Hiç elinize bir kitap aldığınızda sayfaları nasıl çevirdiğinizi ya da saatin nasıl geçtiğini anlayamadığınız zamanlar oldu mu? O kitabın akışına öyle bir kapılırsınız ki ne kadar uzun olursa olsun elinizden bırakamazsınız. Bizce her okuyucu zaman zaman böyle kitaplara ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden bu yazımızda sizler için kalın fakat akıcı olan kitapları derledik. Dilerseniz önerilerimize geçelim!
1) W. Somerset Maugham – İnsanın Esareti (800 sayfa)
İlk önerimiz Somerset Maugham‘in başyapıtı olarak kabul edilen ve 20. yüzyılda İngiliz dilinde yazılmış en iyi 100 roman listesine girmeyi başaran İnsanın Esareti.
İnsanın Esareti’nde baş kahramanımız, bir bacağı doğuştan sakat olan ve küçük yaşta öksüz kalan Philip‘dir. Kitap boyunca Philip’in, gönderildiği yatılı okula uyum sağlamada zorlanmasını, acı dolu günler boyunca yalnız kalmasını ve hayata tutunma çabasını okuyoruz. Yazarın hayatıyla arasında büyük ölçüde paralellik olan bu kitap, uzunluğuna rağmen dokunaklı hikayesiyle su gibi akan kitaplardan bir tanesi.
2) Lev Tolstoy – Anna Karenina (1062 sayfa)
Tolstoy, 19. yüzyıl Rus Edebiyatının en önemli yazarlarından bir tanesi. Kendisi yazmak için genelde zor konular seçse de akıcı ve yalın üslubuyla milyonlarca okuyucunun sevgisini kazanmış durumda.
Tolstoy’un 1062 sayfayla en kalın kitabı olan Anna Karenina‘nın konusu aşk, ihanet ve toplumsal normlar üzerine şekilleniyor. Kitabımızın baş kahramanı olan Anna, Moskova’ya yaptığı ziyaret esnasında genç ve yakışıklı Vronski ile tanışır. Yasak aşk yaşamaya başlayan çiftimiz toplumsal baskılarla, dönemin annelik ve evlilik anlayışıyla mücadele edebilecekler midir? Kapkalın bir kitap olmasına rağmen su gibi akan, okurken anlama açısından asla zorlanmayacağınız bir kitap.
3) Nazım Hikmet – Piraye’ye Mektuplar (772 sayfa)
Sıra listemizin ilk Türk şair ve yazarı Nazım Hikmet‘te. Nazım, çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerinden birisi. Kendisi edebiyatımızda yeri doldurulmayacak bir yazar. Bu önemli eserin ortaya çıkış hikayesi ise şöyle:
Piraye, Nazım’ın ilk hapse giriş tarihi 1933’ten 1950 yılına kadar ona gönderdiği mektupları bir tahta bavul içinde saklamış ve bu mektuplar Memet Fuat‘ın derlemesiyle 1998 yılında kitaplaştırılmış. Nazım Hikmet’in tüm içtenliğiyle yazdığı bu mektuplarda; vatan özlemine, hapishane hayatına, karaladığı şiirlere, Piraye’ye olan aşkından izlere yer vererek okuyucuyu adete kitaba mühürlüyor. Bizler okurken inanılmaz bir merak ve heyecanla sayfaları birbiri ardına çevirdik, sizleri de aynı şekilde sürükleyeceğini düşünüyoruz.
4) Irvin D. Yalom – Nietzsche Ağladığında (430 sayfa)
Irvin D. Yalom, psikanalist, psikiyatrist ve psikoterapisttir. Yazdığı kitaplarda da yoğun bir şekilde psikoloji konularını işler. En akıcı kitaplarından olan Nietzsche Ağladığında hepimizin tanıdığı Nietzsche, Freud, Lou Andreas-Salome ve Breuer karakterlerinin arasında geçiyor.
Salome bir gün Nietzche’den habersiz Breuer’in kapısını çalar ve ona “Nietzche’yi tedavi edin.” der. Teklifi kabul eden Breuer, Nietzche’ye fark ettirmeden ona yardım etmeye çalışır. Uzun cümleleri ve psikolojik alt yapısıyla göz korkutan fakat okunabilecek en akıcı romanlardan bir tanesi. Kitabı okurken sadece satırların altını çizmek için duraklayacaksınız.
5) Henry James – Bir Kadının Portresi (765 sayfa)
Bir diğer önerimiz ise 3 kez Nobel Edebiyat Ödülü‘ne aday gösterilen Henry James‘in kaleme aldığı Bir Kadının Portresi. Henry James’i, Victoria Dönemi‘nin baskıcı yapısına direnen, aykırı kadın karakterleriyle tanıyoruz. Bu upuzun romanında da bağımsızlığını, özgür ruhunu korumaya çalışan genç bir kadının hikayesi anlatılıyor. Kadın karakterimiz toplumsal kalıpların dışına çıkarak kadınların yalnızca “evlenilecek bir nesne” olma fikrine karşı koyuyor. Kitap boyunca dönemin toplumsal yapısı müthiş bir gözlem yeteneğiyle verilirken; karakterler iç dünyalarında yargılanma, var olma isteği, bağımsızlık, sıkışmışlık, baskılanmışlıkla mücadele ediyorlar. 765 sayfalık bir uzunluğa sahip olmasına rağmen Henry James’in kalemi sayesinde oldukça sürükleyici bir roman.
6) J.K Rowling – Zümrüdüanka Yoldaşlığı (975 sayfa)
Sıradaki önerimiz J.K Rowling‘i üne kavuşturmuş Harry Potter serisinden Zümrüdüanka Yoldaşlığı kitabında. Harry Potter’ın içimizi ısıtan, bizi çocukluğumuza döndüren bir etkisi var. Serinin 5. ve en uzun kitabı olan Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda da bu durum değişmiyor.
Voldemort‘un geri döndüğünü söyleyen Harry‘ye inananların sayısı çok azdır. Bu sırada Sihir Bakanlığı‘ndan Dolores Umbridge, Hogwarts‘ı denetlemek için görevlendirilir. Harry ve arkadaşları, Voldemort’a karşı korunmanın yolunu “Dumbledore’un Ordusu” adını verdikleri bir kulüp kurmakta bulurlar. Arkadaşlıkların, ihanetin, sırların ve acı kayıpların olduğu bu kitap, serinin en akıcı ve heyecanlı romanlarından bir tanesi.
7) Haruki Murakami – Kumandanı Öldürmek (848 sayfa)
Japon edebiyatının en popüler ismi olan Haruki Murakami‘den Kumandanı Öldürmek eseri de kalınlığıyla göz korkutsa bile akıcılığı sayesinde nasıl bittiğini anlayamayacağınız kitaplar arasında.
Murakami, postmodernizm akımını benimseyen ve kitaplarında alışılmadık, gel gitli, bir sonuca bağlanmayan, zamansız öğeleri sık sık gördüğümüz bir yazar. Postmodern yazım tarzı alışık olmayanlar için anlaşılması güç olabilse de Kumandanı Öldürmek, kitap boyunca süren gizemli havası ve merak duygusunu en üst seviyeye çıkarmasıyla bize göre Murakami’nin en akıcı romanlarından bir tanesi.
8) Donna Tartt – Gizli Tarih (656 sayfa)
Donna Tartt, modern Amerikan edebiyatının en başarılı isimlerinden bir tanesi. 2003 yılında The Little Friend adlı romanıyla WH Smith Edebiyat Ödülü‘nü, 2014 yılında Saka Kuşu romanıyla Pulitzer Ödülü‘nü kazanmıştır.
Gizli Tarih, Richard Papen adlı karakterimizin geldiği üniversitede Antik Yunanca adında bir ders almasıyla başlar. İlk başta gayet normal gözüken Antik Yunanca profesörü ve onun bir grup öğrencisinin başına gelen korkunç olaylar, karanlık sırlar ve trajik gerçeklerle yüzleşen Richard, kendini karanlık bir dünyanın içinde bulur. Ürkütücü atmosferi ve sırlarla dolu kurgusuyla okuyucuyu içine hapseden, su gibi akıp giden muazzam bir roman.
9) Jack London – Martin Eden (520 sayfa)
Sıradaki önerimiz ise gerçekçi üslubuyla Amerikan edebiyatının en akıcı roman yazarlarından bir tanesi: Jack London.
Martin Eden kitabında genç bir denizci, aşık olduğu kadın için yazar olmanın, para ve şöhrete ulaşmanın hayaliyle yanıp tutuşur. Gece gündüz kendini eğitmek için çabalayan Martin, şöhrete ulaştığında özendiği sosyete yaşamının ne kadar sığ olduğunu fark eder. Jack London’un Martin karakterine kendinden çok şey kattığı ve kitapta geçen olayları hayatından esinlenerek oluşturduğu söylenir. Bu özelliğiyle yarı otobiyografik olan bu romanı sürükleyiciliği sayesinde bir çırpıda bitireceksiniz.
10) Thomas Hardy – Tess (525 sayfa)
Son önerimiz ise İngiliz edebiyatının vazgeçilmez yazarlarından olan Thomas Hardy‘nin Tess adlı romanı. İlk olarak 1891 yılında The Graphiç gazetesi tarafından sansürlü ve serileştirilmiş bir versiyonda yayınlanmıştır. Daha sonra 3 cilt olarak basılan kitap 1892’de birleştirilerek tek bir kitap haline getirilmiştir.
Victoria Dönemi’nde yaşamış olan yazarımız Tess adlı romanında, kendisini bekleyen trajediye karşı yalnız ve savunmasız olan genç bir kadının etrafında gelişen olayları anlatırken Victoria Dönemi’nin katı ahlak kurallarına sert bir eleştiri getiriyor. Derin toplumsal analizlerin ve çarpıcı bir hikayenin bir arada verildiği, akıcılığı sayesinde elinizden bırakamayacağınız bir roman.