Watcher, 2022 Haziran ayında vizyona girmiş bir Dram/Gerilim filmidir. Yönetmeni Chloe Okuno’dur. Başrolde, Julia rolünde Maika Monroe vardır. Francis rolünde Karl Glusman ve İrina rolünde Madalina Anea oynamaktadır. IMDb puanı 6.3 olan filmin süresi 1 saat 31 dakikadır.
Ana karakterimiz Julia, oyunculuğu bırakmış bir aktristir. Kocası Francis’in daha iyi bir iş fırsatı bulması ile Amerika’dan Bükreş’e taşınırlar. Francis’in annesi Rumen olduğu için kendisi Rumence bilmektedir. Gündüzleri çalıştığı için de Julia tek başına evde kalır. Yalnız geçirdiği bu sürede karşı binada yaşayan birinin onu pencereden izlediğini fark eder.
Mutlu çiftimizin yeni taşındıkları Bükreş’te kadınları vahşice öldüren ‘Örümcek’ lakabında bir seri katil dolaşmaktadır. Seri katilin son kurbanı ise Julia ve Francis ile aynı mahallede yaşayan bir kadındır. Artık sadece karşı binanın penceresinden izlendiğini düşünmeyen Julia; sokakta, sinemada ve süpermarkette bile takip edildiğine inanır. İzleyici buraya kadar filmin klasik bir sapık takipçi filmi olduğunu düşünmektedir. Filmin atmosferi ve Julia’nın yaşadıkları düşünülürse, bunun normal olduğunu söyleyebiliriz.
Julia’yı gerçekten takip eden bir sapık var mı, Julia paranoyak mı, Julia doğruyu mu söylüyor? soruları, film boyunca izleyicinin aklını kurcalayan sorulardan birkaçıdır. Hikaye, Julia’nın etrafında dönse de izleyiciyi ara ara yan komşu İrina’nın hikayesine de dahil ediyor. İkili arasında gelişen arkadaşlığı ve bu arkadaşlığın filmin sonuna etkisini görüyoruz.
Psikolojik – Gerilim şeklinde ilerleyen filmde gerilim ögeleri psikolojik ögelerden daha ağır basıyor. Takip edilmenin paranoyası iyi yansıtılamamış fakat, kullanılan mekanlar ve müzikler ile birlikte izleyicinin bunu fark etmesi zorlaştırılmış. Metro, sinema, süpermarket, köhne bir bina, sinirli şekilde yabancı bir dili konuşan yerel insanlar gerilimi arttıran mekan ve karakter seçimleri. Bu mekanların ve insanların üstüne bir de birisi sizi takip ediyorsa gerilimin hissedilmemesi imkansız.
Filmin, genel olarak yavaş ilerlediğini söyleyebiliriz. Heyecan, aksiyon veya hareketlilik olduğu anda tekrardan sakinliğine geri dönüyor. Duygularınızın sürekli kitlendiğini hissediyorsunuz.
Duygulardan ilerleyecek olursak, filmin ana karakteri olan Julia’nın tüm bu süre boyunca bize aktardığı duygular çok kısıtlı. Paranoyak, kaygılı, endişeli veya korkmuş bir karakter olması gerekirken izleyiciye aşırı sakin bir karakter olarak yansıtılmış. Maika Monroe’nun ses tonu film boyunca aynı kalıyor, yüz ifadesi ise hiç değişmiyor. Bu yüzden duyguların çok iyi portre edilemediğini görüyoruz.
Julia’nın filmin sonundaki sahnede kullandığı tabanca, katilin Julia’yı boğmaya çalıştığı market poşeti, İrina’nın çığlığının ince bina duvarından duyuluşu, Julia’nın dinlediği Rumence dersi kaydında sinema bileti almanın Rumencesi ve sinemaya kadar takip edilişi gibi ögeler filmde bu sahnelerden hemen önce izleyiciye gösterilmektedir. Foreshadowing (önceden haber verme) tekniğinin normalden fazla kullanıldığını görüyoruz. Senaristler büyük ihtimalle her şeyi mantığa oturtmaya çalışmışlar fakat, tahmin edilebilirliğin artmasından dolayı seyir keyfi bir hayli düşmüş.
Film, Bükreş’te çekildiği için Rumence’yi çok rahat bir şekilde duyuyoruz. Basit Amerikan filmlerindeki gibi Bükreş’te geçiyor, ama herkesin İngilizce konuştuğu bir film değil. Sinemada takdir edilen özelliklerden bir tanesi denilebilir.
Aynı zamanda Bükreş sokaklarında, müzelerinde ve kafelerinde gezmek seyirciyi ekranda tutuyor. Filmin en büyüleyici kısmı renkler ve renklerin kullanılma yöntemiydi. Değinmeden geçmek haksızlık olacaktır. Julia’nın, Bükreş’in Doğu Avrupa ve Balkan esintili sokaklarına ait olmadığı renklerle sürekli vurgulanmış. Kendisinin bir Amerikalı, turist olduğu ve şehirle uyumlu olmadığı düpedüz ortada. Bunun en başarılı örneği, her şeyin soğuk tonlarda olduğu arka plana sahip sokakta elinde canlı renkteki çiçek buketiyle gezmesiydi.
İyi Seyirler!




