“BİR KADIN OLARAK ÜLKEM YOK. BİR KADIN OLARAK,BİR ÜLKEM OLSUN İSTEMİYORUM. BİR KADIN OLARAK,BÜTÜN DÜNYA BENİM ÜLKEM.”
Hayatın İçinden Virginia Woolf
Yaşamla ölüm arası bu denli ince miydi?
Yaşamak bu kadar zor muydu?
1882 yılında Londra’da dünyaya gelen Virginia Woolf yine kendisi gibi dönemin tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen’ın kızıdır. Virginia Woolf, beş çocuklu ailenin dördüncü çocuğudur. Virginia henüz on üç yaşındayken annesi ağır bir hastalık geçirerek ölümü gerçekleşir. Tüm trajedi Virgina’nın haberi olmadan burada başlar. Woolf, o dönemde kadınların geri planda kalması nedeni ile okula gönderilemese de babasının desteğiyle kendini geliştirmiştir. Woolf okurları, Woolf’un doğduğu andan itibaren feminizmi savunmak “zorunda” kaldığını düşünmektedir. Dönem şartlarını ve yazarın yaşadıklarını düşünürsek bizce de haksız sayılmazlar.
Woolf, babasının kütüphanesinde kendisini geliştirerek yazar olmaya karar veriyor. “Yazar olmaya karar vermek” tabiri ne kadar doğru bilmiyoruz ancak Virginia zaten yazar olmak için doğmuştu diyebiliriz… 1895 yılında bir gazetede kısa hikayelerini yayınlanmasıyla yazarlık hayatına da ilk adımı atmış oluyor.
Viktorya Tarzı Yaşam Nedir?
Woolf’un yazılarında sık sık dile getirdiği ve karşı çıktığı bu yaşam tarzı nedir demeden duramıyor insan. Viktorya tarzı yaşam denince; gösteriş ihtişam akla gelmektedir. İsmini dönemin kraliçesi, Kraliçe Victoria’dan almaktadır. İngiltere’nin en refah dönemi olarak da yine Victoria dönemi bilinmektedir. Hem mimari hem sanat hem de yaşamın dokunduğu her alanda her yerde gösterişin hüküm sürdüğü bir dönem demek de mümkündür. Kimileri bu tarzı ve dönemi sevip benimsese de Woolf ısrarla karşı çıkmıştır. İhtişamdan uzak yalın bir hayat tarzını benimsemiştir. Kelime anlamıyla temel olarak “refah, gösteriş” olsa da Woolf’un asıl karşı çıktığı bu değildir.
Bu dönemde kadına, cinselliğe ve her türlü cinsel dürtüye bakış açısı çok serttir. Kadınlarla erkeklerin eşit olmasını istemek bir tarafa, kadınlar erkeklerin belirlediği şekilde yaşamak zorundadır. Kültürel-sosyal faaliyetler de yine erkeklerin belirlediği sınırlar çerçevesinde yapılmaktadır. Dönemi yaşayan çoğu kadın bu düşünce sistemini istemese de karşı çıkmayı başaran en gözde isim Virginia Woolf olmuştur. Bu yüzden de neredeyse bütün kitaplarında kadın haklarından bahsetmiştir. Tam da bu yüzdendir ki özellikle kadın okurları, Woolf okurken bazı satırlarda üstüne su dökülen kedi gibi olur. Yine bu yüzdendir ki kadınlarımız daha çok benimseyip anlamıştır. Anlamak zorunda kalmıştır da diyebiliriz.
Bilinç Akışı Tekniği Ve Virginia Woolf
Temelde bilinç akışı tekniğini açıklayacak olursak, karakterin düşünme eylemini ve iç diyaloğunu olduğu gibi okura aktarmaya çalışan bir edebi tekniktir. Bu tekniği uygulamak, açıklamak kadar kolay değildir elbette. Bu edebi tekniği kullanan yazarların başında da Virginia Woolf gelir. Yazarı ilk defa okuyan okurlar için ilk etapta karışık gelse de bu teknikle tanıştıktan sonra hayran olmamak elde değildir. Yani şöyle diyebiliriz ki, yolculuk esnasında zaman geçsin diye okumak pek mümkün değildir. Fazlaca özen ve konsantrasyon gerektirir. Bir cümlesinden onlarca anlam çıkarmak mümkündür. Böylece okurun iç dünyasıyla ve düşünce gücüyle tanışmasına da olanak sağlar.
Yaşamla Ölüm Arasında Virginia Woolf
Woolf şüphesiz ki 20.yüzyılın en önemli kadın yazarlarından biridir. Deneme, eleştiri, roman, günce gibi birçok alanda başyapıt denecek eserler bırakmıştır. Günce olarak yazdığı eserleriyle okurlarına bambaşka bir Virginia yüzü göstermiştir. Hepimizin kimseye göstermek istemediği yanları, sırları varken yazar, okurlarına bütün özelini, günlüğünü açmıştır. Başarısızlık korkusu ve yazarken yaşadığı sancılı süreci “korkmadan” göstermiştir. Yaşadığı bu ruhsal sıkıntılar 2.Dünya Savaşından sonra daha da farklı bir duruma gelmiştir. Yaşamı boyunca kendini bulmaya çalışan yazar, sık sık bunu başaramayacağını da yazılarında dile getirmiştir. Hem kendini hem de yaşamın anlamını bulmaya çalışan Woolf, ne yazık ki bulmasının mümkün olmayacağına inanarak intihar etmiştir. Okurlarına yazmak da yaşamak da hiç kolay bir sanat değil-miş dedirtmeyi başaran Virginia, eşine bir intihar mektubu yazarak Ouse Nehrine kendini bırakmıştır.
Virginia Woolf’un Mektubu;
“Sevgilim,yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizimm kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes çok iyi biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi bu kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.”