Sınırsız Ülke’nin yazarı Patricia Engel’in 2023 yılında yayımlanan Uzak Dünya isimli öykü kitabı, Elif Nihan Akbaş’ın çevirisiyle Ağustos ayında Holden Kitap’tan yayımlandı. On öyküden oluşan bu kitapta yazar yine göçmenlik, kadınlık, işçi olmak ve Küba Devrimi gibi yerel halkın yaşamını kökten değiştiren olaylara yer veriyor.
Göçü Kaleme Almak

It’s Not Love It’s Just Paris, The Veins of the Ocean, Vida ve Türkçeye çevrilmiş olan Sınırsız Ülke ve Uzak Dünya kitaplarını yazan Patricia Engel, aynı zamanda Miami Üniversitesinde yaratıcı yazarlık dersi veriyor. BOMB Magazine’e verdiği röportajında ailesinin o doğmadan önce Porto Riko’dan ABD’ye göçtüğünü anlatan yazar, öykü ve roman yazarken uzunluk dışında her biri için aynı titizliği gösterdiğini belirtiyor. Bu durum okur tarafından da kolaylıkla fark ediliyor çünkü Uzak Dünya’daki on hikâyede de başka insanları, dertleri derinlemesine görüyoruz.
Uzak Dünya’nın İnsanları

Öykü kitabı okurken sık karşılaştığım bir şey olan aynı formülü tekrar tekrar uygulama Engel’de görülen bir durum değil. Her hikâyenin tansiyonu farklı, tam da bu sebeple art arda okunduğunda da epey keyifli. Temizlik görevlisi, fabrika çalışanı, evlilik sitesinden tanışan bir çift, günde birkaç kelime bile yazamayan bir yazar… Karakterlerin hayatları birbirinden farklı olsa da hepsinin aynı kara parçası üstünde yaşıyor olabileceklerini düşündüm. Çoğu ya göçmen ya da göç etmeye çalışan karakterler. Hepsi bu geniş çerçeve içinde kendi yerlerini alıyor. Anlatım birinci ağızdan ve karakterlerin yaşamları gibi metin de hep hareket hâlinde. Anlatıcımız kimi zaman kendinden bahsetmeye ara verip diğer karaktere geçiyor, örnek olarak Ramiro hikâyesi, bu teknikle çok zengin bir içerik kazandı. Sınırsız Ülke kitabında da yaptığı, bu zamanlar ya da anlatıcılar arası gidip gelme, hikâyelerin geçtiği coğrafyaları, oradaki insanların hafızalarının nasıl şekillendiğini yansıtmada çok başarılı bir araç.
Gündelik Yaşamla Tarih Arasında

Zamanın çoğunlukla doğrusal biçimde akıp gitmemesi, kimi zaman karakterlerin aralarda geçmişlerine dönük birkaç şey söylemeleri ya da yaşananı daha iyi kavramamızı sağlayan politik olaylara da yer verilmesi benim her hikâyeyi başlı başına geniş bir anlatı olarak görmemi sağladı. Cristóbal Colón’un Kemikleri hikâyesinde mezarından kemikleri çalınan bir pederin kardeşinin ağzından okuyoruz olanları. Anlatıcı, abisi Joaquin’in papaz olma hikâyesinden bahsederken bir yerde şu cümleler geçiyor: “Artık dindar oldukları için çalışma kampına göndermiyorlar ama yine de Küba’da papaz olmak kötü şans getiriyor işte.” 1961 sonrası kilise-devlet arasında yaşananlara işaret eden yazar, başka hikâyelerde de Küba Devrimi dışında Bogota’daki La Calle del Cartucho bölgesinin 2000’lerin başında hükümet tarafından yıkılması üzerine bölge sakinlerinin birkaç sokak öteye topluca taşınıp El Bronx isimli yeni bir yerleşim bölgesi kurduklarından da bahsediyor. Mahalledeki değişim, hikâyenin akışını durdurup bilgi köşesi olarak sunulmadan karakterleri daha iyi anlamamız için alan açıyorlar. Tarihsel bir bilinç uyandırma amacı gütmeden karakterlerin geçmişlerinin ya da o anlarının bağlamını vermek amacıyla yaptığı bu eklemeleri okuyup öğrenmek de ayrı zevkli.

Kitaptaki favori öykülerime gelmeden önce son hikâye dışında hepsinden etkilendiğimi belirtmeliyim. Azizler Kitabı konu itibarıyla çok güncel çünkü Kolombiyalı kadınlarla ABD’li erkekleri eşleştiren bir çevrimiçi ajanstan bahsediliyor. Bu hikâyede stereotiplerle yüklenmiş Brezilyalı kadın olma deneyiminin yanı sıra evliliğin göçmek isteyen bir kadınla ev işlerini yaptıracak “çekici” birini arayan bir adamın arasındaki sözleşme hâline geldiğini görüyoruz. Özellikle adamın kadına cinsel ilişki konusunu kastederek “Latinlerin bu konuda daha anlayışlı olduğunu düşünürdüm” demesi, onun İngilizcesiyle dalga geçmesi maalesef çok yaygın olan bir bakışı gözler önüne seriyor. Guapa’da yaş, beden algısı; göçerken dağılan bir aile ve işçi olmak üstünden kıymetli bir deneyim anlatılıyor. Farklı kimliklerin tek bedende nasıl var olabildiğini gösteren deneyimler yalnız Guapa’da değil, diğer hikâyelerde de mevcut. Daha büyük bir çerçeve olan kadınlık konusunun da farklı bir deneyimle ele alındığı Libelula beni en çok etkileyen hikâyelerden biri oldu. Ev hizmetlerinde çalışan bir kadın olan anlatıcımızın yaşadıklarıyla göçmen kadınların işçi haklarının kırılganlığı ve çalışma şartlarının durumu tüm çatışmalarıyla okuyoruz. Bunun yanı sıra iki farklı sınıfa mensup kadın arasındaki ilişkiyi göstermesi de çok etkileyiciydi.
Hikâyelerle ilgili düşüncelerimi açıklamaya çalışırken böylesine yabancı olduğum hayatlara nasıl bu denli bağlandığımı açıklamaya yarayacak kelimeleri bulmak çok zor. Engel’in kurduğu anlatı ve ritim daha ilk sayfadan sizi yakalayan cinsten. Göçe yabancı olmayan bir coğrafyada olduğumuzdan çoğu okuyanın bu öykülerde kendinden ya da tanıdıklarından birer parça bulabileceğine inanıyorum. Şimdiden iyi okumalar!
Kaynakça:
University of Miami. Patricia A. Engel. Miami.edu, web Erişim 11 Ağu. 2025.