Norslar olarak da bilinen Vikingler, hayatlarının büyük bir kısmını denizlerde geçirmiştir. Bir zamanlar özellikle Kuzeybatı Avrupa kavimlerinin korkulu rüyası hâline gelmiş bu kavim; denizci, savaşçı ve korsan olarak nam salmıştır. 8. ve 11. yüzyılları arasında varlıklarını korumuş ve geride kendileri hakkında az sayıda yazılı kaynak bırakmışlardır. Vikingler, İskandinav Yarımadası olarak bilinen bölgede tarih sahnesinde belirmişlerdir.
Viking etimolojisi belirsizdir. Orta Çağ’da İskandinav korsanı veya akıncısı anlamına gelen bu kelime, Eski Norsça’da “Vikingr (yağmacı)” sözcüğüne tekabül eder. Anglo-Saksonlar ise “wicing” kelimesini korsan ile eş anlamlı kabul ettiler ve bazı eski İngilizce kaynaklarda wicing, Latince “pirata”ya çevrildi. Aslında Viking veya Nors bir millet adı değildir. Danlara, Norveçlilere, İsveçlilere ve diğer İskandinavlara (Kuzey Cermenleri) Viking Çağı boyunca verilen bir isimdi.

Vikingler sadece Avrupa’yı etkilememiştir. Akdeniz, Kuzey Amerika hatta İslam Coğrafyası’na kadar ulaştıklarına dair arkeolojik bulgular vardır. Kuzey Amerika’da, Kanada sınırları içinde Vinland (Newfoundland) denilen bölgeye yerleştikleri biliniyor. Bundan dolayı Vikinglerin, Kristof Kolomb’dan yaklaşık 500 yıl önce Kuzey Amerika’yı keşfettiği söylenebilir.
İsimlerinin kötü anılmaya başlamasına neden olan olay ise 793’te İngiltere’nin kuzeydoğu kıyısına yakın küçük bir kasaba olan Lindisfarne keşişlerine yapılan Viking saldırısıydı. Bu, İskandinavya’dan göçün başlangıcıydı. Adada bilgili keşişleri ve kapsamlı kütüphanesiyle duyulmuş, ilim yuvası olarak atfedilen bir manastır bulunuyordu. Saldırı sırasında keşişler öldürüldü, denize atıldı veya manastırın birçok değerli hazinesiyle birlikte esir alındı. Kütüphane ise yerle bir edildi. Bu olay, Viking Çağı boyunca insanların zihinlerindeki Viking algısının temeli oldu: Ne dine ne de ilime saygısı olan, vahşi savaşçılar ve yağmacılar. Özellikle denize kıyısı olan yerleşim yerleri için tehlike oluşturmaya başladılar. İlk saldırıyı izleyen yıllarda kıyı köyleri, manastırlar ve hatta şehirler kendilerini Vikingler tarafından kuşatılmış hâlde buldu.

Genel olarak Vikinglerin yaptığı yolculuklar şehirleri yağmalama olarak düşünülse de yapılan keşiflerin birçoğu ticaret ve paralı asker toplama amacı güdüyordu. İskandinav kültürünü yabancı topraklarda yayarken aynı anda her mevsimin sonunda vatanlarına hazineler, esirler, mallar ve yabancı kültürel etkiler getirerek her iki tarafın da genetik ve tarihsel gelişimini etkilediler.
Vikingler, Eski İskandinavca konuşur ve rünlerle yazılar yazarlardı. Genellikle okur-yazar olamayan ve edebî miras bırakmayan bir kültür olmalarına rağmen bir alfabeleri vardı. Dünyalarını runik taşlar üzerine tanımladılar. Onlar hakkındaki çağdaş, edebî ve yazılı kaynakların çoğu, Vikinglerle temas hâlinde olan diğer kültürlerden gelmektedir. Kendilerine ait yasaları, sanatları ve mimarileri vardı. Bunların yanı sıra gemiler de Viking kültürünün vazgeçilmez bir parçasıydı. Denizler ve su yolları arasında günlük ulaşımı, yeni toprakların keşfedilmesini, akınları ve komşu ülkelerle ticareti kolaylaştırdılar.

Stilize kuzgunlar, yılanlar veya boynuzlar olabilen ve çıkıntıları olan (ritüel) Viking savaşçılarının miğferlerinin iki veya üç temsili dışında hiçbir tasviri yoktur. Aynı zamanda korunmuş hiçbir miğferin boynuzu da yoktur. Başlarına boynuzlu veya kanatlı kasklar takmamışlardır ve başları korumasız savaşmışlardır. Yakın mesafe tarzı (ya kalkan duvarlarında ya da “gemi adalarında”) boynuzlu miğferleri savaşçının kendi tarafı için tehlikeli hâle getirirdi. Tarihçiler bu nedenle Viking savaşçılarının boynuzlu miğfer takmadığına inanırlar. Bu tür miğferlerin İskandinav kültüründe başka ritüel amaçlar için kullanılıp kullanılmadığı henüz kanıtlanmamıştır.
Kask kullananlar ise muhtemelen rütbeli veya zengin olanlardır. Taktıkları kask ise herhangi bir ayırt edici özelliği olmayan kubbeli ve konik kasklardır. Bunların sayıları da sınırlı olduğundan günümüze kadar ulaşılabilen Viking kasklarının sayısı da bir hayli azdır.

İnançlarına bakıldığında ise çok tanrılı pagan bir kültürleri vardı. İskandinav mitolojisi veya Nordik Paganizmi olarak adlandırılan bu inancın en önemli tanrısı baş tanrı Odin’dir. İnsanları ve doğayı yarattığına inanılan Odin aynı zamanda savaş tanrısıdır. Savaşçı özelliklerine uygun olarak en kahraman ve en cesur olanların Odin’in evi ve Vikinglerin cenneti sayılan Valhalla’ya gideceğine inanmışlardır. Cenaze törenlerini ise ölülerini tahtadan ve içi toprakla doldurulmuş bir kayığa koyup yakarak gerçekleştirirlerdi.
Viking Çağı boyunca İskandinav ana vatanları yavaş yavaş küçük krallıklardan üç büyük krallığa birleştirildi: Danimarka, Norveç ve İsveç. Vikingler ana vatanları ötesinde aktifken İskandinavya’nın kendisi de yeni etkiler yaşıyor ve çeşitli kültürel değişimler geçiriyordu. Hristiyanlık, 11. yüzyılda piskoposlukların kurulmasıyla Danimarka ve Norveç’te kök salmıştı. Bu yeni din, İsveç’te daha etkin bir şekilde örgütlenmeye ve kendini göstermeye başlıyordu.
Vikinglerin başlıca kaynaklarından biri, diğer Avrupa halklarından köle almaktı. Orta Çağ Kilisesi, Hristiyanların Hristiyan kardeşlerini köle olarak almamasına karar verdi. Bu nedenle mal köleliği Kuzey Avrupa’da bir uygulama olarak azaldı. Köleleştirme faaliyeti 11. yüzyıla kadar devam etse de ekonomik teşvikin çoğunu yapılan baskınlardan çıkardılar. Kuzey ve İrlanda Denizleri çevresindeki Hristiyan topraklarındaki Viking gücü önemli ölçüde azaldı.
Kaynakça
- “Viking Tarihi: Efsaneler ve Gerçekler”. Arkeofili. Web. 10.07.2022
- “Vikingler Kimlerdi?” Tarihibilgi. Web. 10.07.2022