1911 yılında bir Rumen kasabasında doğan Emil Michel Cioran, felsefe eğitimine Bükreş Üniversitesinde başlayıp mezuniyetini tezle tamamlasa da üniversite eğitimini genel olarak sevemeyen farklı bir yazar olarak karşımıza çıkar. Genç yaşında uykusuzluk hastalığına yakalanan Cioran gecelerini okumalar ve yürüyüşlerle geçirmiş, yaşamının sonunda Alzheimer hastalığına yakalanıp seksen dört yaşında yaşama veda etmiştir. Kraliyet Akademisi ödüllü yazar devamında 1957 yılında Sainte-Beuve Deneme Ödülü ve 1977’de Neimier Ödülü’nün sahibi oldu. Etkilendiği düşünürler arasında Immanuel Kant, Arthur Schopenhauer, Friedrich Nietzsche başta gelir. İlk eseri olan Umutsuzluğun Doruklarında, ona göre her şeyin özünü barındırır.

Cioran, önsözündeki bahsinde kitabını yirmi iki yaşında yazdığını söylüyor. Oysa gençliğinin çok başında, böyle melankolik bir ruh halinde olması şaşırtıcı gelir. Gecelerinin uzunca bir uykusuzlukla geçmesini kesilmeyen bir hiçliğe bağlar. Uykusuzluğu baş döndürücü bir bilinç açıklığı olarak gören yazar, bunun en büyük faydası olarak dolu dolu felsefi düşünceler üretmenin anlamsız bir çabayken asıl faydanın düşünceleri serbest bırakmak olduğunu düşünür.
Umut Etmek Yerine

“İşte benim için bir tür kurtuluş, iyileştirici bir patlama olan bu kitabı böyle bir ruh hali içinde tasarladım. Onu yazmasaydım, gecelerime kesinkes son verirdim.”
Buradan tattığı umutsuzlukla kötümserliği harman ettiği ve insanın yaşamı boyunca en çok karşılaştığı bu iki duyguyla düşünce olgunluğunu okurlara da yaşatır. Yaşam içinde yaşamın anlamı, zihin, dünya ve benlik, ölüm, melankoli, coşku, çelişkiler, beden, yalnızlık, lirizm, sonsuzluk, aşk, gerçeklik, bilgelik, ironi, sefalet, üzüntü, kötülük, güzellik, teslimiyet üzerine konulara değindiği kitapta kendi üslubu okurlarca kilit taşı olarak nitelendirilir.
Umutsuzluğun Doruklarında, güncel kişisel gelişim kitaplarından apayrı olup aynı zamanda da yorumu merak edilen çoğu kavram üzerine bilge fikirler sunan bir kişisel gelişim ya da kişisel dönüşüm içeren denemeler bütünü. Yazar sanki bahsettiği her duygusal durumun insana dair varoluşsal bir kaygı ile sancısını bizzat çekiyor.
Lirik Olmak
“Neden kendi içimize kapanıp kalamıyoruz? Neden her türlü içeriği içimizden atmaya; karmakarışık, söz geçirilemeyen bir süreci düzene koymaya çalışarak ifadeyle biçimin ardından koşuyoruz?”
Maddi bir nesnellikten tamamen uzak, kişinin zenginlik anlamında kendiyle dolu olması demek, yaşamdan ölüme kadar yoğun bir duyumsamayla yaşaması demek. Cioran’a göreyse yaşamaktan ölmek gerektiği hissi çok baskın. Bunun ne anlama geldiğini de açıklamanın bir anlamı olup olmadığını sorgular durur. Bir bakıma bu bir duygusal boşluk olarak görülebilirken kişi için boşlukta olma hissi o an için anlaşılamaz, ancak ki bir duyguya örneğin aşka el verilince kurtulduğumuz boşluktan duygu yüklü biri olarak yani lirik eğilimli biri olarak çıkarız.
Bir yandan Lirizm, kişinin öznel tarafını simgelerken, onun önüne geçilemez coşkunluğunu dışa vurmak ne kadar gerekliyse lirizm de o kadar içten ve yoğun olur. “Neden insan hem acıda hem aşkta lirik olur?”
Bu soruyla, doğaları gereği yönelimleri açısından birbirinden farklı bu iki duygunun varlığın derinliklerinden doğduğunu açıklar. Lirik olunurken, benliğin içsel yaşamı özsel bir ritimle titreşmeye başlar.
Uykusuzluğun Yararları
“Söylemesi güç; uykusuzluklar yitirilen şeyin ne olduğunun farkına varamayacağımız kadar karmaşıktır.”
Bu bölümde yazar uykusuz geçen her gecenin kişiyi dünyadaki çokluklardan arındırıp kendi takıntılarıyla baş başa bıraktığını savunur. Öyle çok kaybımız vardır ki, bu sonsuz kayıpların üzüntüsü uykumuzu yitirmeye yol açar. Bu kişinin benliğini saran melankolik bir akındır. Yaşanan bu uykusuzlukta bir düşünce ya da duygunun varlığı kendini bambaşka bir biçimle duyumsatır. Bahsedilen üzüntü sonrası yaşamın yavaşlamasından ya da hiç yaşanılamamasından kişiyi yalnızlıkla sarıp sarmalayan, uzaklaştıran bir acı doğurur.
Parçalanma
“Varoluşa aptallarından değil de içgüdüsel bir dünya aşkıyla tutunarak yaşamış ve hala yaşamayı sürdüren kişiler, umutsuzluğun uç noktalarını yaşayanların ancak kıskanabileceği bir uyuma, yaşamla bütünleşmeye ulaşabilirler.”
Çoğu kişinin saflığını yitirmediğinden mutsuz da olmadığını savunduğu kısımda yazar, parçalanma denen şeyin anlamını saflığın yitirilmesi olarak karşılar. Saflık insanın trajik tüm duygularını açığa çıkarır. Parçalanma yaşayan kişi ise trajik duygular son derece dayanılmaz bir yoğunluk kazanır. Çünkü kendisiyle dünya arasında yaşayan çelişkiler ortaya çıkar. Saflıktan doğmayan ve ona varmayan her şey de hiçliğe bağlıdır.
Cioran’ın Umutsuzluğun Doruklarında kitabından ve felsefi görüşlerinden bahsettiği bir röportajın videosunu sizler için aşağıya bırakıyoruz:
Kaynakça
biyografi.info. “Emil Michel Cioran” web
Cioran, E.M. Umutsuzluğun Doruklarında. Jaguar Kitap, Eylül 2019.