Virginia Woolf şüphesiz hepimizin en az bir kere adını duymuş olduğu önemli isimlerden bir tanesidir. Yazdığı eserler ve fikirleriyle tanıdığımız Virginia’nın karakteristik özellikleri değişkenlik gösterse de onun hakkında söyleyebileceğimiz net şeyler var. Psikolojik anlamda küçük yaştan itibaren çok zorluk çeken Woolf’un genel anlamda oldukça depresif bir yanı olsa da bazı yakınları onun hayat dolu yanından da bahsediyor. Peki hem siyah hem beyaz yanları olan esrarengiz Woolf bir kitap karakteri olsaydı hangi karakter olurdu?
Virginia Woolf Kimdir?
Virginia Woolf modernist edebiyatın en önemli isimlerinden bir tanesidir. Kendine Ait Bir Oda adlı makalesinden tutun Mrs. Dalloway romanına kadar yazdığı birçok eser oldukça ses getirmiştir. Kadın haklarının en önemli savunucularından olan, depresif karakterli Woolf, “Bir kitap karakteri olsaydı bu kim olurdu?” sorusunu cevaplamak için önce biraz Virginia Woolf’u tanıyalım. Woolf, yazılarında bilinç akışı tekniğini kullanarak, karakterin psikolojik derinliğini yansıtır. Cinsiyet rollerini oldukça sorgulayan ve feminizm hareketleri adına oldukça önemli bir yeri olan Woolf, eserlerinde de iç dünyasını yansıtmayı tercih eder. Aile içerisinde tecrübe ettiği ardı arkası kesilmeyen felaketler onu melankolik ve depresif birine dönüştürmüştür. Henüz 22 yaşında intihar girişiminde dahi bulunmuştur. Fakat ne kadar hayata tutunmaya çalışsa da kafasının içindeki şeytanlar onu asla yalnız bırakmamış olacak ki, 28 Mart 1941’de kendini Ouse Nehri’ne atarak hayatına son vermiştir.
Virginia melankolik bir hayat geçirmiş ve sonu intihar olmuş olsa da, onu benzeştirdiğimiz karakter onun gibi depresif değil. Woolf’u sadece böyle tanımlamak, onun bize kattığı bütün ilme haksızlık etmek olur. Woolf olay akışından ziyade, karakterin bilinç akışını yansıtırken aslında bizim de kendi içimizdeki yolculuğu yansıtıyor bir yandan. “Dünya hassas kalpliler için bir cehennemdir,” derler ya hani, işte Woolf bize o cehennemi gösteriyor. Çünkü her şeyin bilincinde olmak, her şeyi böyle katıksız bir şekilde gözlemleyebilmek, hissetmek, empati kurmak ya da o acıları derinden hissetmek dünyadaki cehennemin karşılığı. İşte bu bilincin akışı da aklımıza bir karakteri getirdi. Elif Batuman’ın Budala adlı eserindeki Selin karakteri.
Elif Batuman Kimdir?
Elif Batuman, 1977 doğumlu Türk-Amerikalı yazar, akademisyen ve gazetecidir. Harvard ve Standford Üniversitesi‘nde eğitim görmüş olan Batuman ilk romanı Budala ile Pulitzer Ödülleri‘nin kurgu dalında finalist olup uluslararası alanda çok ilgi gören bir yazar olmasına rağmen, ülkemizde pek tanınmıyor maalesef. Budala, katıksız gerçekçiliğiyle adeta genç bir kızın günlüğü fakat anlatımıyla o kadar derin ve bizden biri gibi hissettiriyor ki sanki aklımızı okuyan, bizim hislerimizi yaşamış, gençliğin en hassas dönemini tecrübe etmiş bir yazar en özenli kelimelerle anlatmış bizim yaşadıklarımızı.
Budala Ne Anlatıyor?
Budala, ana karakter Selin‘in üniversiteye başladığı sene yaşadıklarını ve kendini tanıma serüvenini anlatıyor. Selin henüz 18 yaşında, Harvard’da okuyan gencecik bir Türk kızı. Üniversitedeki ilk senesinde içine kapanık, düşünceli haliyle hayatı çözmeye çalışıyor. Selin hayata karşı kendini öyle toy, öyle savunmasız ve yalnız hissediyor ki sanki her genç kızın geçtiği o özgüvensiz dönemin bir karaktere bürünmüş hali.
“…ağırlıklı olarak kızların seslerini duyuyordunuz. Bu kadar özgüveni, bunca fikri ve bu derece karmaşık elbiseleri nereden buluyorlardı?”
Virginia ve Selin
Selin‘in en belirgin özelliği gözlem yeteneği. Gözleri sanki bulunduğu sınıfın tavanına takılmış bir kameraymışçasına her detayı yakalayan, her detayı beyninde sindirerek yorumlayan ve içselleştiren bir makine. Tabii ki kendisi bir makine olmaktan oldukça uzak çünkü çok hassas bir kalbi var. Arkadaşlık, aşk, cinsiyet kavramlarını üniversite hayatında yaşadığı olaylar üzerinden anlamlandırmaya çalışarak hem kendini hem hayatı tanımaya çalışan Selin, aynı Woolf gibi sorgulamalar yaparak kendi iç dünyasının girdabında kayboluyor. Bu girdap onu ne kadar dibe çekse de en güzel ve en önemli farkındalıkları bu anlarda öğreniyor.
“Huzursuz rüyalarından uyandığı bir gece, Dante’nin Cehennem’i bilinçaltında gürültülü bir arbedeyi tetiklemişti: ‘Yaşam yolumuzun ortasında karanlık bir ormanda buldum kendimi.’ ” Bu korkunç kelimeleri okuduğumda tüylerim ürperdi. ‘Yolun ortasında’nın orta yaş krizini kastettiğini biliyordum. Ama bana insan her zaman yaşam yolumuzun ortasındadır gibi geliyordu ve belki de ölüm anına denk böyle olacaktı.”
Büyümenin ne demek olduğunu, aşkın ne kadar yıkıcı, dostluğun ise ne kadar yapıcı olabileceğini ve hayatın darbelerini kabullenirsek ne kadar huzurlu bir yaşam sürebileceğimizi öğreniyor. Woolf nasıl ki bir kadının üniversite kampüsüne girememesini sorguluyorsa, Selin de o kampüsteyken neden bir kadın olarak geceleri rahatça dolaşamadığını sorguluyor. Bir gece vakti kampüste erkek bir arkadaşı ile gezerken farkına varıyor bu ayrıcalığın.
“Ivan’ın özgürlüğünü aniden fark etmek beni alt üst etti. İlk kez anladım ki eğer erkekseniz, hem de Ivan gibi uzun bir erkekseniz her yerde durup canınızın istediği zaman herhangi bir şeye bakabilirsiniz.”
Yalnızlık Teması
Woolf’un eserleri, onun kendi içinde nasıl yalnız hissettiğini vurgular nitelikte hep. Sanki insan kalabalıklar içinde yalnız sürekli. Aileler kurarız, arkadaşlıklar ediniriz, ilişkiler kurarız peki ne uğruna? Geçici şekilde o yalnızlığı doldurmak için mi, yalnız hissetmemek, yalnız ölmemek için mi? Ne yaparsak yapalım her insanın içinde bir parça yalnızlık vardır. Kabullenmek istemesek de bu böyledir ama bu hiçbir zaman yanlış bir şey olmadı. İnsan olarak sosyal bağlar kurmak ne kadar doğalsa, yalnız olmakta bir o kadar doğaldır. Tabii ki hayatın belirli dönemlerinde, özellikle gençken, bu gözümüze çok korkutucu gelebilir. Tıpkı Selin’in hissettiği gibi hissedebiliriz.
“Senin için, benim için olduğundan daha zormuş gibi geldi hep.”
“Neden benim için daha zor olsun?”
“Çünkü sen yalnızsın.”
Vurulmuş gibi hissettim. Aklıma gelen en kötü şeyin gerçek olduğunu öğrenmek gibiydi.
Yalnızlık, hayat, ölüm, arkadaşlık, aşk ve toplumun bize dayattığı bütün bu rollerin üstüne durmak bilmeden düşünen Selin, Virginia’nın 21. yüzyıldaki daha umutlu hali sanki. İstediği okulda istediği şekilde, özgürce eğitimini alan Selin, bol bol düşünerek, bol bol yaşayarak tecrübe ediyor hayatı. Belki de Virginia’nın hayali, Selin’in hayatıydı.
“Ondan sonra bütün kızlar sahneye çıktı tekrar ve erkekler, kızların hepsini öptü. Bu kadar güzelliği ve zarafeti hak edecek ne yapmıştı erkekler?”
Kaynakça:
- Reid, Panthea. Sanat ve Sevgi: Virginia Woolf’un Hayatı. Oxford University Press, ABD, 1996.
- Mepham, John. Virginia Woolf’un Edebi Bir Yaşamı. Springer, 1991.
- Packer, Matthew. The Idiot, by Elif Batuman. The Bulletin of the Colloquium on Violence&Religion. Vol. 55. 2018.
- Moreno, Juan Pérez. Virginia Woolf. Web. Erişim Tarihi: 27.04.2024