Emily Jane Brontë, kadın yazarlara karşı ön yargıların had safhada olduğu dönemde, İngiliz Edebiyatı’nda çok önemli bir yer edinen üç cesur kadın yazar Brontë kardeşlerden ortanca olanıdır. Rahatsızlıkları nedeniyle kısacık süren yaşamında kaleme aldığı tek romanı olan Uğultulu Tepeler (Wuthering Heights), yıllardır sevilen klasikler içerisinde yer almaktadır. Kitapta, babalarının bir iş gezisi dönüşü evlat edindiği Heathcliff adında kimsesiz bir çocuğun eve gelişiyle Catherine ve Hindley isimli iki kardeşin hayatlarındaki büyük değişim anlatılır. Sevgi, nefret, intikam, öfke gibi duyguların en yoğun halleriyle işlendiği bu roman yazıldığı dönemin toplumsal olgularından da izler taşır.
“Bana yaptıkların için seni affediyorum. Katilime aşığım ben! Ama kendine yaptıklarını nasıl affederim?”
Kurgusu, anlatımı, incelikle oluşturulan karakterleri ve verdiği mesajlarla unutulmazlar arasına giren bu eserin her bir karakterini sizler için inceledik.
Heathcliff

“Ne sefalet, ne horlanma, ne ölüm, ne de Tanrı’nın ya da Şeytan’ın üzerimize yağdırabileceği herhangi bir felaket bizi ayıramayacakken, sen, kendi isteğinle bizi birbirimizden ayırdın! Ben senin kalbini hiç kırmadım. Onu sen kendin kırdın! Onunla birlikte benimkini de kırdın!”
Heathcliff, geçmişinden hiç bahsedilmeyen, Bay Earnshaw tarafından kimsesiz ve zor bir durumda bulunup Uğultulu Tepeler’e getirilen ana karakterimizdir. Geldiği ilk günden beri hem evin çalışanlarından hem de Hindley’den oldukça kötü muamele görür. Yaşadığı bu karanlıkta sahip olduğu tek ışık, tek dostu ve tek aşkı Catherine’dir. Ancak Catherine’in Edgar ile evliliğinden sonra sahip olduğu son iyilik kırıntısını da kaybeder ve aldatılmanın, örselenmenin intikamını çevresindeki herkesten almak tek gayesi haline gelir. Geçmişte onu küçümseyen herkesin sahip oldukları tüm serveti ve konumu ele geçirmeye yemin eder. Uğultulu Tepeler malikânesinin sahibi olmak da planladığı bu intikamın ilk basamağıdır. Kendisini terk ettiği için Catherine’den nefret ediyordur ama bu nefret duygusu ona duyduğu saplantılı aşkı yok etmeye yetmez. Öyle ki Catherine’in ölümü bile ikili arasındaki bağı koparamaz. Heathcliff, onun varlığını her daim yanı başında hissetmeye devam eder.
Catherine Earnshaw/Linton

“Linton’a karşı duyduğum sevgi, koruluktaki bitkiler gibidir; kış nasıl onları değiştirirse, biliyorum zaman da, bu sevgiyi değiştirecektir. Heathcliff’e karşı beslediğim sevgi ise dipteki sonsuz kayalara benzer. Ben Heathcliff’im Nelly! O her zaman benim benliğimde.”
Catherine, Bay Earnshaw’ın kızıdır. Ele avuca sığmaz, başına buyruk ve özgürlüğüne düşkün oluşu karakterinin en belirgin özelliklerindendir. Bu yüzden babası tarafından kabul göremez, evin çalışanları tarafından da “şeytan” olmakla damgalanır. Onu olduğu haliyle seven tek kişi Heathcliff olmuştur. Ancak Catherine’in bu asi tavırları, toplumun benimsediği “varlıklı, üst tabakadan bir erkekle evlenme” normuna karşı gelmesine yetmez ve iyi bir yaşam hayali için Edgar ile evlenir. Ancak Heathcliff’e duyduğu aşk, Edgar’a duyduğu saygıya baskın gelir ve eski hayatına duyduğu özlemle bu mutsuz evliliğin içerisinde günden güne hastalanır. Kızını dünyaya getirmesinden saatler sonra ise hayatını kaybeder.
Hindley Earnshaw

Hindley, Bay Earnshaw’ın tek oğlu ve Catherine’in erkek kardeşidir. Heathcliff’in eve gelişiyle hem babasının hem de kız kardeşinin ona olan ilgisini kıskanmaya başlar. Sahip olduğu “evin tek erkek evladı” konumunun sarsılacağı ve babasının takdirini kaybedeceği korkusuyla Heathcliff’e karşı cephe alır. Onu kendilerinden aşağı görmekten, dışlamaktan ve eziyet etmekten hiç vazgeçmez. Babasının ölümünden sonra evlenip evin idaresini de eline alan Hindley, Heathcliff’e eskisinden daha kötü davranmaya başlar çünkü artık ortada yaptıklarına karşı çıkabilecek bir baba figürü yoktur. Ancak eşinin doğum sırasında ölmesiyle derin bir bunalıma sürüklenir ve oğlu dâhil herkesten kendini soyutlamaya başlar.
Edgar Linton

Edgar, Uğultulu Tepeler’in yakınlarında bir malikânede yaşayan varlıklı bir ailenin tek oğludur. Taşınmalarından kısa bir süre sonra köpeklerinin Catherine’e saldırıp yaralaması olayıyla yolu Uğultulu Tepeler’in sahipleriyle kesişir. Aile, iyileşebilmesi için Catherine’i evlerinde misafir eder ve bu süreçte Edgar ondan hoşlanmaya başlar. Edgar, Heathcliff’i ise yalnızca bir uşak ve önemsiz biri olarak görüp tıpkı diğerleri gibi onu küçümser. Catherine ile evlendikten sonra hayal ettiği huzurlu yaşamı bulamaz çünkü çok sevdiği eşinin sağlığı giderek kötüleşir. Onun vefatından sonra Edgar için hayatta yalnızca kızı Cathy kalmıştır bu yüzden kalan ömrünü kızına adar. Eşlerini kaybeden ve çocuklarıyla baş başa kalan iki karakter olarak Hindley ve Edgar, babalık ve yasla başa çıkma süreçleri konusunda birbirlerinden sert çizgilerle ayrılan iki farklı karakter olarak okuyucuya ustaca yansıtılmıştır. Hindley yaşadığı acıyı kaldıramamış ve hem kendisine hem de çocuğuna karşı giderek yabancılaşmıştır. Ancak Edgar’ın acıyı kabullenecek cesareti ve sarsılmaz bir inancı vardır ve bu da kızına sıkı sıkıya bağlanmasına sebep olmuştur. Romanın anlatıcı karakteri olan Ellen Dean bu karşılaştırmayı şu sözlerle yapar: “Aynı durumda olan bu iki adamın birbirinden niye bu kadar farklı olduğuna bir türlü akıl erdiremezdim. İkisi de karısına düşkün birer kocaydı, ikisi de çocuğuna bağlıydı. Böyle olduğu halde, iyi ya da kötü, ikisinin de niye aynı yolu tutmadığını anlayamıyorum.
Isabella Linton

“Ben ona kalbimi verdim ve o da onu parçaladıktan sonra bana geri fırlattı. İnsanlar kalpleriyle hissederler, Ellen! Benimkini o mahvetti, o yüzden benim onun için bir şeyler hissedecek gücüm kalmadı.”
Isabella, Edgar’ın kız kardeşidir. Heathcliff’i gördüğü anda ondan hoşlanmaya başlar. Hem iyi bir ailede büyümenin hem de genç yaşının verdiği toylukla Heathcliff’in kendisiyle intikam için evlenmek istediğini başta idrak edemez. Ancak onun asıl amacını anlayıp türlü şiddete ve aşağılanmaya maruz kaldıktan sonra bu evliliğin büyük bir hata olduğunu fark eder. Kararının pişmanlığını yaşamasına rağmen kendi intikamı için savaşacak gücü bulamaz ve kaçar. Tek başına doğuştan hasta ve zayıf olan çocuğu Linton’ı büyütür ancak kısa bir süre sonra evinden ve ailesinden uzakta, kalp kırıklıklarıyla hayatını kaybeder.
Hareton Earnshaw

“…zavallı çocuğu masanın üzerine oturttu ve tuhaf bir keyifle ona, ‘Güzel çocuk, şimdi artık sen benim oldun! Göreceğiz bakalım aynı rüzgâra maruz kalan iki ağaçtan biri, aynen diğeri gibi eğilip, eğri büğrü olacak mı?’ dedi.”
Hareton, Hindley’nin oğludur ancak doğumu sırasında annesinin ölmesiyle babasının da sevgi ve ilgisinden mahrum kalmıştır. Çiftliğin yönetiminin Heathcliff’e geçince de onun tarafından büyütülür. Hindley’nin kendisine yaptıklarının acısını oğlundan çıkarmakta kararlı olan Heathcliff, aslında oldukça zeki ve becerikli olan Hareton’un eğitim almasına engel olarak onu cahil ve kendine bağımlı biri olarak yetiştirir. Hareton için hayatta sadece Heathcliff vardır ve onun sözünden asla çıkmaz. Öyle ki öz babasına bile düşman olmuştur. Şiddet dolu ve sevgiden yoksun yetiştirilişi sebebiyle oldukça asabi ve kaba bir karaktere sahiptir.
Cathy Linton/Heathcliff

“Ne yazık ki, Bay Heathcliff, sizi seven tek bir kişi bile yok. Bize dilediğiniz kadar işkence edebilirsiniz, ama şunu bilin, bize yaşattığınız bütün sıkıntıların aslında sizin kendi kaderinizden kaynaklandığını biliyoruz.”
Cathy, Catherine ve Edgar Linton’ın tek kızlarıdır. Annesinin ölümünden sonra babası ve yardımcıları Nelly tarafından büyük bir ilgi ve şefkatle büyütülmüş, Heathcliff ile yolu kesişene kadar kötülüğün varoluşundan bile habersiz olan güzel, neşeli bir çocuktur. Annesi gibi özgür ruhlu, babası gibi sevdiklerine karşı korumacı olan Cathy, babasının ölümünden sonra Heathcliff’in zorlamasıyla ölmek üzere olan kuzeni Linton ile evlendirilir ve Heathcliff soyadını alarak Uğultulu Tepeler malikanesine yerleşir. Hem yaşadığı kayıplar hem de bu yeni evinde gördüğü kötü muamele yüzünden giderek hırçın birine dönüşür.
Uğultulu Tepeler, yalnızca klasik bir aşk romanı değil aynı zamanda güçlü bir intikam romanıdır da. Yoğun yaşanan duyguların ve hırsların insanın en zayıf noktaları olduğunu, aşk ve nefretin iç içe geçişini tüm çıplaklığıyla anlatır. Kasvetli atmosferiyle, gerçekçi doğa betimlemeleriyle ve dönemin geleneksel kadın ve evlilik normlarına ışık tutmasıyla defalarca okunabilecek ve her okunduğunda ayrı bir iz bırakabilecek etkileyici bir eserdir.
KAYNAKÇA:
Brontë, Emily. Uğultulu Tepeler. İstanbul: Koridor Yayınları, 2016.


