20. yüzyılın en önemli feminist yazarlarından biri olan İngiliz yazar Virginia Woolf, 1882 yılında doğmuştur. Woolf, 59 yıllık bu kısa yaşamına deneme, günlük, mektup ve roman gibi pek çok türde eser sığdırmıştır. Eserlerinde bilinç akışı tekniğini kullanarak karakterlerinin içini bize ustaca yansıtmış ve edebiyata sayısız eser kazandırmıştır.
Woolf’un eserleri arasında öne çıkanlardan biri de Kendine Ait Bir Oda’dır. Woolf bu eserinde, kısaca özetlemek gerekirse, kadın ve edebiyat bağıntısını; tarih süresince kadınların toplum içindeki cinsiyet rollerine ve sınıf farklarına değinmiştir.
Woolf’a göre yazı yazmada en önemli etkenlerden biri yaşadığımız koşullardır. Yazıyı bir örümcek ağına benzeten Virginia Woolf eserinde şöyle söylemiştir:
“Ağların soyut varlıklar tarafından havada örülmediğini, acı
çeken insanlar tarafından yapıldığını, sağlık ve para ve içinde
yaşadığımız evler gibi somut şeylere bağlı olduklarını
hatırlarız.” (s. 49)
Bildiğimiz gibi kurmaca bir yazı yazarken soyut şeylere bağlı olduğumuz gibi somut şeylere de bağlıyız. Bunlar kendine ait bir alanın ve zamanın olması gibi açılabilir. Alan ve zamanı yaratabilmek için şüphesiz ki para da önemlidir. Tarih boyunca kadınların ekonomik özgürlüğe sahip olmadığı görülmüştür. Yeterli eğitime ve ekonomik özgürlüğe sahip olamayan kadınlar, erkek yazarlara oranla oldukça az yazmıştır. Erkeklere gerekli eğitimler verilirken kadınlar; çamaşır, bulaşık, çocuk bakımı gibi işlerle meşgul olmuş ve okuma-yazma öğretilmesi gereksiz görülmüştü. Sadece üst tabakadan sayılı kadın okuma-yazma öğrenebiliyordu.
20. Yüzyılın kadınlarına can bulan Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un kendi yaşantılarından izler taşıdığı gibi, döneminin önemli kadın isimlerinden de izler taşımıştır. Yazmanın bu kadar zor olduğu bir dönemde, kadınların kütüphaneye girmesi bile mümkün değildi. Üst tabakadan soylu kadınlar sadece erkeklerin belirlediği sınırlar içerisinde kütüphanelere girebiliyordu. Kadınlar için kalem tutmak bile oldukça zor bir eylemdi. İşte tam bu dönemlerde Woolf’un kaleminde yaşayan, yazarlık isteğiyle dolan, değinilmesi gereken önemli isimlerden biri de Judith Shakespeare’dir. Judith Shakespeare, Shakespeare’in kız kardeşidir. Kadınların eğitim almasına izin verilmeyen ve evlendirilen bir dönemde yaşayan Judith, ağabeyi gibi yazar olmak istiyordur ancak ağabeyi ile aynı eğitimi alması mümkün değildir. Eğitim alamayıp küçük yaşta evlendirilir. Çamaşır yıkar, yemek yapar, çocuk bakar, temizlik yapar ancak okuyamaz veyahut yazamaz. Çünkü kendine ait bir odası yoktur, zamanı yoktur. Ağabeyinin geçtiği yollardan geçmemiştir o. İmkanlar sunulmamıştır ona. İçinde yanan yazarlık isteği söndürülmüştür zamanla ve istemeden de olsa. Kapılar kapanır yüzüne bir bir. İsteği ve şevki söndürülen Judith, hane içi şiddete maruz kalır. Babası evliliği yüzünden yüzünü kara çıkarmamasını söyler. Ailesi tarafından desteklenmediği gibi hor da görülür ayrıca. Belki de dünyaca ünlü bir yazar olacak Judith, yazamadan hayallerinden uzakta yaşamını sürdürür. Judith, soylu bir kadın olup eğitim alması mümkün olsaydı bile dönemin erkeklerinin aldığı eğitimi alamayacak, kadınların önüne çizilen keskin çizgiler, koyulan setler ve sınırlardan ötürü hiçbir zaman özgürce ve isteğince yazamayacaktı. Çünkü kendine ait bir odası yoktu.
Kim bilir kaç kadın kendine ait boşluğu olmadığı için yazamadan yitip gitmiştir? Kim bilir kaç kadın tarihin baskılarından korka korka yaşamını sürdürmüştür? Kim bilir kaç kadın yazar olma hayallerinden vazgeçirilmiştir? Kim bilir kaç kadın kimliğini giz içinde sürdürerek yazmak zorunda kalmıştır?
“Altına imzasını atmasa da pek çok şiir yazmış olan Anon’un kadın olduğunu
düşünürüm sık sık.” (s. 57)
Sormamız gereken soru, aslında Judith Shakespeare kimdir? Judith Shakespeare, Virginia Woolf’tur. Yazma hayallari olan ve yazamayan tüm kadınlardır. Judith Shakespeare biziz.
Woolf, Virginia. Kendine Ait Bir Oda. Kırmızı Kedi Yayınevi, Mart 2012.