20.yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan Virginia Woolf, Dalgalar’ı yazarak ortaya eşi benzeri olmayan, şaşırtıcı bir roman çıkarttı. Woolf, altı arkadaşın çocukluklarını, ergenliklerini, yetişkinliklerini ve yaşlılıklarını anlatmak için bir olay örgüsü inşa etmek yerine okuyucunun sadece hissettikleriyle takip edebileceği bir melodiyi kelimelere döktü. Tanıştığınız insanlar, onlarla yaşadıklarınız, tecrübe ettikleriniz ve hissettiklerinizle takip ederseniz sizin için anlamlı olacak Dalgalar’dan 15 alıntıyı sizinle paylaşmak istedik, keyifli okumalar!
1. “Şimdi acımı mendilime koyup saracağım. İyice sıkıştırılıp yumak yapılacak. Derslerden önce kayın ormanına yalnız gideceğim. Bir masaya oturup, sonuçları toplamayacağım. Ne Jinny’nin ne de Louis’in yanına oturacağım. Acımı alıp, kayın ağaçlarının altındaki köklerin üstüne sereceğim. Önce yoklayacağım, sonra parmaklarımın arasına alacağım. Beni bulamayacaklar. Yemişlerle besleneceğim, böğürtlen çalılarında yumurta arayacağım, saçlarım keçeleşecek, çitlerin altında uyuyacağım, hendeklerden su içeceğim ve orada öleceğim.” (s.7)
2. “Yüreğim daralıyor, bu sıkıntı bir yanımı çift taraflı eğe gibi törpülüyor; biri, görkemine bayılmam; öbürü, onun o şapşal vurgularını küçümsemem -ondan çok üstün olan ben- onu kıskanıyorum.”(s.27)
3. “Bir başıma çoğu kez hiçliğe düşerim. Dünyanın kenarından hiçliğe düşmemek için ayağımı gizlice itmem gerekir. Kendimi bedenime geri çağırmak için kafamı sert bir kapıya vurmalıyım.” (s.32)
4. “Ona şiirler göndereceğim. O da belki resimli bir posta kartıyla yanıtlayacak. Ama onu bunun için seviyorum. Buluşmamızı önereceğim -bir saatin ya da haçın altında; bekleyeceğim ve o gelmeyecek. Bunun için seviyorum onu. İlgisizce ve tümüyle umursamazca, hayatımdan geçip gidecek.” (s.45)
5. “Hafif bir sarsıntıyla duruyoruz. Bırakacağım öbürleri benden önce insin. O kargaşaya, o kaosa dalmadan önce bir dakika hiç kımıldamadan oturacağım. O müthiş gürültü kulaklarımda. Bu cam tavanın altında denizin kabarıp dalgalanması gibi kükrüyor, sonra yine kükrüyor. El çantalarımızla perona saçılmış durumdayız. Hızla farklı yönlere savruluyoruz. Benlik duygum neredeyse kayboluyor; kibrim. Sürükleniyorum, yuvarlanıp gökyüzüne fırlatılıyorum. Perona adımımı atıyorum ve sahip olduğum tek şeyi sıkıca kavrıyorum – bir çanta.” (s.55)
6. “Yine de düş kurmamın, bir akıntının dibinden taşınıyormuş gibi duraksamalı ilerleyişim, uykudaymışım gibi sorumluluğunu hissetmediğim, kendiliğinden oluşan ve bağıntısız merak, açgözlülük ve arzu hisleriyle kesintiye uğradığı, parçalandığı, deşildiği ve söküldüğü doğrudur. Hayır, ama ben dipsiz derinliklere girmek için; arada bir de olsa her zaman eyleme geçme değil, keşfetme ayrıcalığımı kullanmak için; mamutların kırdığı dalların atalardan kalma belirsiz seslerini duymak için; tüm dünyayı anlayışın kollarıyla kucaklamak gibi olanaksız arzularla -eyleme geçenler için olanaksız- uğraşmak için aşağılara inmek istiyorum.” (s.95)
7. “Hem, bir açıdan yanıltılmış olduğumdan; arzusu değilse bile, insan her zaman değiştiğinden ve akşam kiminle oturacağımı sabah bilmediğim için asla durağan olamam; en kötü felaketlerden doğrulur; döner, değişirim.” (s.108)
8. “Ama bir gün kahvaltıdan sonra gelmezsen, bir gün seni belki de bir başkasını arayarak aynaya bakarken görürsem, telefon boş odanda zır zır çalıp durursa, o zaman, o tarifi olanaksız acının ardından, o zaman ben -zira insan yüreğinin ahmaklığının sonu yoktur- başka bir sen arar, başka bir sen bulurum. Bu arada zamanın saatinin tık tık işleyişini tek darbeyle yok edelim. Yaklaş bana.” (s.153)
9. “Sizi kınıyorum. Yine de yüreğim hasretinizi çekiyor. Sizinle ölüm ateşlerinden geçerim. Ne var ki en çok yalnızken mutluyum.” (s.189)
10. “-ama övgü ve kahkahaların silik alkış seslerinden rahatsız olan sen ve insan dudağından çıkan uzlaşmaları, doğrularla yanlışları küçümseyen, sadece yalnızlığa ve ölümün vahşetine güvenen ben, bu yüzden ayrıldık.” (s.198)
11. “Zihin halkalar oluşturur; kimlik sağlamlaşır; insan geliştikçe acıyı özümseyip sindirir. Giderek artan harıl harıl çalışma ve dayanıklılıkla açılıp kapanarak, kapanıp açılarak gençliğin telaş ve ateşinden hizmet için yararlanılır, ta ki bütün varoluş bir saatin ana yayı gibi içeri dışarı genişlemiş gibi gelene kadar. Ocaktan aralığa zaman ne kadar hızlı akar! Çok iyi tanındığı için artık gölgesi olmayan şeylerin seliyle süpürülüp gideriz. Suyun yüzeyinde gideriz, gideriz…”(s.220)
12. “Ölülerin sokak köşelerinde ya da düşlerde üstümüze atlamaları ne garip.” (s.234)
13. “Kesildik, düştük. En hızlı olduğumuz zamanlarda uyuyan, biz uykuya yattığımızda da kıpkızıl yanan o duyarsız evrenin şimdi bir parçası oluyoruz. İneceğimiz istasyondan vazgeçtik, şimdi sırtüstü yatıyoruz, gücümüzü yitirdik ve nasıl da kısa sürede unutulduk!” (s.239)
14. “Gitmeliyiz. Gitmeli, gitmeli, gitmeli -tiksindirici bir sözcük.” (s.249)
15. “Şimdi beni taşıyan sen, bu kaldırım parçasında eşelenip dururken, bize doğru ilerlediğini algıladığımız düşman kimdir? Ölümdür. Ölüm düşmandır.” (s.252)
Woolf, Virginia. Dalgalar. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Aralık 2020.