Münih Sendromu, uluslararası ilişkilerde geçmiş yaşantıların ve olayların şimdiye tezahür edişi ile birlikte abartılı korkuların eşlik ettiği ve bunun etkisiyle karar alıcıların eyleme geçme kapasitelerinin düşmesi olarak adlandırılır. Bu sendromun ortaya çıkışı I. Dünya Savaşı korkuları ve özelinde Münih Konferansı, Münih Antlaşması, Südet Krizine dayanmaktadır. Bu başlıklar dahilinde Münih Sendromuna sizler için göz attık.
I. Dünya Savaşı Sonunda Almanya ve Avrupa’nın Durumu

Avrupa I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar hakim olan güçtü. 1919 Paris Konferansı’nda Avrupalıların hegemon iradesinin sakatlandığı, pek çok çalışmada üzerine ortak kanıya varılan bir düşüncedir. Fransa, İtalya ve İngiltere galip devlet olmalarına rağmen savaş sebebiyle ekonomik ve siyasi gücü erimiş ve eyleme geçebilme kapasitesi azalmıştır. Tüm bu gelişmelere rağmen Avrupa gücünü 1945 tarihine kadar koruyacaktır. Savaş sonunda imzalanan Versay Barış Antlaşması Alman İmparatorluğu’nun savaş sonunda tarihe karışmasıyla Avrupa denge sisteminde yarattığı boşluğu doldurabilecek düzenlemelerden uzak kalmıştır. Son tahlilde bu düzen Almanların kabul edebileceği bir düzen olmaktan çıkmıştır. Bu antlaşmayla beraber Almanya radikalleşmiştir. Henry Kissinger bu durumu anlatmak için “Hedefini Versailles kadar ıskalamış çok az diplomatik belge vardır.” diyerek bu anlaşma ile yaratılan yeni sorun ortamına vurgu yapmıştır (Üste, 72). Bu olumsuz ve reel güç dengesini yansıtmayan durumun sürdürülebilmesi için sürekli bir şekilde kontrol ve hazırlık kaçınılmaz hale gelmiştir. Nitekim Almanya’da büyük öfkeye neden olan bu Antlaşma, 1930’larda Almanya’nın revizyonist politikalarında en çok eleştirilen konu başlığını oluşturmuştur (Soutou, 2014:220).
Radikalleşen Almanya ve Hitler’in Yükselişi

1918’de Münih’te kurulan Alman İşçi Partisi (Natonalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei), 1920’de Nasyonal-Sosyalist Alman İşçi Partisi adını almıştır. Bu parti kısaca Nazi Partisi olarak da bilinmektedir. 1921’de Parti’nin genel başkanı Adolf Hitler olmuştur. Nazi Partisi militarist bir karakterdedir. Örgüt yapısı içerisinde yer alan SA’lar (Sturnabteilung/hücum kıtaları) ve SS’ler (Schutzstaffeln/muhafız kıtaları) adeta partinin sokak gösterilerinde ve komünistlere karşı çatışmalarda askeri gücünü oluşturmuşlardır. 1920-1924 döneminde Nazi Partisi’nin yükselişi gözlemlenebilmektedir. Bu dönemde ülkede tam bir karışıklık hüküm sürmektedir. Siyasal cinayetler ve darbe girişimleri dikkat çekmektedir. 1923 Kasım’ında Münih’te Bavyera Hükümeti’ne karşı Birahane Darbesi olarak tarihe geçen bir darbe girişimi olmuştur. Bu girişimin liderleri arasında Erich Ludendorff ve Adolf Hitler bulunmaktadır. Bastırılan darbe girişimi sonucunda Hitler beş yıl hapse mahkûm edilmiş, 9 ay hapis yatmıştır. Kavgam kitabını bu süreçte hapishanede yazmıştır (Akşin, 2015:144-145).

İç politikada diktatörlüğe dönüşen Almanya dış politikasında da önemli değişimleri yine Hitler döneminde yaşamıştır. Hitler’in dış politikasında temelde üç aşama önem taşımaktadır: İlki Versay Barış Antlaşması’nın kısıtlayıcı etkisinden Almanya’yı kurtarmak, ikincisi “ein volk, ein reich” sloganıyla ifade edilen “tek millet, tek devlet” idealine uygun olarak Almanya sınırlarının ötesinde yaşayan Germenleri tek bayrak altında buluşturmak ve üçüncü olarak da Lebensraum yani hayat sahası olarak tanımladıkları Almanların yaşamadığı coğrafyaları Almanya topraklarına katma idealidir (Üste, 76). 18 Haziran 1935 tarihli İngiliz-Alman Anlaşmasıyla İngiltere, Almanların sınırlı ve kontrollü denizaltı ve üstü gücü oluşturmasına onay verince Versailles sisteminin öncü garantörlerinden birinin devreden çıkmasıyla birlikte Almanya için daha cesur adımların atılması önünde bir engel kalmamıştır. İngiltere’nin bu tutumuna “yatıştırma politikası” adı verilmektedir. Bu politikayla Almanların Versay Barış Antlaşması ile uğradığı haksız ve orantısız mağduriyetinin kısmen telafisine göz yumulması anlaşılabilecektir. Bu ortam Almanların Avusturya’yı işgal etmesi için uygun şartları oluşturmuştur. Nitekim Alman Ordularının 12 Mart 1938’de Viyana’ya girmesi ile işgal tamamlanmış ve Avusturya 3. Reich’in bir eyaleti olarak ilan edilmiştir. Eyalete “Ostmark” ismi verilmiştir (Üste, 79). Hitler ilerledikçe Çekoslovakya önem çeken bir yere gelmiştir. İngiltere ve Fransa, Çekoslovakya için diplomatik yöntemle mücadeleyi uygun görmüşlerdir ancak Hitler Çekoslovakya’dan Almanların yoğun olarak yaşadığı Südeten bölgesini işgal etme dışında bir çözümde uzlaşmamıştır.
Münih Antlaşması’na (1938) Giden Yol

Südet Kriziyle birlikte daha fazla direnmenin çatışmayı kaçınılmaz kılacağı düşüncesiyle İngiltere, İtalya, Fransa ve Almanya Münih’te bir araya gelerek kademeli olarak Südet’i Almanya’ya bağlayan Münih Antlaşması’na imza koymuşlardır. Bu gelişme Soyvetler’in şüphelerini artırmış ve Almanya’nın batılılarca Sovyetlerle karşı karşıya getirileceği düşüncesini ortaya çıkarmıştır (Armaoğlu, 1988:286). Bu gelişmeler nedeniyle 1939 Alman Sovyet Saldırmazlık Paktı İkinci Dünya Savaşı’nın hemen başında imzalanmış ve sonrasında olayları büyük ölçüde etkilemiştir (Öncü ve Ekinci, 242).
Avrupa’yı Tatlı Uykusundan Uyandıran Olay: 1939 Almanya-SSCB Saldırmazlık Paktı
Hitler ”Tek millet, tek devlet” propagandası sürdürürken Versay Barış Antlaşmasına taban tabana zıt hareket etmektedir. Tüm bunlar olurken Almanya 1938 yılında Avusturya ile birleşmiştir. Başta İngiltere olmak üzere Avrupalı devletler bu gelişmeyi uzaktan seyretmek durumunda kalmışlardır. Hitler aynı şeyi Südetler bölgesinde de uygulamış, tepki yine aynı olmuştur. Buralarda geçmişten hareketle eyleme geçemeyen bir devlet vardır. Avrupalı devletleri tatlı uykularından kâbusla sıçratan 1939 Almanya-SSCB Saldırmazlık Paktı’dır ve o tarihten itibaren Avrupalılar bir şeylerin yanlış gittiğini anlamıştır. Almanya silahsızlanma kararlarına karşıt olarak silahlanarak kısa sürede çok güçlü bir ordu kurmuştur ve tüm bu gelişmeleri Avrupa tepkisiz bir şekilde izleyebilmiştir. (Ertan, 569-570)
KAYNAKÇA
Akşin, S. (2015). Kısa 20. Yüzyıl Tarihi, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.
Armaoğlu, F. (1988). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.
Ertan, A. E. (2016). I. Dünya Savaşı’nın Ardından Yeni Dünya Düzenine Doğru: 1919 Paris Barış Konferansı. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 20 (3), 569-570.
Öncü, A. S. & Ekinci, O. (2014). İkinci Dünya Savaşı Öncesi Beklenmeyen Gelişme: 23 Ağustos 1939 Tarihli Alman Rus Paktı. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 182 (182), 242.
Üste, A. (2018). Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Avrupa’da Güç Dengesi ve Hitler’in Güç Dengesi Politikası. Aydın İktisat Fakültesi Dergisi, 3 (1) ,72.
Soutou, G. H. (2014). Avrupa Birliği Tarihi, E. Alp (Çev.). İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları.
Kapak görseli: alphahistory.com


