Vivian Maier; boynunda Rolleiflex makinesiyle, etrafında çocuklarla resimler çeken bir kadın. Peki; bu kadın ne çekiyordu, çekmeyi teşvik eden motivasyonu neydi, neden tüm o fotoğrafları hiç kimseye göstermedi?
Vivian Maier Kimdir?
“Sanırım hiçbir şey sonsuza kadar sürmek için var değildir. Başkalarına yer açmalıyız. Bu bir çark; biner, sonuna kadar gidersiniz. Sonra bir başkası aynı şekilde sonuna kadar gitme fırsatını elde eder ve bu böyle devam eder.”
-Vivian Maier
Vivian Maier’in hikayesi aslında 1926-2009 arasında çektiği 150 bin resmin içindedir. Vivian adında bir sanatçının varlığından haberdar olunması ise 2007 yılında John Maloof’un katıldığı müzayede yüzlerce negatif dolu bir kutuyu satın alması ile başlıyor. Tarih kitabı için Chicago resimleri arayan Maloof, onu bekleyen hikayenin boyutlarını muhtemelen hayal bile edemezken 390 dolara bu negatiflerin doldurduğu kutuyu satın aldı. Maloof, bu kadar fazla ve çeşitli sokak resimlerini çeken kişiye dair bir iz aramaya başladı. Bu arayışın başlamasının ardından birbirini izleyen ipuçları da ortaya çıkmaya başladı. 2013 yılına geldiğimizde ise bu yazının da ana kaynağı olan Amerikan yapımı “Finding Vivian Maier“ belgeseli ortaya çıktı.
Maier’in mesleği dadılıktı, yalancı bir Fransız aksanı vardı. Kendini doğma büyüme Fransız olarak tanıtsa da esasında New York’ta doğup büyümüştü. Bilinen bir ailesi, sevgilisi veya çocuğu yoktu. Ancak çok anaç birisi olduğu söylenirdi. Belgeselde çok içine kapanık birisi olduğu ve kendisi ile ilgili hiçbir şey anlatmadığı vurgulanıyor.
Maier; yanında çalıştığı, dışarıda karşılaştığı kimseye kendi adını söylemiyordu. Bir gün bakıcılığını yaptığı çocuklardan birisi bunun nedenini sorduğunda verdiği cevap ise “Ben gizemli biriyim, bir tür ajanım.” şeklinde olmuş. Kendini, birkaç kez “Smith” olarak tanıttığı da söylenenler arasında.
Vivian Neden Dadılığı Seçmiştir?
Maier, çalıştığı evlerden birinde ev sahibine daha öncesinde kötü şartlarda bir konfeksiyonda çalıştığını anlatmış. Güneş gören, temiz bir iş istediğini ve dadılığı seçmesindeki sebebin de bu olduğunu söylemiş. Maier; özgür olacağı, gözlem yapacağı bir hayat için dadılık yapmıştır aslında. Dadılık mesleği ağır şartlara sahip değildir, serbest bir meslektir. Dolayısıyla fotoğraf çekmesi için oldukça uygun bir iştir. Bunun yanında Maier için bir aile ortamı da sağlayan bir iştir. Maier, yalnızlık eğilimi çok yüksek olsa da böyle bir meslek sayesinde duygusal yönlerini besleme fırsatını da bulmuştur. Belki de hiç sahip olmadığı düzenli hayatı, aileye duyduğu ihtiyacı da bu meslek sayesinde dolduruyordu.
Vivian Maier Nelerin Fotoğrafını Çekiyordu?
Maier her detayı çeken bir fotoğrafçı olmasının yanında özellikle proletarya sınıfını fotoğraflamıştır. Kendisi de yoksullukla özdeşleşmiş bir zihni ve fiziki dünyayı benimsemiştir. Hiç doktora gitmediğini, sağlık sigortası olmadığını anlatmış; bunu dert edip etmediği sorulduğundaysa “Fakirler ölmek için çok fakirler.” şeklinde bir cevap vermiştir.
Maier’in biriktirme hastalığı da vardır. Fotoğraflarını, notları, el ilanlarını, kıyafetlerini ve daha birçok şeyi depoda saklamıştır. Çalıştığı yerlerde her zaman kendisi için kilitli bir oda istemiş, bu odalarda ise yığınla gazete olurmuş. Bu gazetelerde ise genelde kötü haber başlıkları yer almaktaymış.
Maier, dünyanın karanlık tarafına yüzünü dönmüştür. Dünyanın karanlığıyla çok tezat olarak enerjik olması gereken bir işi vardır. İşini de iyi yapmıştır ama kişiliği ve hayata bakışı bazı noktalarda çocuklara davranışlarına da tesir etmiştir. Baktığı çocuklardan birisi Maier’in neşeli oyuncaklardan, biblolardan nefret ettiğini ve onları amonyak dolu bir kovada temizlediğini; bir diğeri, dadısının onu sokakta yalnız bırakıp gittiğini ve çocukların polisler tarafından bulunduğunu, sürekli çocuklarla marjinal sokaklara doğru yürüdüğünü söylerken bir diğer çocuk ise Maier’in erkeklerden nefret ettiğini, “Erkeklerin tek derdi sizleri kirletmektir, onlara karşı dikkatli olun uzak durun” söylemlerinde bulunduğunu anlatır.
Maier’in bol giyinmesi, vücut hatlarını saklaması, insanların ona dokunmasından duyduğu rahatsızlığı ve hem insanlarla iç içe hem de izole yaşamını düşününce, “Maier, bir istismar sonuncunda, gizli yaşayan ve insanların üzüntülerine, kötü, karanlık haberlere ilgili birisine dönüşmüş olabilir mi?” diye merak ediyor insan. Onun eserlerinde hayat uyumsuz ve kalabalıktır. Çok fazla insan, çok fazla hayat vardır. Aslında vurguladığı gibi Maier, bir casustur. Esas soru Maier insanlarda ve sokaklarda ne aramaktadır?
Neden Hiçbir Fotoğrafını Bastırmamıştır?
Maier’in, dağılmış bir ailesi vardı ve hiçbir yere ait hissetmiyordu. Muhtemelen uzun yıllar onlarla görüşmemişti. Ailesinin tamamı bir sır perdesiyle örtülüydü. Çalıştığı evlerden birinde ev sahibi çift, evlat edinmek istediklerini ifade ettiğinde ise “Birisine bakmak istiyorsanız neden bana bakmıyorsunuz?” sorusunu sormuştur. Maier, burada ailenin bir parçası olmak istediğini gizlememiştir.
Maier, görmek için resim çekiyordu ve görülmek için biriktiriyordu. Bu durumda, insanın aklında “Maier neden o resimleri hiç bastırmadı?” sorusu canlanıyor. Belgeselde aslında Vivian Maier’in Fransa’da çocukken kısa bir dönem bulunduğu kasabanın fotoğrafçısına gönderdiği bir mektup bulunuyor. Sanatçı, fotoğraflarını o fotoğrafçıda bastırmak istiyor. İnsanın içinde her zaman biri olma hayali vardır: Yaptıklarını göstermek istediği, hedeflediği bir yer, insan vardır. Kim bilir belki de Maier’in resimlerini emanet etmek, göstermek istediği; onu fotoğraflar çekmeye iten kişide Fransız kasabasındaki o fotoğrafçıydı. İstediği şartlar ve koşullar sağlanmadığı için ise çektiği fotoğrafları bastırmamış olabilir.
Maier’in zihinsel rahatsızlıklarının olduğunu düşünenler de vardır. Şizoid kişiliği, obsesif-kompulsif bozuklukları, travma sonrası izolasyon gibi durumlar da fotoğraflarını bastırmasına engel olan sebeplerden olabilir.
Çöp Bidonunun Yanındaki Çocuk

Yüksek binalarla çevrili, New York’un merkezinde çekilmiş bir fotoğraf: Bir çocuk kutuda bir şey arıyor ve yalnız. Maier’in birçok fotoğrafında çocuklar vardır. Ağlayan, yalnız, bazen oyunlar oynayan birçok çocuk bu resimlerin öznelerini oluşturur. Çocuklar, sınıfsal tabakalaşmalarda temsil gücü çok yüksek bir gruptur. Şehrin büyüklüğü karşısında bireyin küçüklüğü bu fotoğrafta vurgulanmıştır. Maier belki de kendi dünyasında kendisini çocuklarla özdeşleştirmiştir. Fotoğrafları alt açıdan çekmiş, büyük bir perspektif ile şehri gözlemlemiştir. Merakı, yeniyi keşfetmek için çabası çok yüksektir. Maier, aslında toplumsal paydada bir çocuk kadar yer kaplamaktadır. “Yıllarca onca resmi kim için sakladı?” sorusuna kendimce bulduğum cevap ise şuydu: Bir gün büyüyecek ve onu büyütecek olan çektiği resimlerdi. Belki de onun biriktirme hastalığı, hiç var olmamış gibi hisseden bir insanın daha fazla yer kaplamak ve var olmayı istemesindendi. Çok yalnızdı, yoksuldu ama her şeyi saklayarak bir şeylere sahip olduğunu hissediyordu. Gazetelerdeki kötü deneyimlerle dolu o küpürler onun savunmasızlığı ve ait hissettiği anıları gibi olabilir miydi?
Vivian Maier; bir gazeteci gibi gözlemler yapıyordu, hatta siyasi konularda insanların yorumlarını içeren videolar da çekiyordu. İçinde olduğu şehri, toplumu tanımaya çalışıyordu. Gördüğü her şeyi kaydediyor, kendi gördüğü pencereden gösteriyordu. O, kendini bu şekilde ifade ediyordu. Ancak kendini hiçbir zaman gerçekleriyle anlatmadı. Maier; biri olmak istiyordu, kendine bir kişilik çizmişti ve bu kişilik doğrultusunda yaşıyordu.
Maier; her yalnız insan gibi birilerini arıyordu, kuralları çiğnemek, aramak, bulmak, sahip olmak istiyordu. Belki de karton kutuya bakan bu çocuk; deposuna, kutularına bakan Maier’in de bir yansıması gibidir.
Vivian’ın Eserlerinde Gölgeler
Maier, eserlerinde gölgeleri çok önemsemiştir. Çekmiş olduğu otoportrelerde çokça gölgenin varlığına şahit oluyoruz. Köprüde yürüyen insanlar ve kendi yansıması ile gölgesinin iç içe olduğu portresi aslında aynı perspektiften çekilmiş gibidir.
Yansımalar, gerçek ve algı arasındaki farkı sorgulamamıza sebep olur. Maier gerçek ve yanılgı kompozisyonunu çektiği resimlerde çok fazla vurgulamıştır.
Köprü Üzerinde Yürüyen İnsanlar fotoğrafında bireylerin silüeti belirgin değildir. Şehir yaşamının belirsiz yönü, su birikintisine yansımıştır. Günlük yaşantılarımızda temas kurduğumuz insanlar ile gerçek bir bağ kurmayız ancak bu durum onların gerçekliğini sarsmaz. Su birikintisi aslında zihnin de bir yansımasıdır. Su birikintisindeki görüntüler geçicidir. Biriken damlalar ve yansıyan görüntü bir algılayış biçimidir. Kendi biriktirdiklerimiz doğrultusunda toplumu ve gündelik hadiseleri yansıtırız. Fotoğrafa bakan kişi istemsizce içsel dünyasının sesini duyumsar. Yansıma geride, yürüyen adam ve çocuklar ileridedir ancak sudaki görüntü gerçek ile bir bütünlük kurmuştur.
Köprü ise bir geçiş ve bağlantıyı ifade eder. İnsanların hayatlarını, şehirleri bağlayan güçlü bir araçtır. Farklı toplumsal katmanlar arasında bir bağlantıdır esasında. Bireylerin sosyal hareketliliğini de simgeler.
Maier’in otoportresinde köprü resmindeki gerçek ve algının bütünleşmesini gözlemliyoruz. Maier’in ayna görüntüsü çok küçüktür, resimde kendisini bulabilmek için detaylıca aramamız gerekmektedir. Gerçek görüntüsü küçük ama gölgesi büyüktür. Bu fotoğraf, Vivian’ın herkesten gizlediği hayatını simgeleyen bir fotoğraf gibidir. Maier kendinin büyüklüğünü hissetmiş, arka planda her daim izlerini arttırarak biriktirmiştir. Gerçek hisleri, deneyimleri, fotoğrafları ile Maier aynı bu fotoğraftaki portresi gibi büyük ve yakındır, gösterdiği Maier ise toplumun ve hayatın karmaşasının, kalabalığının içinde zor fark edilecek kadar küçüktür.
Toplumun Otoportreleri
Maier’in fotoğraflarında duyguları, tabakaları çok net gözlemliyoruz. Kaygılı, şaşkın bakan zengin görünümlü bir kadın ve yoksul, yorgun bir adamı görüyoruz. İki kutup gibi görünen yakın yaşlardaki bu iki insanın belki de ortak noktaları insan olmaları, New York’ta yaşamaları gibi kısıtlı yönleriydi. Maier farklı kutuplarda olan tüm bu insanları kamerasında birleştiriyor. Neticede insan olmak çok da sınıfsal bir faaliyet sayılmaz: Hisli varlıklarız. Maier’in fotoğraflarında insanları okuyoruz. İnsanları okuyor, bir bulmaca çözer gibi resimlerin ardında hikayeleri ve Maier’i bulmaya çalışıyoruz.
Sınıfsallaşmış, maddeselleşmiş kimliklerle dolu bireylerin resimleri çekildiğinde şaşıran yüzleri değişmiyor. Gruplar büyüdükçe farklılaşıyoruz, benzer benzeri çekiyor, koruma içgüdülerimiz artıyor ancak çekirdeğe indiğimizde ve kişi sayısını azalttığımızda farklılıklarımızın ölçütleri değişiyor. Maier fotoğraflarda toplumu bölüyor ve çekirdeğe iniyor. O; bunu kendini tanımak için, merakından ya da sadece fotoğraf çekme takıntısından yapmış olabilir. Benim bu resimlerde gördüğümse; insanları tanımak, anlamak, bilmek isteyen ve bu şekilde hayattan kendini korumaya çalışan bir kadın ve biz onun gözlerinden insanları tanımaya çalışıyoruz. Maier sanki kötülüklerle karşılaşan, anlamlandıramayan bir çocuğun bu kötülükleri, rahatsızlığını belli etmek, sebeplendirmek isteğini kovalayan birisi gibi hissettiriyor.
Ağlayan palyaço resmi bana tüm takıntılarının arasında dadılık yapan, çocuklarla oynayan Maier’i anımsattı. Maier bu fotoğrafı çekerken en azından bir an kendine yakın hissetti mi merak ediyorum. Belki de sürekli çekim yapmasından gelen heyecanıyla ağlayan palyaço mu olur diye deklanşöre hızlıca bastı. Ancak bu fotoğrafın çekilme anını sanıyorum ki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Palyaçolar insanları özellikle de çocukları eğlendirerek geçimini sağlayan kişilerdir. Genelde açılışlarda, eğlence yerlerinde, doğum günü partilerinde rastlarız palyaçolara. Bir hastanede ya da cenazede palyaçoları göremeyiz ve yadırgarız. Palyaçolar eğlendirir, gösteriler yapar. Ancak bu fotoğraftaki palyaço ağlamakta, bu resim bir çatışmanın ifadesi. Görünen ve hissedilen, olduğun ve olman gereken gibi kavramlar arasındaki çatışmaları gözlemliyoruz.
Hisli varlıklarız, insanız ve bunu kıyafetlerle, makyajlarla saklayamayız. Şehirde yaşayan topluluklar bunu her sabah yapmaya alışkın olsa da bu alışkanlığımız bizi, “ağlayan bir palyaço” temalı fotoğrafa konu edebilir.
Telaş Dolu New York

Şehirlerin vazgeçilmezi, otobüsler ve hızlı insanlardır. Taşıtlar sosyal hareketliliğimizin, hızlı yaşamlarımızın temsilcisi. Bu resimde otobüsten inen rüzgarda saçının bozulmaması için çabalayan ve muhtemelen “bu kadın ne yapıyor” fikirleriyle Maier’e bakan bir kadını görüyoruz.
Resimde birçok rutinin birleşimini de görüyoruz: Muhtemelen sabah saatleri ve insanlar işlerine gidiyor. Maier her bir anı fotoğraf çekerek tutmaya çalışmış gibi. Her detayı anlamak, biriktirmek istemiş. Fotoğraf çekmek, zamanı durdurmak gücünü elde etmiş gibi hissettirse de resmin çekilmesinin ardından otobüs geçip gider. Zamanı tutabilmek ise mümkün değil.
Maier; seyahat etmeyi çok seven, takıntıları, travmalarıyla iz bırakan bir kadın olabilmeyi başardı. Yüzündeki nötr ifade, kendini korur gibi giydiği kalın bol giysileri, anlatılan asker yürüyüşü ile bu dünyadan geçip gitti. Zamanı tutamadı ancak birçok zamanın içine kendini ilmek ilmek işledi. Fotoğraflarında kullandığı geniş perspektifi, fark edilmeyen detayları gören gözleri ve iki kamera merceğiyle çok geç keşfedilmiş ve gizem dolu bir sokak fotoğrafçısı. Bu fotoğrafları insanlar için mi çekti, kendisi için mi çekti sorusunu cevaplamaksa mümkün görünmüyor.
Maier; bir sanatçıydı, dadıydı, ismini yanlış söylediği zamanlar olsa da o Vivian Maier’di. Kendisini sokak aralarında bulan bir fotoğrafçıydı. Otoportrelerinde, insanların gözlerinde, sokaklarda bir şey arıyordu. Ancak bunu öğrenebileceğimiz kadar uzun yaşamadı. Fotoğraflarıysa bize mirası olarak kaldı.
Bu gizemli kadını araştırırken her an heyecanlı hissettim. Her bir fotoğrafının hikayelerle dolu bir hazine gibi hissettirdiğini söyleyebilirim. Toplumsal bir biyografi niteliğinde yüz elli bin fotoğraf, çeşitli videolar ve sesler kaydetmiş olan Maier; bir sırrı yüreğinde taşıyarak bir ömür yaşamış. Her bir fotoğraf karesine, gazete küpürlerine, kaldırım taşlarına o sırlardan esintiler bırakmış.
Kaynakça
fotoğraflar, vivianmaier.com, cocodex media, 18 Aralık 2013
Finding Vivian Maier, John Maloof, Charlie Siskel, Ravine Pictures, 28 Mart 2014 (ABD)