Virginia Woolf – Perili Ev | Öykü Tahlili

Editör:
Öykü Karaderili
spot_img
”Aklına ne zaman bir fikir gelse kaba bir taslak halinde karalayıp çekmecesine atmayı alışkanlık edinmişti.” diye açıklar Leonard Woolf 1944’de yayımladığı hikaye derlemesinin önsözünde. ”Sonra bir yayıncı ondan bir öykü ister, onun da ruh hali yazmaya uygun olursa (çoğunlukla olmazdı) çekmeceden bir taslak çıkarıp yeniden, bazen defalarca yazardı. Bazen de bir roman yazarken zihnini başka bir şeyle uğraşarak dinlendirmeye karar verip ya bir eleştiri yazar ya da kısa öykü taslaklarından biri üzerinde çalışırdı.” İlk defa 1921’de Monday or Tuesday adlı hikaye koleksiyonunda yayımlanmış olan Perili Ev‘de, Virginia Woolf yaşayan bir anlatıcı ve hayalet bir çift üzerinden ölüm, yaşam, sevgi gibi konuları işlemiştir. Bu yazıda, yazarın hayatı hakkında kısa bir bilgilendirmeden sonra, sevgi ve anıların önemine odaklanan bu hikâyede kullandığı dil seçimi ve sembollerin hikayeye kattıklarını inceleyeceğiz.

Virginia Woolf’un Hayatı

abynk.com

1882’de dört çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelen Woolf, 1895’te annesini; 1904’te ise babasını kaybetmiştir. Babasını kaybettikten sonra geçirdiği ciddi sinir krizinden sonra Virginia Woolf’un ilk eseri anonim bir şekilde The Guardian‘da yayımlandı. Birinci Dünya Savaşı öncesi Woolf, Bloomsbury Gordon Square‘de yazıyordu ve sonrasında Bloomsbury Circle adlı ünlü edebiyat topluluğunda aktif bir rol almaya başladı. Burada kocası Leonard Woolf ile tanıştı. 1915’te ilk romanı The Voyage Out yayımlandı ve büyük ilgi gördü. 1917’de Virginia ve Leonard Woolf The Hogarth Press‘i kurdular ve Virginia burada birçok eser yayınlamaya devam etti.

Kullandığı dili ”zihnin uçuşunu yakalamaya çalışan titreyen parçacıklardan yapılmış bir bütün” olarak tanımlayan Woolf‘un; işlediği temalar, yazdığı denemeler, kullandığı dil, ve romanları ile hem kendi zamanındaki hem de kendi zamanının ilerisindeki edebiyata etkisi çok büyük olmuştur. Genellikle bir modernist olarak kabul edilse de kullandığı alışılmadık tekniklerle birlikte postmodernizmde bile etkileri görülmüş ve sınırlarla kategorileri aşan bir edebi kimliği oluşmuştur. Gençliği boyunca psikolojik sorunları ile mücadele eden yazar İkinci Dünya Savaşı sırasında semptomların tekrar gelmesine dayanamayıp 1941’de yaşamına son vermiştir.

Perili Ev

Hayalet bir çiftin bir evde gömüyü bulmaya çalıştığı sırada, evin şu anki sahibinin de onlarla birlikte bu kayıp gömünün anlamını keşfetmesi hakkındaki bu kısa hikâye, eşi Leonard Woolf’un Virginia’nın ölümünden sonra yayımladığı özgün adı A Haunted House and Other Short Stories olan derlemedeki hikâyelerden biridir.

Bir Hayalet Hikayesi

Harvard University Library.

Brittanica hayalet hikâyelerini hayalet içeren herhangi bir hikâye olarak tanımlamıştır. Perili Evi kendi zamanının hayalet hikayelerinden ayıran en önemli unsur, hayaletlerin bir korku unsuru olarak yazılmamış olmasıdır. Anlatıcı, hayaletlerin varlığının farkında olmasına rağmen korktuğuna dair herhangi bir belirti göstermez. Üstelik hayalet çift de korkutucu bir şekilde betimlenmemiştir. Çift, kayıp bir şeyi aramaya çalışan ve bu sırada eskiden onlara ait olduğunu anladığımız evdeki anılarını sıcaklıkla hatırlar.

Hayalet hikayelerde alışkın olduğumuz karanlık, yıkık dökük ve korkutucu ortam yoktur. Anlatıcı güllerden, yeşil çimlerden, güvercinlerden bahseder. Sürekli ”Bir şey yok, bir şey yok.” cümlesi tekrar edilerek güven hissi uyandırılır. Hayalet çift, fener ışığını anlatıcının yüzüne tutarak onları izlerken bile korku uyandırmaz çünkü hayalet çift alışkın olduğumuz huzursuzluk getiren, insanları sevmeyen ve onları uzaklaştırmak isteyen yaratıklar olarak tasvir edilmez.

” ‘Burada yatardık,’ diyor kadın. ‘Sayısız öpüşlerle,’ di­ye ekliyor erkek. ‘Sabah uyanınca-‘ ‘Ağaçlar arasındaki gümüş-‘ ‘Yukarıda-‘ ‘Bahçede-‘ ‘Yaz gelince-‘ ‘Kışın karda-‘ ”

Hayalet çiftin eskiden normal insan bir çift olduğunu hatırlatan bu cümleler, anlatıcıya da okura da korku yerine nostalji ve sıcaklık hissi verir. Bu bakımdan Woolf hayaletleri korku unsuru olarak değil anıları, ölüm ve yaşamı hatırlatan bir şekilde kullanmıştır.

Woolf’un Dil Kullanımı: Anlatıcı Kim?

pinterest.com
Woolf’un kullandığı dil doğrusal olmaktan uzak ve alışılmışın dışında olmasıyla ünlüdür. Bu hikayesinde de bakış açılarıyla oynaması hikayeye farklı bir yön katmıştır. Hikayede genel olarak birinci şahıs anlatıcı kullanılmış olsa da bazen bu bakış açısı üçüncü kişiye geçer ve hayalet kadın ile erkeğin bakış açısını okuruz. Hikaye şöyle başlar:
”Ne zaman uyansanız kapanan bir kapı duyardınız. Elele odadan odaya dolaşan, orayı kaldırıp burayı açan hayalet bir çift.”
Burada ikinci şahıs anlatıcı kullanılmıştır. Sonra şu paragrafla birlikte odak noktası hayalet çift olur:
” ‘Burada bırakmıştık’ derdi kadın. Erkek eklerdi, ‘Evet ama burada da.’ Yukarıda’, diye mırıldanırdı kadın. ‘Ve bahçede’. diye fısıldardı erkek. ‘Yavaş.’ derlerdi, ‘yoksa uyandıracağız.’ ”
Hikâye biraz daha ilerlediğinde anlatıcının hayalet çifti izlediğini ve aslında evin şu anki sahibi olduğunu anlarız. Hikâye boyunca bakış açısı anlatıcıdan hayaletlere, hayaletlerden üçüncü şahısa göre değişir. Bu değişimler öyle ani olur ki okuyucunun neyi kimin söylediğini anlamasını zorlaştırabilir. Bu seçim hikâyedeki gizeme ve kayıp gömünün ne olduğuna dair merak duygusunu arttırmaya katkıda bulunur.

Semboller ve Temalar

newyorker.com
”Ölüm camdı; ölüm aramızdaydı; önce kadına gelmiş, yüzlerce yıl önce tüm pencereleri sürgü­leyerek evden ayrılmış: odalar karanlıkta kalmıştı. Er­kek evi terketti. kadını da, Kuzey’e gitti, Doğu’ya gitti. Güney semalarında yıldızların gezinişini izledi; evi aradı, onu Büyük Otlak’ın derinliklerine atılı buldu.”
Ölüme, cam benzetilmesi yapılmış ve aramızda olduğu söylenmiş. Yaşam ve ölüm arasındaki engel düşündüğümüz kadar kesin ve katı değil, cam gibi saydam ve hassas. Tıpkı anlatıcı ve hayalet çift gibi yaşam ve ölüm aynı anda varlar. Ayrıca bu paragrafla birlikte hayalet çiftin geçmişini öğreniyoruz. Kadının ölümünü odaları karanlıkta bırakıyor. Karanlık ölümü ve acıyı temsil ediyor. Çiftin aradığı gömüyü bulmaya yakınlığı çeşitli ışık kaynaklarıyla açıklanmış. Hikâyedeki bir kısımda gömünün konumuna yaklaştıkları düşünülürken ışık soluklaşıyor, buradan da aradıkları gömünün bu olmadığını anlıyoruz. Işık hikayede birçok şekilde geçiyor: Camın ardında yanan ışık, lambanın ışığı, sessiz sessiz yanan ışık, ay ışığı
Hikâyedeki karanlık ve ışık arasındaki tezat bir kez daha hikâyenin sonlarına doğru görülüyor. Anlatıcının gözü kararıyor ve hayalet çiftin anlatıcının yüzüne vuran fener ışığının önüne ellerini koyarak karanlıklaştırıyor. Anlatıcı, hayalet çifti göremiyor ve hareketlerini duyamıyor, onun için her şey karanlık hale geliyor. Daha sonra çift, gümüş lambalarını tekrar anlatıcının yüzüne tutuyor ve hem çift, hem de anlatıcı gömüyü buluyor:
”Ah. bu muydu sizin gömünüz? Yürekteki bu ışık!”
Aradıkları gömü, yüreklerinde ışık, hayalet çiftin sahip olduğu sevgiyi temsil ediyor. Ölmüş olmalarına rağmen birlikte yaşadıkları deneyimleri ve basit anılarını bile sevgiyle anıyorlar. Anlatıcı da bu gömünün ne olduğunu öğrendiği için artık bu ışığı yani sevgiyi kendi yüreğinde taşıyor. Ölülerin sevgisini içinde taşıyan yaşayan bir insan haline gelmiştir.

Kaynakça

“Ghost Story.” Encyclopaedia Britannica, Web. Erişim tarihi: 13 Temmuz 2025.

“Virginia Woolf.” Encyclopaedia Britannica, Web. Erişim tarihi: 13 Temmuz 2025.

Woolf, Virginia. Pazartesi ya da Salı. Çeviren Alev Bulut, İmge Kitabevi Yayıncılık, Nisan 1992.

Öne Çıkan Görsel Linki

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.