Virginia Woolf Eserlerinde Kadınlara Yönelik Baskının İşlenişi

Editör:
Guşef Alhas, Esmanur Göçmen
spot_img

Virginia Woolf deyince aklımıza gelen iki ifade vardır: biri modern edebiyat diğeri ise feminizm. Woolf, bu iki anahtar kelimelerin öncülerinden olarak tarihe adını yazmış ve fikirleriyle birlikte günümüze kadar gelmiştir. Bu başarılı kadının önce hayat öyküsüne ardından da yenilikçi fikirlerine hep beraber göz atalım.

Virginia Woolf Kimdir?

Virginia Woolf'tan Öyküler Can Yayınları Etiketiyle Raflarda! - Sanat Okur
Virginia Woolf Kimdir? | sanatokur.com

Virginia Woolf, 25 Ocak 1882’de Londra’da dünyaya gelmiştir. Victoria Dönemi’nin tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen’ın kızıdır. Anne ve babası bir araya gelmeden önce başka bir evlilik yapmışlar ve ilk evliliklerinden de çocukları olmuştur. Virginia’nın anne ve babadan ortak dört kardeşi vardır.

Virginia henüz on üç yaşındayken annesi ağır bir grip geçirerek vefat etmiştir. Kendisi o dönemlerde kadınların arka plana atılması nedeniyle okula gidememiş fakat babası yardımıyla kendini geliştirebilmiştir. Woolf, henüz daha küçük yaşta yazar olmaya karar vermiştir. Kendisini babasının kütüphanesinde geliştirmiş, 1895 yılında gazetede kısa hikâyeler yayımlamıştır.

Virginia Woolf’un eşine bıraktığı mektup. | pinterest.com

Woolf, 1912’de Leonard Woolf ile evlenmiştir. Leonard Woolf eşi için bir basımevi kurarak Virginia’nın yazdığı eserleri yayımlatması için bir fırsat olmuştur. Perde Arkası romanını yazarken kendini artık eskisi gibi yetenekli olmadığını düşünmüştür. Savaş korkusuyla birlikte bu durum stres, dehşet ve korkudan dolayı ruhsal bunalıma girmiştir. Bu duruma daha fazla dayanamayan Woolf, 28 Mart 1941’de evlerinin yakınlarındaki Ouse nehrinden atlayarak intihar etmiştir. Ardından kız kardeşine ve eşine olmak üzere iki tane mektup bırakmıştır.

Virginia Woolf başta; Kendine Ait Bir Oda, Mrs. Dalloway, Deniz Feneri, Orlando: Bir Yaşamöyküsü, Dalgalar eserleri olmak üzere ondan fazla eser yayımlayarak yazarlık hayatı boyunca yaptığı ilklerle gözleri üstüne çekmeyi başarmıştır.

Dışa Yolculuk

Virginia Woolf, Dışa Yolculuk

Romanda, çocukken annesini kaybetmiş Rachel Vinrace‘in hikâyesi anlatılmıştır. Rachel, kapalı çevrede yetişmiş, duyarlı ve sorgulayıcı bir karakterdir. Ailesiyle çıktığı gemi yolculuğunda Terence Hewett ile tanışmış ve aşk yaşamaya başlamışlardır.

Roman, ataerkil kültürü Richard (amcası) tipiyle göstermiştir. Rachel ile diyaloglarında okura, kadına bakış açısını göstermiştir. Eşinin siyasetten konuşmasına izin vermemiş ve siyaset içgüdüsünün sadece erile ait olduğunu belirtmiştir. Devlet yönetiminin de erile ait olduğunu söylemiş ve kadını bu çerçeveden dışlamış, ötekileştirmiştir.

Rachel, duygularını ve düşüncelerini dile getirememiştir. Pek çok kez sessiz kalmıştır. Çünkü kullanılan dil eril bir dildir ve bu dil kendi düşüncelerini aktarmaya engel olmuş, kısıtlamıştır. Duygularını kısıtlayan bu eril dille değil, müzik ile aktarmıştır. Piyano ile duygularını ifade etmiş ve bu romanın pek çok yerinde tekrarlanmıştır. Bedeninin yardım ettiği müziği üreterek duygularını ifade ederek ataerkil yapının kurguladığı dille aktarmamıştır. Hewet’le arasında geçen diyalogda roman değil beste yapması gerektiğini söylemiştir. Çünkü müziği kuralların ve kısıtlamaların olmadığı, duyguların hepsinin bir arada ifade edilebileceği özgür bir alan olarak görmüştür.

Dalgalar

Virginia Woolf, Dalgalar

Bu romanda, Dışa Yolculuk romanındaki gibi toplumsal normları kabul etmeyen üç kadın karakteri işlemiştir. Neville, bireylere dayatılmış toplumsal rollerin farkındadır. Neville’e göre dünya bir düzen üzerine kurulmuş, düzenle beraber kısıtlamalar ve tanımlamalar da getirmiştir. Bu sembolik düzen içerisinde durumunu zorlukla nefes almak olarak tanımlamıştır. Ona göre anne bedeninden kopartıldığımız için etken rolümüzü kaybetmiş, tanımlanan duruma gelerek bizleri pasif konumuna düşürmüştür.

Diğer karakter Jinny ise, kendisini sırf bedenden ibaret görmektedir fakat bu toplum tarafından tanımlanmış bir bedendir. Bedenler dil aracılığıyla oluşmuş, kültür doğrultusunda kurulmuştur. Bu yüzden bedenlerin hepsi kurgulanmış, bedeni de ona engel olmuştur. Kendi bedeninin ışığını fark etse de toplum tarafından kontrol edildiği için özgür olmamıştır.

Rhoda, diğer kadın karakterlere göre iç dünyası en zengin karakter olmuştur. Kendini dışarıdan birisi olarak değerlendirmiş, çekingenliği sebebiyle insanlar tarafından yanlış anlaşılmaktan korkmuştur. Toplumsal normlar tarafından ezildiğini fark etmiştir. Rhoda’ya göre kadın tanımlanan bir şeydir ve yüzü yoktur bunu toplumsal norm ve çerçevelere göre edinmiştir. Toplum, bireysel kimlikleri yok etmiştir. Ona göre kadının hiçbir etkisi yok ve toplum içerisinde de yeri yoktur. Dişil olan tanımlanmıştır, erilin kontrolü ve iradesi altına alınmıştır. Böylelikle eril normlara da karşı gelmiştir. Rhoda, ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadın olmuş, bedenini hissettiğinde kendisini güçlü hissetmiştir. Ayakları üzerinde durmaya çalışarak bir tanımlanan değil tanımlayan olmak istemiştir.

Deniz Feneri

Virginia Woolf, Deniz Feneri

Romanda iki kadın karakter vardır; Bay Ramsay‘ın eşi Bayan Ramsay ve aile dostları Lily‘dir. Bayan Ramsay, eril geleneklerle donanmış pasif bir kadın; Lily ise, eril otoriteyi sorgulamış ve aktif bir kadındır.

Bay Ramsay, doğrusal ve sabit olanı yansıtırken, Bayan Ramsay döngüsel ve çoğulcu olarak yansıtılmıştır. Romanda deniz fenerine gidip gitmemeyi tartışan çiftten eril olan net ve sabit bir şekilde yaklaşarak tek bir yolu tercih etmiş fakat dişil olan içinse ikinci bir yol olasılığı düşünmüştür. Bayan Ramsay’ın çoğulcu olması şöyle ifade edilebilir; oğlunun deniz fenerine gidememesinden dolayı üzüleceğini önemsemiş ve oğlunun duygularını ön plana koymuştur.

Bay Ramsay sonuç odaklı, Bayan Ramsay ise süreç odaklıdır. Bayan Ramsay romanda farkında olmadan eril dil olarak oğlunun fikir dünyasını kadını kötü bir varlık olduğu imgesini oluşturmuştur. Çünkü Bayan Ramsay’ın kendine ait bir dili olmadığı için pasif konumunda olmuştur.

Woolf, yazdığı karakterlerle semiyotik döneme olan arzusunu dile getirmiştir. Roman, simgesel dönemden imgesele yani sembolik dönemden semiyotik döneme geçmiştir. Semiyotik döneme özlem vardır çünkü semiyotik dönem tarafsız, sembolik dönemse tanımlamaların ve kısıtlamaların olduğu dönemdir. Lily, eril dili kullanmadan kendine ait bir dil ile resmini tamamlamıştır. Aslında deniz fenerine ulaşarak sürekli yenilenen, anne rahmi gibi olan denize ulaşmıştır. Lily’nin deniz fenerine ulaşması da sembolik dönemden semiyotik döneme geçtiğini göstermiştir. Woolf, resim aracılığıyla toplumsal normlardan kurtularak iç sesini tuvale yansıtarak okuyucuya mesajı iletmiştir.

Kendine Ait Bir Oda

Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda

Bu eserde, ihtişamlı kütüphane binasının önünde solup giden kadın figürü ele alınmıştır. Kadının toplumdaki varlığını ele alarak cinsiyet düzleminde bir sorgulama yapmış, kadınlara karşı yapılan ayrımcılıkları ve erkek egemen toplum yapısını eleştirmiştir. Kadın ve erkeklerin aldığı eğitim koşulları, kadın yazarların özgür bir şekilde edebi yazı üretme özgürlüğünün kısıtlanması ve cinsiyetçi yaklaşımların diplomalar üzerindeki etkileri gibi toplumsal sorunlara değinmiştir. Ataerkil düzene ve ülkede genelleştirilmiş normlara ve algıya karşı açıkça karşı çıkmıştır. Kadınların toplumda ikinci sınıf muamelesi görmesinden bahsettiği bu romanında yanında erkek olmadan tek başına kadın bir yazar olarak kütüphaneye alınmadığını belirtmiştir.

Ataerkil toplumda kadınların maruz kaldığı eşitsizlik duygularını gözler önüne sermiştir. Cinsiyeti kadın olduğu için karakteri göz ardı edilmiş, toplumda yok sayılmış, ön yargılardan ötürü hem üniversiteye devam edememiş hem de kütüphane gibi halka açık bir ortama girmesine izin verilmemiştir. Bu, kadının eğitim hayatındaki en büyük engellerden biri olmuştur. Eserde, dışardalık kavramına vurgu yapmış, kadının ev sınırları içinden çıkarak kamusal ve sosyal hayatta da hak sahibi olmasını savunmuştur. Woolf, eserde kadınların gücünü sembolize etmiş, hem kendine ait bir oda hem de kütüphanesi olmasının önemini vurgulamıştır. Kadının ötekileştirilmeden ve farklı kimliğe tabi tutulmadan özgürlüğüne sahip olması gerektiğini savunmuştur.

Mrs. Dalloway

Virginia Woolf, Mrs. Dalloway

Roman, orta yaşlı yüksek sınıf bir kadın olan Clarissa Dalloway‘ın bir gününü anlatmaktadır. Arkadaşlarının tanıdığı olan Septimus, savaş travmaları yaşaması sebebiyle intihar etmiştir. Ölümü düşünen Clarissa, sahip olduğu her şeyin ve tüm benliğinin eşi Richard’ın, ona verdiği kadar olduğunu fark etmiştir.

Woolf romanda, I. Dünya Savaşı sonrası yaşanılan toplumsal buhranları ve farklı toplumsal sınıftaki insanların psikolojik durumlarını okurun önüne sermiştir. Romanda, karakterlerin iç seslerine göre tanımlamalar yapılmış, bilinç akışı tekniğiyle zamana yolculuk yapılması okuyucuyu dişil yazına götürmüştür. Çünkü eril dil sadece gösterge ve tanımlamalar kullanmaktadır. Clarissa Dalloway, mevcut düzenin insanların ruhunu öldürdüğünü fark etmiş, ölümü de insan ruhunu yok eden düzene karşı bir direniş olarak görmüştür. Ölüm aynı zamanda dişil ile bir iletişim kurma çabasındadır. Eril tarafından oluşturulmuş bu toplumda dişil kendi özünü yitirmiştir.

Orlando

Virginia Woolf, Orlando

Bu romanda, hayatının bir kısmını erkek bir kısmını kadın olarak yaşayan bir İngiliz asilzadesinin biyografisi anlatılmıştır. Eserde anlatıcı, ataerkil yapının kadına bakış açısını yansıtmıştır. Orlando’nun kadına dönüşmesi de üzülecek bir durum olarak değerlendirilmiştir. Orlando, cinsiyet değişikliği sayesinde hem eril hem de dişil dile hâkim olmuştur. Eril dille yazdığı şiir, dişil bir dille son bulmuş böylelikle dile bakış açısı dişile kaymıştır. Kendisini anlamlandırmak için kelimelere başvurmuş fakat kendini eril dil içerisinde tanımlayamamıştır. Erkek olarak şiir yazamamasının nedeni kurallardır, bu yüzden de duygularını özgürce ifade edememiştir ve bu dönemde dili sadedir. Sasha’nın Orlando ile kaçmamasının nedeni ona bir nesne gibi davranmış olmasıdır. Sasha, aşkını yansıtabileceği bir nesne olmuştur.

Orlando, kadın olduğu zaman kendisi hariç kimsenin anlamadığı bir dil kullanmaya başlamıştır. Bu kadın bedeni ile ürettiği bir dil olmuş, şiirlerini de bedeni ile yazmıştır. Duygularını özgürce ifade edebildiği yazılar yazmıştır ancak evlilikle birlikte bu durum kesintiye uğramıştır. Woolf, Orlando romanıyla kadınların geleneklerin baskısından kurtulup kendi dillerinde eser üretmeleri gerektiği mesajını vermiştir.

Woolf’a göre gelenek, dil ve edebiyatın erkeklerin hakimiyeti altında olmasıdır. Erkek egemen ideolojisinin dil aracılığıyla aktarıldığını düşünmüş, kadınların bu dil aracılığı ile duygularını ifade etmenin mümkün olamayacağını belirtmiştir. Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda eserinde dil kullanımının cinsiyete dayalı olduğunu belirtmiş, bu yüzden de bir kadının roman yazmaya başladığında onun kullanımı için hazır ortak bir cümle olmadığını görmüştür. Bu nedenle yazar kadınları bu yapay oluşumlardan sıyırmaya çağırmıştır. Kendisi de eserlerinde özgün edebi teknikleri kullanarak var olan yazın geleneğinin kalıplarını yıkmıştır.

Virginia Woolf, sabit anlamlardan ve sabit bakış açılarından uzaklaşmıştır. Romanlarında; kronolojik olmayan olay örgüsü, kesin ifadelerle tanımlanamayan karakterler, akışkan kimlikler ve karakterlerin zamansal kurgularından değişen bakış açılarını işlemiştir. Kendisi, sabit bakış açısını ve erkek merkezli sistemi eleştirmiştir. Eril değerleri yücelten özcülüğü reddetmiş, erilin üstünlüğünü bozguna uğratmıştır. Woolf için androjen akıl önemli olmuştur. Ona göre “kadın ve erkek olmak öldürücüdür, kişi erkeksi kadın ya da kadınsı erkek olmalıdır” fikrini savunmuştur. İnsan doğuştan bir bütün olarak dünyaya gelse de cinsiyetlendirmeyle bölünmüş, böylelikle insan sürekli olarak bir taraftan yoksun kalmıştır.

20. yüzyılın önemli şahsiyetlerinden olan Virginia Woolf, kadınların ikincil konumda olmasının rahatsızlığını duyarak öncelik olarak edebiyat alanında kadınlara yeni ve özgür bir yol açmak istemiş ve bunun için de çokça çabalamıştır. Her alanda eril unsurların ön planda olmasıyla gelişen ve değişen dünya düzenine kadınları da katarak bir yeniliğe adım atmıştır. Kadınların değerini sadece tek bir bakış açısıyla okuyan, gören insanlara yeni ve farklı bir alternatif bakış açısıyla zenginlik katmış ve eril dünyaya bunu kabul ettirmiştir. Günümüzde hâlâ varlığını sürdüren sorunlara ilk defa ses çıkaran bir yazar olmuştur. Virginia Woolf’un edebiyata, hayata kattığı yeni düşünceler hiçbir zaman eksilmemiş aksine sesi daha çok yükselerek günümüze ulaşmıştır.


Kaynakça:

Özen, Mert. ”Écriture Féminine Kavramı Çerçevesinde Virginia Woolf’un Romanlarının İncelenmesi”. 2024. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.

Soylu, Demet ve Medeni Tunç D. ”Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda” Eserinde Kadın ve Kütüphane Algısı. 2021: 461-463.

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

spot_img

Sevilme İhtiyacının Gölgesinde: Onay Kompleksi ve Sosyal Kimlik

Kendi ışığınla var olmak, sevilmeden de sevebilmek ve onaysız yaşam, özgürlüğün ve içsel huzurun sessiz zaferidir.

Amy Winehouse – Rehab ve Psikoloji Çerçevesinde İncelenmesi

Kendini inkârın sesi: Amy Winehouse'un Rehab'ı bir kadının içsel direnişini ve kırılganlığını anlatan dürüst bir itiraf.

Çamurda Doğan Saflık: Nilüfer Çiçeği ve 5 Eser İncelemesi

Nilüfer çiçeğinin Doğu’dan Batı’ya uzanan anlamsal yolculuğu ve bu yolculuğun sanat üzerindeki büyüleyici izleri.

Hailey Bieber Stil İncelemesi: Çabasız Şıklığın Öncüsü

Hailey Bieber, minimalist ama iddialı stiliyle sade şıklığı bir güç ifadesine dönüştürüyor.

Bakü Seferi ve Kafkas İslam Ordusu

Osmanlı ordusunun Kafkasya’daki son seferi, Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’yü kurtararak Azerbaycan’ın bağımsızlık yolunu açtığı zaferdir.

“The Beach At Sainte Adresse” Tablosunu Anımsatan Şarkılar

Monet'nin The Beach At Sainte-Adresse isimli eserini anımsatan şarkılara birlikte göz atalım!

Dijital Dünyada Görünmez Yönlendiriciler: Algoritmalar Nasıl Çalışıyor?

Algoritmalar nasıl çalışır? Arama, öneri ve yapay zeka sistemlerini örneklerle öğrenin; etik ilkeler ve pratik ipuçlarıyla dijital rehberiniz.

İstanbul Mimarisi: Cercle d’Orient

Beyoğlu'nun kalbi olan Cercle d'Orient ya da Büyük Kulüp, ilginç tarihi ve mimarisiyle bize çok şey anlatıyor.

Love or Duty Tablosunun Hikâyesi – Aşk Uğruna Kutsal Yemini Bozmak

Aşk ve inanç arasında sıkışmış bir rahibenin hikâyesini, Gabriele Castagnola’nın tartışmalı eseri Love or Duty üzerinden keşfeden dramatik bir sanat incelemesi.

Madeleine de Proust Nedir?

Hepimiz kimi zaman kendi kendimize veya çevremizin etkisiyle geçmişe bir yolculuk yapabiliyoruz. Yüzyıl öncesinde yazılmış bir kitap da tam olarak bu konuyu ele alıyor ve sonrasında bambaşka kapılar açılıyor. İşte Proust ve ünlü madleni.

Editor Picks