Ve Kazanan…: Oscar’ların İkonik Tarihi

Editör:
Sedef Hızlan, Mehmet Samet Acar

Amerika’da bir Kraliyet ailesi yok belki ama Akademi Ödülleri var. Söz konusu Akademi’nin bir üyesi olmak ise en az o kadar prestijli bir hadise. Her sene milyonları cezbetmesinin yanı sıra 1929’da siftah yaparak dünyanın en eski film ödüllerinden biri olma özelliğini de taşıyan Akademi Ödülleri, nam-ı diğer Oscar’lar; sinema dünyasının en ses getiren, en tartışılan ve en sükseli olayı olma ünvanından yıllardır ödün vermiyor. Los Angeles’ta bulunan Akademi arşivlerini, Margaret Herrick kütüphanesini ve Akademi Müzesi’ni ziyaret ederek derlediğimiz bu yazıyla, sizi Oscar tarihinde nostaljik bir yolculuğa çıkartıyoruz: 

Nasıl Başladı? 

Oturan misafirler 192728 Birinci Akademi Ödülleri Şöleni Blossom odası Roosevelt Hotel Hollywood Kaliforniya 16 Mayıs 1929 8×10 siyah beyaz fotoğraf baskı Telif hakkı Academy of Motion Picture Arts and Sciences

Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (The Academy of Motion Picture Arts and Sciences), sinema sektörünü geliştirmek ve devamlılığını sağlamak misyonuyla 11 Mayıs 1927’de kuruldu. Aslında kuruluşundaki en büyük etken, o dönem oldukça gündemde olan sektördeki anlaşmazlıklara arabuluculuk etmek ve endüstrinin imajını iyileştirmekti. Akademi’nin kurulmasında MGM stüdyolarının o dönemki şefi Louis B. Mayer öncülük etti ve yönetmenler, oyuncular, yapımcılar, yazarlar gibi sektörün farklı alanlarından birçok önde gelen isim, kurucu üyeler arasına ismini yazdırdı. 

Bundan yalnızca iki sene sonra, yani tarihler 1929’u gösterdiğinde ilk ödül seremonisi düzenlendi. Bu tören Hollywood’da bulunan Roosevelt otelinde, 270 kişinin katılımıyla gerçekleşti ve yalnızca 15 dakika sürdü. O yıl, ödüllerin kazananları üç ay önceden duyrulmuştu. Böylece tarihin en prestijli sinema olayı başlamış oldu. 

Akademi Üyeleri Kim?

Walt Disney Oscar heykeliyle birlikte Özel Ödül ve Mickey Mouse Kaliforniya 1932 Telif hakkı Academy of Motion Picture Arts and Sciences

Elbette Akademi’nin yapısı, ödül kategorileri ve hatta seremoninin kendisi o dönemden itibaren sürekli değişti. Örneğin 1928’de Akademi’nin sadece 362 üyesi varken, 1986’ya gelindiğinde bu sayı 4744’e çıkmıştı bile. Yıllar içinde değişmeyen bir nokta, bu üyelerin %25’inin hep oyuncu zümresinden oluşması oldu. 1928’de 362 üyenin 90’ı oyuncuyken, 1986’da 1201’i oyuncuydu. Bunun dışında, 366 yazar, 328 yapımcı, 282 sesçi, 303 idareci, 255 pazarlamacı, 245 sanat-kostümcü, 240 müzisyen, 230 yönetmen, 198 kısa filmci, 172 kurgucu, 108 görüntü yönetmeni bulunuyor; geriye kalanlar ise diğer departmanlardaki profesyonellerden oluşuyordu. 

Akademi, Amerika’da bulunan diğer sektörel loncalara göre her zaman daha küçük ve elitist bir tutum içinde oldu. Örneğin Oyuncular Loncası yani SAG (Screen Actors Guild) üyeleri, Akademi bünyesinde bulunan oyuncuların 50 katından fazla. Fakat muhakkak, Akademi üyesi olmak sektörde alınabilecek en prestijli nişanelerden biri. Üye olmanın en kolay yöntemi ise bir Oscar ödülüne aday gösterilmek, zira hemen hemen her aday üyeliğe davet ediliyor. Bunun dışında her branşın kendine göre kuralları var ancak genellikle en az iki film yapmış olması, deneyimli olması ve iki üyenin referansı gibi şartlar aranıyor. Bir kere üye olduktan sonra ise üyelik ömür boyu devam ediyor. Bugüne kadar Akademi üyeliği iptal edilmiş sadece beş kişi var. Bunlardan ilki, filmlerin kopyalarını sızdırdığı gerekçesiyle 2004’te üyelikten çıkartılan, The Godfather Part II’den tanıdığımız oyuncu Carmine Caridi. 2017’de ise, sebep olduğu malum skandallardan dolayı Harvey Weinstein üyelikten men edildi. Bunu takiben, benzer sebeplerle Bill Cosby ve Roman Polanski’nin üyeliği fes edilirken, 2021 senesinde görüntü yönetmeni Adam Kimmel’ın üyeliğine de son verildi.

Velhasıl, bu tarz istisnai durumlar dışında, Akademi üyeliği yaşam boyu devam eden bir ayrıcalık. Ancak özellikle son dönemlerde, bunun ne kadar makul olduğu tartışma konusu haline gelmiş durumda. Bazıları, emekli olduktan sonra üyelikten çıkılması gerektiğini savunuyor. Bunun en büyük nedeni eski üyeler ve yeni üyeler arasındaki yaş, hatta jenerasyon farkının çok açık olması. Sinemada modern tarz ve türlerin ortaya çıkması; özellikle eski jenerasyona fazla hitap etmeyen eserlerin, günümüz sinema seyircisi baz aldındığında oldukça popüler oluşu, ödülleri verenler ve filmleri izleyenler arasında bariz farklılıklar olmasına yol açıyor. Eğer daha önce o çok sevdiğiniz süper kahraman filminin neden hiç Oscar ödülü almadığını merak ettiyseniz, nedeni tam da bu olabilir. Cinsiyetler arasındaki dengesizlik de bir diğer etken. Oyuncu zümresi özelinde kadın-erkek üyeler hemen hemen eşit olsa bile, diğer departmanlarda erkek egemenliği olduğu aşikar. Bihassa eski dönemlerde kadınların sektörün teknik depertmanlarında çok bulunmadığını, En İyi Yönetmen adaylığı kazanan ilk kadının ancak 1977 yılında Lina Wertmüller olduğunu göz önünde bulunduracak olursak. Örneğin 1986’da, bahsettiğimiz 230 yönetmen üyenin sadece iki tanesi kadındı. Günümüzde sektördeki cinsiyet dağılımı, belki bir nebze daha dengeli sayılabilecek durumda. Ancak ne yazık ki 97 senelik Akademi tarihinin son yıllarında, erkeklerin arasında birkaç kadın üyenin de bulunması, Akademi’deki cinsiyet açığı bakımından fark yaratmaya yeter mi, başka bir tartışma konusu.

Seremoninin Arka Planı 

Bette Davis En İyi Kadın Oyuncu DANGEROUS 8 Akademi Ödülleri şöleninde 8×10 siyah beyaz fotoğraf baskı Telif hakkı Academy of Motion Picture Arts and Sciences

Ödül seremonisinin kendisine gelecek olursak, oylar 1936’dan beri PwC isimli bir muhasebe firması tarafından sayılıyor. 1935 senesinde Bette Davis’in Of Human Bondage filmindeki rolüyle Oscar alamaması medyada büyük tepki toplamış, bunun üzerine Akademi, oyları sayma işini üçüncü parti bir şirkete devretmeye karar vermişti (bir sonraki sene Davis, Dangerous filmindeki rolüyle Oscar’ına kavuştu). PwC ilk 20 sene sonuçları törenden önce gazetecilerle paylaşıyordu. O dönem sonuçların, gazetelerin sabah baskısına yetişmesi gerektiğini de hesaba katacak olursak, aslında mantıksız bir hamle değildi. Ancak Gone With the Wind’in (Rüzgar Gibi Geçti) sekiz ödül toplayarak Oscar’lardan gerçekten de rüzgar gibi geçtiği sene, bir gazete sonuçları önden sızdırdı ve bunun üzerine bu uygulamaya da son verildi. 1956’dan beri oylar, kilitli bir odada, en fazla üç kişiden oluşan bir ekip tarafından sayılıyor ve sonuçlar üç tane mühürlü zarfa konuyor. Bir kopya, sayımı yapan firmada kalıyor; bir kopya ödülü sunacak sanatçılara veriliyor; üçüncüsü ise bir aksilik olmasına karşın, kimliği gizli tutulan, seyircilerin arasında bulunan ve reserve man denen yedek kişiye teslim ediliyor. Söz konusu yedek kişiye bugüne kadar hiç ihtiyaç duyulmamış. Uzun lafın kısası, ödülü kimin kazandığı, açıklandığı ana kadar gerçekten bilinmiyor, tam da bu nedenle Oscar isimsiz takdim ediliyor ve sanatçının ismi ancak ödülü aldıktan sonra heykelciğe kazınabiliyor. 

Hattie McDaniel’dan Tarihe Geçen Zafer

Hattie McDaniel ve F P Yober 12 Akademi Ödülleri seremonisine giriş yapıyor 4×5 siyah beyaz fotoğraf baskı Telif hakkı Academy of Motion Picture Arts and Sciences

Gone With The Wind’den bahsetmişken, filmin Oscar tarihine geçmesi sadece bu hadiseyle sınırlı değildi elbette. Filmde canlandırdığı Mammy rolü ile Hattie McDaniel, Oscar’a aday olan ve kazanan ilk siyahi kişi oldu. Bunun aslında ne kadar büyük bir olay olduğunun anlaşılabilmesi için, dönemin şartlarını şöyle özetleyelim: McDaniel’ın ödülü aldığı tören, 1940 senesinde The Ambassador Hotel’de gerçekleşti. O dönem Amerika’da birçok yerde olduğu gibi, bu otelde de siyahiler, beyazlarla aynı alanlarda bulunamıyordu. Bu nedenle ödüle aday olmasına rağmen McDaniel, film ekibinin kalanıyla birlikte oturamadı. Onun yerine salonun arkalarında, iki kişilik bir masada, ayrı oturması gerekti. Ödülü aldığında yaptığı konuşmada ‘‘İçtenlikle diliyorum ki, ırkımın ve sinema endüstrisinin takdirine hep mazhar olurum’’ dedi. Bu zafer aslında insanlara o dönem Amerika’da baskın olan ırksal ayrımlar ve zorlukların hatırlatılmasını sağladı. Gönül isterdi ki bunun üzerine hızla bir şeyler değişti diyelim ancak ne yazık ki durum öyle olmadı. McDaniel’dan sonra 23 sene, yani Sidney Poitier’ın 1963 zaferine kadar herhangi bir siyahi oyuncu Oscar ödülü kazanamadı. 2015 yılına gelindiğinde #OscarsSoWhite hareketi baş gösterdi. Bunun üzerine Akademi, bu konuda daha sıkı çalışma başlatarak üyelerini çeşitlendirmeye yönelik aksiyon almaya başladı. Neticede, 2020 senesinde gelindiğinde hem kadın hem de çeşitli ırklara mensup üye sayısını iki katına çıkardıklarını açıkladılar. 

Reddedilen Oscar’lar

Bilet 8 Akademi Ödülleri Biltmore Hotel 5 Mart 1936 Telif hakkı Academy of Motion Picture Arts and Sciences

Bugüne kadar Oscar ödülünü reddeden üç kişi oldu. Bunlardan üçünün de gerekçeleri birbirinden farklıydı, ancak şu kesin ki bu kadar prestijli bir mükafatı reddetmek herkesin harcı değil. Şimdiye dek 3000’e yakın Oscar verildiğini hesaba katacak olursak, basit bir hesapla, bunun binde bir gerçekleşen bir olay olduğunu söylemek de mümkün. 1935 senesinde, John Ford’un yönetmen koltuğunda oturduğu The Informer, En İyi Yönetmen ve En İyi Film dahil toplam altı ödüle layık görüldü. Bunlardan bir tanesi de En İyi Uyarlama Senaryo ödülüydü. Ancak filmin senaristi Dudley Nichols, o dönem hali hazırda devam etmekte olan yazar grevi nedeniyle resmi olarak ödülü kabul etmediğini açıklayarak Oscar’ı reddeden ilk kişi oldu. Nichols, yıllar sonra grev sona erip, senaristler ve film stüdyoları arasındaki anlaşmazlıklar çözüldüğünde, yani ancak 1938’de ödülü kabul etti. 

Halen en çok Oscar alan kadın olma rekorunu elinde tutan Katherine Hepburn, 12 kere aday gösterilmesine ve dört kere En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanmasına rağmen aday gösterildiği ve ödül aldığı törenlerden hiçbirine katılmadı. Ancak ödülleri hiçbir zaman resmi olarak reddetmedi de. Nichols’dan sonra resmi olarak Oscar’ı reddeden ilk kişi 35 sene sonra çıkagelecekti. 

Oyuncu George C. Scott aslında ilk olarak 1962’de The Hustler filmindeki rolüyle Oscar’a aday gösterilmiş ve adaylığı reddettiğini açıklamıştı. 1970 senesinde Patton filmiyle tekrar aday gösterildikten sonra Akademi’ye bir telgraf göndererek adının adaylar arasından çıkartılmasını rica etti. Scott, Oscar töreni için ‘‘İki saatlik bir et geçidi… halka sunulan, ekonomik kaygılarla oluşturulmuş bir danışıklı dövüş’’ demişti. Ancak adaylığı geri çekilmediği gibi Scott, 1971’de Oscar Ödülü’nün de sahibi oldu. Filmin yapımcısı Frank McCarthy, tören esnasında Scott adına ödülü aldı ve hemen ertesi gün ödül, Akademi’ye iade edildi. 

Bundan sadece üç sene sonra belki de Oscar tarihindeki en meşhur olaylardan biri gerçekleşti. Marlon Brando 1973 senesinde The Godfather’da sergilediği efsanevi performansla En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görüldü. Ancak kendisi, Amerika yerlilerine yapılan muameleleri protesto etmek için, ödülü kabul etmediği gibi törene de katılmadı ve kendisi yerine konuşma yapması için sahneye Sacheen Littlefeather’ı çıkarttı. Geleneksel Apache giysileriyle sahneye çıkan Littlefeather’ın elinde aslında 15 sayfalık bir metin vardı. Ancak bir rivayete göre, törenin yapımcılarından biri, eğer konuşması 60 saniyeyi geçerse onu tutuklatacağını söyledi. Böylece Littlefeather, konuşmanın çoğunu doğaçlayarak Brando adına ödülü reddetti. Denen o ki, Brando’nun reddedilen Oscar heykelini, ödülü takdim eden, bir dönemin James Bond’u Roger Moore alıp evine götürmüş ve daha sonra heykel Akademi tarafından kendisinden geri alınmış. Bir başka iddia da meşhur aktör John Wayne’in, Littlefeather’a saldırmak için sahneden inmesini beklediği ve bunun gerçekleşmemesi için 6 kişinin kendisini anca zapt ettiği yönünde. Elbette Brando’nun Oscar’ı reddetmesi George C. Scott ve Dudley Nichols’dan daha çok ses getirdi, çünkü diğerlerinin aksine Brando ödülle ilgili alacağı tutumu önceden dile getirmemişti. Törende yaşanan bu olay, herkesi gafil avladı. Aslında amacı insanların dikkatini çekmekti ve görünen o ki, misyonunu başarıyla tamamladı. 

Bugün aynı zamanda Marlon Brando’nun doğum günü. Bu vesileyle büyük ustayı, doğumunun 100. seneidevriyesinde anmadan geçmeyelim… Kendisi aramızdan yirmi sene önce ayrıldı ama dünya sinemasına bıraktığı miras her zaman yaşamaya devam edecek. 

Kathryn Bigelow Cam Tavanı Paramparça Ediyor

Kathryn Bigelow En İyi Yönetmen ve En İyi Film THE HURT LOCKER 82 Akademi Ödülleri seremonisi Renkli tiff Telif hakkı Academy of Motion Picture Arts and Sciences

2010 senesinde, yani tam 82 Oscar töreni sonra Kathryn Bigelow, The Hurt Locker (Ölümcül Tuzak) filmiyle En İyi Yönetmen ödülünü kazanan ilk kadın olarak tarihe geçti. Kendisinden önce bu ödüle sadece üç kadın aday gösterilmişti: Lina Wertmueller (Seven Beauties, 1975); Jane Campion (The Piano, 1993) ve Sofia Coppola (Lost in Translation, 2003). O sene rakipleri arasında bulunan Bigelow’un eski eşi James Cameron ise, Avatar gibi gişeleri altüst eden ve çok ses getiren -belki hala getirmeye devam eden- bir filmle aynı ödül için yarışıyordu. Tam 6 dalda Oscar’a layık görülen The Hurt Locker; o akşam Avatar, Inglourious Basterds gibi rakipleri geride bırakarak En İyi Film ödülünün de sahibi oldu. Film, bu ödüle layık görülen ve gişede en düşük hasılat yapan eser olma rekorunu halen elinde tutuyor. Böylece 2010 senesinde Akademi, sadece sektördeki kadınları takdir ettiğini göstermiş olmadı, aynı zamanda filmlerin sanatsal ve anlatısal değerlerini, ticari başarılarının üzerinde tuttuğunu da vurgulamış oldu. Bigelow’un zaferi hem kadınlar hem de bağımsız sinemacılar için kuşkusuz önemli bir dönüm noktasıydı. 

Oscar Tarihinden bir Parazit Geçti

Bong Joon ho En İyi Orijinal Senaryo En İyi Uluslararası Film En İyi Yönetmen En İyi Film Oscarlarını tutuyor PARASITE Governors Balosu Dolby Theatre Los Angeles RICHARD SHOTWELL INVISION AP SHUTTERSTOCK

2019 senesinde Parasite, Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile dönerek bu ödülü kazanan ilk Kore yapımı film olmuş ve zaten dikkatleri üzerine çekmişti. Bu nedenle onu Oscar’da En İyi Film adayları arasında görmek kimseyi şaşırtmadı. Ne var ki, o güne kadar bu ödüle İngilizce olmayan hiçbir film nail olamadığı için, kazanması çok beklenmiyordu. Fakat Bong Joon-ho’nun janrları büken filmi, bu konuda da ezber bozdu ve En İyi Film’i alarak bu ödülü kazanan yabancı dilde ilk film olma ünvanının da sahibi oldu. Parasite aynı zamanda hem En İyi Film hem de En İyi Uluslararası Film ödülüne sahip tek eser. 

Daha Gidilecek Ne Kadar Yol Var? 

Dile kolay, Oscar’ların 95 yıllık bir tarihi var ve tüm bu süre boyunca en belirgin, en bilinen, en şaşaalı film olayı olma ünvanını hep korudu. Elbette 95 senede hem dünya hem sinema çok değişti ve elinden geldiğince Oscar’lar da bu değişime ayak uydurmaya çalıştı. Özellikle son yıllarda, cinsiyet açığını kapatmak için çaba gösterdi, ırksal ayrımları engellemeye yönelik çalışmalar yaptı ve küresel bilinci daha yüksek bir platforma evrildi. Pek tabii hiçbir şeyin olmadığı gibi Oscar’lar da mükemmel değil. Yıllar içinde çok eleştirildi, yeri geldi protesto edildi. Bunlar sonucunda hem kendini hem sinema sektörünü geliştirdi. Umuyoruz ki gelişmeye devam edecek ve daha uzun yıllar, biz sinema meftunları için, bütün sene iple çektikleri ve -kırmızı halısını ayrı, sonuçlarını ayrı- haftalarca konuştukları anlar yaratmaya devam edecek. 

Kaynakça: 

  • Core Collection Files, Production files, Academy Archives, Academy of Motion Picture Arts and Sciences.
  • Levy, Emanuel. And the Winner Is: The History and Politics of the Oscar Awards. New York: Ungar, 1987.
  • Schulman, Michael. Oscar Wars. New York: Harper, 2023. 
  • Osborne, Robert. 85 Years of the Oscar: The Official History of the Academy Awards. Abbeville Press, 2013. 
  • Oscars and Academy History Collection. Academy Library, Academy of Motion Picture Arts and Sciences.
Sedef Hızlan
Sedef Hızlan
“I’ll see you at the movies!”

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İlyada ve Odysseia: İki Ünlü Antik Yunan Eserinin Karşılaştırması

Homeros'un iki büyük destanı: İlyada'nın odağı savaş, Odysseia'nın odağı yolculuk. Gelin bu iki destanın ayrıldığı noktaları inceleyelim.

Nazan Bekiroğlu – Kehribar Geçidi | 30 Alıntı

Nazan Bekiroğlu'nun sürükleyici ve detaylı anlatımı ile masalsı bir evren sunan Kehribar Geçidi'nden 30 alıntı sizlerle!

Romantik İlişkilerde Beyin Kimyası: Aşık Olmak ve Bağlanmak

Çocuklukta öğrendiğimiz bağlanma kalıplarımızı farkındalığın gücüyle değiştirebiliriz.

İtaat Kültürü ve Psikolojik Sağlık: Geleneksel Ailelerde Bireyselleşme Sorunu

Geleneksel aile yapısında itaat kültürünün çocukların psikolojik sağlığı ve bireyselleşme sürecindeki etkiler üzerine eleştirel bir bakış.

1889 Londra Liman Grevi: Bir İşçi Direnişi Hikayesi

1889'da gerçekleştirilen Londra Liman Grevi, örgütlü emeğin yükselişini simgeleyen önemli bir olaydır.

Billboard Global 200 | Nisan Ayının Öne Çıkan 10 Şarkısı

Nisan ayında Billboard Global 200'de hangi şarkılar vardı?

E.M. Cioran – Hiçliğe Açılan Pencere | 30 Alıntı

Anlam arayışı üzerine fikir ve aforizmalarıyla ünlenen sevilen yazar E. M. Cioran’ın şiirsel dilini de pek seveceğimiz Hiçliğe Açılan Pencere‘den 30 alıntı.

Punk Rock Türüne Ait 8 Yabancı Grup

Punk rock türüne ait mutlaka keşfetmeniz gereken yabancı grupları sizler için derledik.

Severus Snape: Kahraman mı, Manipülatif mi?

Snape, film serisi boyunca gizemini koruyan karmaşık biridir. Sevgi, acı ve pişmanlığın güçlü bir karışımı tarafından biçimlenmiş derin çatışmalar yaşayan bir kişidir.

Rusya’da Serfliğin Kaldırılışı (1861)

Serflik sistemi, 15. yüzyıldan 1861 yılına kadar kullanılan ve 2. Aleksandr tarafından kaldırılan sistemdir.

Editor Picks