Son üç yılın “en yaşanılabilir şehri” şehri seçilen Viyana‘yı keşfe çıkmak ister misin? Barok mimarisinin hakim olduğu saraylar ve bahçeleriyle, dünyaca ünlü sanat eserlerine ev sahipliği yapan müzeleri ve eşsiz tatlı mutfağıyla Viyana, bir film sahnesi için oldukça ideal bir sinematografik arka plan sunuyor. Viyana’nın bu büyüleyici atmosferini beyazperdeye taşıyan başarılı yapımları sizler için derledik.
1. Before Sunrise (1995)

90’lı yılların kült filmlerinden olan Before Sunrise, Paris’e giden bir trende yolları kesişen iki yabancının gün doğana kadar Viyana şehrinde geçirdikleri zamanı anlatıyor. Film boyunca Viyana sokaklarını karakterlerle arşınlarken onların birbirlerini tanımalarına, yaşama ve ilişkilere bakış açılarına şahit oluyoruz. Arka fonda Viyana’nın hayat dolu ara sokakları, modern kafeleri, plak dükkânları ve etkileyici şehir manzaralarını deneyimliyoruz. Viyana kentinin büyüsüyle iki yabancının yirmi dört saatlik bir sürede kurdukları bağı izlerken aynı zamanda seyirciyi gerçeklikten uzaklaştıran bir peri masalına dönüşmüyor. Hikâyenin özgünlüğü ve Julia Delpy ve Ethan Hawke’ın göz kamaştırıcı uyumu, günümüzün hala çok sevilen filmlerinden biri olmasını açıklar nitelikte.
2. The Third Man (1949)

İngiliz yapımı The Third Man filmi İkinci Dünya Savaşı sonrası Viyana’da geçiyor. Yönetmenliğini Carol Reed’in üstlendiği bu siyah beyaz yapım savaş sonrası galip devletler tarafından bölünmüş bir Viyana’yı gözler önüne seriyor. Savaşın bitişinden kısa bir süre sonra çekilen film, dönemin kasvet ve melankolisini yansıtmakta çok başarılı bir rol oynuyor. Arkadaşının daveti üzerine Amerika’dan Viyana’ya gelen bir kovboy roman yazarı Holly Martins’in hikâyesini izliyoruz. Holly Martins, şehre gelir gelmez onu davet eden arkadaşının trafik kazası sonucu öldüğü haberini alır. Arkadaşının cenazesinin ardından bazı şüpheler beslemeye başlayan Martins, bu gizemin peşinden Viyana’nın karanlık derinliklerine sürüklenir.
3.Woman in Gold (2015)

Gerçek olaylardan esinlenen film, Avusturya sanat tarihinin en öne çıkan isimlerinden olan Gustav Klimt’in tablolarından birinin teyzesine ait olduğunu iddia eden ve tablonun haklarını almak için hukuki bir savaş başlatan bir Yahudi kadının hikâyesini anlatıyor. Nazi istilasında teyzesinin elinden alınan ve Avusturya hükümetine ait olan oldukça değerli tablonun hikayesine şahitlik ediyoruz. Başrollerini Hellen Mirren ve Ryan Reynolds’ın paylaştığı bu yapım, Avusturya’nın karanlık geçmişini gün yüzüne çıkarmaktan korkmayan Maria Altmann’ın verdiği gerçek mücadeleyi beyazperdeye taşıyor.
4. The Piano Teacher (2001)

Seyirciyi rahatsız etmekten zevk almasıyla bilinen Michael Haneke’nin yönettiği bu film, Erika adındaki Viyana Müzik Konservatuvarı’nda piyano dersleri veren orta yaşlı kadının cinsel kimlik arayışını bizlere sunuyor. Annesiyle olan sorunlu ilişkisinin, insanlarla kurduğu duygusal bağı nasıl şekillendirdiğini ve cinsel takıntılarını oluşturduğunu gözlemliyoruz. Öğrencilerinden birinin kendisine ilgi duymasıyla Erika, bastırılırmış benliği ve arzularıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Yönetmen, öğretmen-öğrenci ilişkisine ve Viyana müzik dünyasına soğuk ve hastalıklı bir bakış sunarken arka fonda bolca Schubert besteleri duyacaksınız.
5. Museum Hours (2012)

Anna , kuzeninin hastalığı sebebiyle Montreal’den Viyana’ya gelmek zorunda kalır. Johann ise Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde çalışan bir güvenlik görevlisidir. Yolları bu müzede kesişir. Viyana tarihi ve sanatı hakkında sohbet etmeye başlayan bu ikiliyle beraber seyirci de müzeyi keşfe çıkar. Jem Cohen tarafından yönetilen bu film, müzenin sessiz atmosferinden yararlanarak sanatın zaman içinde nasıl donup kaldığını ve bizleri hâlâ nasıl etkilemeyi başardığını hem iki kişinin sohbeti üzerinden hem de tablolar üzerinden anlatmakta oldukça başarılı. Sanat tarihine ve müzelere ilginiz varsa bu film sizin için fazlasıyla doyurucu olacaktır.
çokkkk güzel anlatmışsın :’)