishaneyi andıran bir dul evine gönderirler. Filmde kadınlar; toplumsal, kültürel ve ekonomik açıdan hiçbir haklarının bulunmadığı bu evde yaşamaya mecbur bırakılmaktadırlar.
Filmde, kadınların baskı altına alınarak mevcut düzenin devam ettirilmesinde birer “nesne” oluşlarına tanık oluruz. Örneğin; dul evinde sonsuza kadar yaşayacaklarını bile bile kimi zaman kadınların erkeklerin birer parçası olduklarından, düğünlerin güzelliklerinden bahsetmektedirler. Yine aynı kadınlar çok küçük yaşlarda olduklarından evlendikleri zamanı bile hatırlayamamaktadırlar. Çoğu okuma yazma bile bilmeyen bu kadınlar kendilerine yapılan dini baskılara kayıtsız şartsız inanmak zorunda bırakılmışlardır. Kendilerine neden bu kadar inançlı oldukları sorulduğunda net bir cevap vermekte zorlanmaktadırlar.
Kalyani ve Narayan’ın Hikâyesi

Filmde erkeklerin dullar evine girmesi, dul kadınların erkeklerle iletişim kurması yasaktır. Ama Kalyani (Lisa Ray) ve Narayan (John İbrahim) için durum farklıdır. Onlar evlenmeye karar verirler. Kalyani’nin dul evinde yaşadıkları, diğer kadınlarından biraz daha acımasızdır. O, evin geçimini sağlayabilmenin bir yolu olarak para karşılığı erkeklerle birlikte olması için belirli günlerde şehrin öbür kıyısına gönderilmektedir. Bu günlerin birinde Kalyani’nin, Narayan’ın babası ile de birlikte olması aralarında ilişkiyi zorlaştırmıştır. Filmde; Kalyani, dul evinde kendisine yaşatılanların sorumluluğunu üstüne alarak Narayan ile olan ilişkisine ve daha sonra da hayatına son verir.
Umut Veren Son mu?

Filmde yalnızca bir hikâye anlatılmadığını görmek mümkündür. Kamera açıları, hareketleri, ışık, renk, kompozisyon ve sesler bilinçli olarak kullanılmıştır. Örneğin, Ganj Nehri’nin yavaş akışı, loş ışıklandırılmış sahneler, uzun ve durağan kamera çekimleri, karakterlerin umutsuzluğunu ve acılarını hissettirmektedir. Dul kadınların yaşadığı basit ve yıpranmış bir evin merkeze alındığı filmde, kadınların beyaz sarileri, onların toplumdaki yerlerini ve onlara dayatılan kuralları sembolize etmektedir. Diğer yandan nehir kıyısındaki görüntüler ve ritüeller, çifte standartlar nedeniyle insanın içinde öfke uyandıracak bir boyuta gelir. Filmde, sekiz yaşındaki ana karakter de bu ritüellerden sıkıldığını ifade ederek izleyiciyi filme çekebilmiştir.
Diğer insanların ahlaki açıdan bir değerlendirme ölçüsü olarak kabul edildiği toplulukçu kültürler, günümüzde araştırma konusu olmaya devam etmektedir. Bu konunun farklı boyutları ile ele alınması gerekmektedir. Water filminde Chuyia, erkeklerle para karşılığı cinsel ilişkiye girme zorunluluğundan Gandi ile birlikte trene binerek kurtulur. Ancak geri kalan kadınların hayat şartları hâlen endişe konusu olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
Kaynakça
IMDb “Water”. Erişim Tarihi: 14.05.2025. Web.
Öne çıkan görsel: MUBI


