Emily in Paris, Sex and the City gibi yapımlardan tanıdığımız Darren Star‘ın ve Jeffrey Richman‘ın yaratıcısı olduğu dizinin başrolünde How I Met Your Mother‘ın Barney Stinson’ı, Neil Patrick Harris yer alırken, ona eşlik eden isimlerse şöyle; Marcia Gay Harden, Emerson Brooks, Brooks Ashmanskas, Tisha Campbell-Martin, Tuc Watkins, Ajay Naidu.
Dizinin konusuysa şöyle; 17 yıllık uzun bir ilişkileri olan Michael ve Colin’in birlikteliklerinin, Colin’in aniden ilişkiyi bitirmek istemesiyle, darmadağın olan Michael’ın değişen hayatını izliyoruz.
Michael, uzun yıllardır birlikte olduğu ve aşık olduğu adamın onu ani terk edişi sonucu New York’ta sudan çıkmış balığa dönüyor. 40’lı yaşlarında yeniden bekar hayata adapte olmaya çalışmasını bazen bir tebessümle bazen de duygusal darbelerle izliyoruz.
Michael New York’ta emlakçılık yaparken, Colin finans işinde çalışıyordur. Michael, Colin’in 50. doğum günü için bir sürpriz parti hazırlamıştır. Colin, partinin olacağı mekandan adım atmadan hemen önce evden taşındığını söyler. O andan itibaren sevdiği adamın kaybıyla duygusal boşluğa düşen Michael’ı, Colin’in yerini doldurması için hayatına dahil ettiği insanlarla olan ilişkilerinde izliyoruz.
Toplamda 8 bölümden oluşan dizinin her bölümü aşağı yukarı 30 dakikadan oluşuyor. Romantik Komedi türündeki dizi duygusal ve keyifli dakikalar yaşatıyor. Uncoupled için klasik bir Netflix dizisi diyebiliriz. New York caddelerinde dolaşmak, New York’un hiç uyumayan hayatına tanıklık etmek ve New York’ta yaşayan gay bireylerin hayatına bir miktar dahil olmak istiyorsanız tam size göre bir dizi diyebiliriz.
Romantik dozu iyi ayarlanmış bu diziyi izlerken, New York’un cezbeden görüntülerinden etkilenmemek mümkün değil. Hayatın çok hızlı aktığı bu şehirde, insanların da her şeyi çok hızlı tükettiğini söyleyebiliriz. Aşk da yemek gibi anında tüketilip, daha başlamadan sona eriyor.
Dizide Neil Patrick Harris’in hayat verdiği Michael karakteri, How I Met Your Mother’daki Barney karakterinin tam tersi bir profil çiziyor. Barney heteroseksüel, tek eşlilikten nefret eden, aşırı çapkın, hedonist ve narsist biri olarak resmedilirken; Michael eşcinsel, tek partner isteği, flörtten uzaklaşalı yıllar olmuş, hayatına dahil ettiği insanı düşünen ve bencil olmayan biri olarak karşımıza çıkıyor. Dizinin bir bölümünde gerçek hayattaki eşi David Burtka da konuk oyuncu olarak dahil olmuş, ama karşılıklı oynamıyorlar.
Dizi genellikle gay bireyler üzerinden ilerliyor. Heteroseksüel karakterler de mevcut, fakat çoğunluğu eşcinsel karakterler diyebiliriz. Michael’ın en yakın arkadaşları olan hedonist ve narsist Billy, duygusal ve özgüven eksikliği olan Stanley, hem iş yerinde hem de özel hayatında arkadaşı olan Suzanne karakterleri de Michael’a Colin’in yokluğunda büyük destek verirken izliyoruz. Birbirlerine sevgiyle bağlılar. Bunu dizinin her sahnesinde görebilirsiniz. Yine de ne kadar iyi arkadaşların da olsa romantik ilişki yaşadığın kişinin yerini doldurmaları söz konusu olmuyor maalesef. Michael güçlü durmaya çalışsa da yaşadığı her durumda konu yine bir şekilde Colin’e geliyor. Başka bir erkekle ilişki kurduğunda, iyi vakit geçirseler bile yine dönüp dolaşıp kalbini Colin de sabitliyor; çünkü hiçbiri Colin değil. Ailesi bile Colin’le olan ayrılıkları için Michael’ı suçluyor. Colin kağıt üstünde de gerçek hayatta da fazlasıyla mükemmel bir erkek olarak tasvir edilmiş.
Hayatına giren insanların ondan beklentileri ya çok fazla ya da onun arzularına hitap etmiyorlar. Kimisi kısa süre içinde çok fazla yakınlık kurmayı beklerken, kimisinin de farklı istekleri Michael’ı onlardan uzak tutmaya yetiyor.
Tüm bu karmaşanın içinde, arkadaşları olan bir çiftin düğününde tekrar bir araya geliyorlar ve Michael, Colin için eskisi gibi acı çekmediğini fark ediyor. Evine gidip rahat bir nefes aldığını düşündüğü aynı akşam, evde onu beklenmedik bir misafir karşılıyor.
Dizinin süresi, akıcılığı, diyalogları, oyunculukları, görseli, çekimi her şeyiyle romantik bir dizi profili sunuyor. Her ne kadar gay ilişkilere ağır verilmiş bir dizi de olsa, söz konusu romantik ilişkiler olduğunda cinsiyet fark etmiyor. Acı, acıdır. Herkesin damarında akan kan aynı, dolayısıyla ayrılık acısı her insan için aşağı yukarı aynı hisler demektir. Bunun aynılığı, dizinin yaratıcıları tarafından seyirciye çok iyi aktarılmış. Michael’ın gözlerine baktığımızda yaşadığı yalnızlığı ve aşk acısını paylaşabiliyoruz. Farklı cinsiyetlerin aşkı da aynı cinsiyetlerin aşkı da seyirciye aynı duyguları yaşatmayı başarabildiyse, yapılmak istenen de başarıya ulaşmış demektir. Bazen heteroseksüel ilişkilerin yaşandığı filmlerde ya da dizilerde, bu verilmek istenen duyguların hep havada kaldığı oluyor. Seyirci hiçbir şey hissedemeden sinema salonundan ayrılıyor ya da bilgisayar ekranını kapatıyor. Yani önemli olan dizide izleyiciye aktarılmak istenen duyguların doğru aktarılmasıdır. Bu nedenle önyargıları kırmak açısından Uncoupled çok doğru bir dizi diyebiliriz.
Uncoupled, romantik ve arkadaşlık ilişkilerini klasik bir üslupla anlatmayı başarıyor. Diziye bir şans vermek isterseniz Netflix’ten ulaşabilirsiniz.