Üçüncü Şahsın Şiiri: Bir Sevda Gerilimi – Attilâ İlhan | Şiir İncelemesi

Asude Çınar
Asude Çınar
bazen yazar, çoğu zaman okur
spot_img
Editör:
Rabia Yeşil
spot_img

Attila İlhan, ya da tam adıyla Attila Hamdi İlhan, 15 Haziran 1925’te İzmir’de doğdu. İlk ve ortaöğretiminin büyük bir bölümünü İzmir’de tamamladı. İzmir Atatürk Lisesi’nde bir mektupta yazdığı Nazım Hikmet şiirleri açığa çıkınca daha on altı yaşında okuldan uzaklaştırıldı, hapis yattı, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı.

Okuldan atılmasından üç yıl sonra çıkan bir afla eğitimine geri döndü ve İstanbul Işık Lisesi’ne kaydını yaptırdı. Bu lisede son sınıfta iken Cebbaroğlu Mehemmed şiiri ile dönemin başarılı şairlerini geride bırakarak ikincilik aldı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Fakat bazı siyasal tartışmaların içerisine girmesiyle okulunu yarıda bırakmak zorunda kaldı. Kısa süren üniversite deneyimi boyunca Yığın ve Gün gibi edebiyat dergilerinde şiirlerini yayımladı. Aynı zamanda ilk şiir kitabı olan Duvarı yine bu yıllarda kendi imkanlarıyla yayımlama fırsatı buldu.

Attila İlhan’ın Edebi Kimliği

Cumhuriyet sonrası çağdaş edebiyatımızın en başarılı edebiyatçılarından olan Attila İlhan da Nazım Hikmet‘ten sonra toplumcu gerçekçi sanat anlayışını edebiyatına başarılı bir şekilde dahil edebilmiş edebiyatçılarımızdandır. Attila İlhan’ın şiirlerinde sosyal realizmin etkisiyle beraber Nazım Hikmet’in etkisi de açıkça görülür.

Biz, Attila İlhan’ı çoğunlukla fazlaca ses getiren Ben Sana Mecburum, Aysel Git Başımdan, Ayrılık Sevdaya Dahil gibi popüler kültürde kendine geniş yer bulmuş şiirlerinden tanısak da Attila İlhan aynı zamanda romancı, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmendir.

Attila İlhan, senaryolarında genelde Kaptan” takma adını kullanmıştır. Sanatçının diğer eserlerinden de bahsetmek gerekirse: Yalnızlar Rıhtımı(1959), Rıfat Diye Biri(1962), Ver Elini İstanbul(1962) (senaryo); Sisler Bulvarı (1954), Yasak sevişmek(1968), Ayrılık Sevdaya Dahil(1993) (şiir); Zenciler Birbirine Benzemez (1957), Kurtlar Sofrası (1963) (roman); Abbas Yolcu (1957) ( gezi).

Üçüncü Şahsın Şiiri Hakkında

Attila İlhan, “Üçüncü Şahsın Şiiri“nde tamamıyla imkansız bir aşkı ana temaya oturtur. Üçüncü şahsın gözünden iki aşığın arasındaki aşkı, yoğun bir kıskançlık duygusuyla yorumlar. Platonik olduğu kadının aşık olduğu adama duyduğu kıskançlığı kalemiyle somutlaştırmaktan hiç çekinmez ilişkideki üçüncü şahıs olan Attila İlhan.

Bu şiirde üçüncü şahıs kesinlikle Atilla İlhan’ın ta kendisidir diyebiliriz. Atilla İlhan, Yağmur Kaçağı‘nın son sayfalarında bunu şu sözleriyle belirtir: “Çok ünlü bir şiir daha. Hemen söylemeliyim ki şiir, gerçeğe çok yakın bir psikolojiyi, bir sevda gerilimini yansıtıyor. O yıllarda, Maçka dolaylarında n. adında bir kız yaşardı. İnce, tüy gibi, kısacık saçlı, son derece modern bir kız. Yanılmıyorsam güzel sanatlar akademisine gidiyordu. Tesadüf bu ya, Marsilya yolculuklarımdan birinde, aynı vapurdaydık. Napoli’ye kadar beraber gittik. O, orada indi. Bir türlü yaklaşmak fırsatını bulamadım. Ne yalan söylemeli, bu siluet beni çok etkilemiştir. Siluet diyorum çünkü kişi olarak onu tanımadım; ama galiba uzaktan ‘sevdim’. Üçüncü şahsın şiiri bunun kanıtıdır.”

Gözlerin gözlerime değince

Felâketim olurdu ağlardım

Beni sevmiyordu bilirdim

Bir sevdiği vardı duyardım

Üç bentten oluşan bu kısa şiir, kısa olmasına rağmen barındırdığı duyguları okuyucusuna yoğun bir şekilde hissettirebilir. İlk bentte, kıskançlık duygusu suratımıza çarpar. Şiirin öznesi olan kadın, üçüncü şahsı sevmez, kadın şiirin bir diğer öznesi olan adama aşıktır, üçüncü şahıs bunu kabullenir çünkü elinden başka bir şey gelmez. Fakat adamı da asla aşık olduğu kadına layık bulmaz. Kendisini de sevdiği kadını da o çöp gibi bir oğlandan kurtarmak ister, bunu ilk bentte şu dizelerle anlatır:

Çöp gibi bir oğlan ipince

Hayırsızın biriydi fikrimce

Ne vakit karşımda görsem

Öldüreceğimden korkardım

Felaketim olurdu ağlardım

İkinci bente geldiğimizde ise şair burada aşık olduğu kadının sevgilisinden bahsetmek yerine sadece aşık olduğu kadından, aşık olduğu kadının kendisinde bıraktığı izlerden bahsetmeyi yeğler.

Ne vakit maçka’dan geçsem

Limanda hep gemiler olurdu

Ağaçlar kuş gibi gülerdi

Bir rüzgar aklımı alırdı

Bu dizelerden anladığımız üzere ilk bentteki karamsar hava kısmen kaybolur. Attila İlhan’ında şiir kitabının son sayfalarında bahsettiği gibi aşık olduğu kadın Maçka dolaylarında yaşar, bu sebeple şair ne zaman Maçka’dan geçse hayat onun için daha güzel daha yaşanabilir bir yer gibi gözükür, ağaçlar adeta gülücükler saçar. Hatta şair o kadar aşıktır ki bir rüzgar aklını alır adeta sarhoş olur. Fakat bu güzel hava çok uzun süre devam etmez, hemen bir sonraki dizede kadın bir bakış atar ve sevgilisinin soğuk bakışları aşığını üşütür, içini ürpertir onu felakete sürükleyen bunalımına tekrar sokar.

Sessizce bir cıgara yakardın

Parmaklarımın ucunu yakardın

Kirpiklerini eğerdin bakardın

Üşürdüm içim ürperirdi

Felaketim olurdu ağlardım

Üçüncü bentte ise şair tamamıyla üçüncü şahıs gibi iki sevgilinin aşkını uzaktan izler, ikinci bentin sonunda tekrar gün yüzüne çıkan bunalım, üçüncü bentin tamamını kaplar hale gelir.

Akşamlar bir roman gibi biterdi

Jezabel kan içinde yatardı

Limandan bir gemi giderdi

Sen kalkıp ona giderdin

Benzin mum gibi giderdin

Sabaha kadar kalırdın

Bu dizelerde aslında şairin kendisini avutması görülür. Sevgilisine giden kadının yüzünün solgun, mum gibi olmayacağı kendisinin isteyerek sevgilisine gittiği daha ilk bentte şair tarafından belirtilir: “bir sevdiğin vardı duyardım” Bu sebeple sevdiği adama giden kadının suratının solgun olması şairin kendini avutmasından, en azından öyle olmasını istemesinden öte bir şey değildir. Şair son bentin son dizelerinde de yine diğer adamı kıskanmaya devam eder, onun gülüşünü adeta bir cenazeye benzetir. Sevdiği kadını hak etmeyen adamın gülüşünü aslında şairin cenazesi olarak yorumlamak mümkündür.

Hayırsızın biriydi fikrimce

Güldü mü cenazeye benzerdi

Hele seni kollarına aldı mı

Felâketim olurdu ağlardım.

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Frankenstein Canavarının 90 yıllık Evrimi: Sinemada 8 Farklı Görünüm

1931'deki hantal Karloff'tan 2025'in duygusal Jacob Elordi'sine... Frankenstein canavarının sinema tarihinde Gotik edebiyat mirasını nasıl dönüştürdüğünü keşfedin.

Müzik Festivallerinin Peşinde Avrupa Turu

Avrupa'nın önde gelen müzik festivalleri ile yaz boyunca geziyoruz.

S.D.B.D.A. Veyahut Yan Yana Film İncelemesi: Birlikteliğin Birleştirici Gücü

Feyyaz Yiğit ve Haluk Bilginer’in başrolde olduğu Yan Yana, farklı dünyalardan gelen iki adamın mizah ve içtenlikle kurduğu dönüştürücü bağı etkileyici biçimde anlatıyor.

Boyarken Düşünmek: Sanatla Zihinsel Arınma

Modern çağın zihinsel gürültüsünü durdurmanın yollarından biri boyamaktır. Sanatla akışa girmek, kaygıyı azaltıp, derinlemesine odaklanma ile aracılığıyla zihinsel arınmayı mümkün kılar.

Dire Straits – Brothers In Arms: Bir Savaş Eleştirisi

Klavye ve gitarın ikonik ismi Dire Straits'in Brothers In Arms ile sunduğu savaş karşıtı bakış açısını inceledik!

Haunted Hotel Dizi Analizi: Ölüm ve Yaşam Arasında Alaycı Bir İşletme

Korku ile komedi türlerini harmanlayan Matt Roller, izleyicilere yepyeni bir fantastik evren sunuyor.

Frankenstein Filmine Referans Olan Tablolar

Frankenstein filmi yalnızca konusuyla değil, sanatsal yanıyla da bizlere çok şey anlatıyor.

TikTok’un Kütüphanesi: BookTok’ta Popüler Olan 10 Kitap

BookTok, kullanıcıların kısa videolarla paylaştığı bir dijital kitap topluluğu haline gelmiş ve bir kitabın popülerliğini hızla arttıran bir platform olmuştur.

Kayayı Delen İncir Aslında Ne Anlatıyor?

Kayayı Delen İncir, Turgut Uyar’ın 1982 yılında, ilk kez Karacan Yayınları tarafından yayımlanan ve aynı yıl Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan şiir kitabıdır.

Julianus: Son Pagan Bizans İmparatoru

Roma'nın dinden dönen imparatoru Julianus’un Paganizmi canlandırma çabaları, askeri zaferleri ve tartışmalı politikalarıyla bıraktığı mirasın izini süren bir portre.