James Sweeney tarafından yazılıp yönetilen, Sundance Film Festivali‘nin açılış gecesinde prömiyerini yapan kayıp, yalnızlık, bağ kurma üzerine odaklanan bir film olan Twinless, başrol koltuğunda Dylan O’Brien‘ı oturtarak izleyiciyi hem duygusal hem de psikolojik olarak derin bir dünyaya götürüyor. Aynı zamanda filmin yaratıcısı James Sweeney filmdeki bir diğer önemli karakteri canlandırıyor. Hazırsanız Twinless film incelemesine başlayalım.
Yazımız filmle ilgili spoiler içermektedir.
İkizsiz Kalmanın Yankısı

“Küçükken kimseye ihtiyacım yoktu ama şimdi bir çatal ile bile arkadaş olamıyorum gibi. Haftada bir iki kere yetmiyor. Her daim takılmak istiyorum. Ben çok muhtaç biriyim.”
Twinless, ikizi vefat etmiş olan Roman‘ın ikizini kaybetmiş olan insanların bir araya geldiği bir grup terapisine katıldıktan sonra orada tanıştığı Dennis ile yaşadığı ilişkiyi anlatıyor. Film aslında adını buradan alıyor. Twinless yani ikizsiz. İkizsiz kalanların bir araya geldiği bir topluluk. İkizsiz kalan bir insanın yaşadığı yas süreci…
Twinless genel olarak kara komediyle hüzünlü bir trajedinin arasında yer yer acı verici bir atmosferde ilerliyor. Film, ikizsiz kalmanın ne kadar derin bir yalnızlık ve boşluk hissi yarattığını dokunaklı bir şekilde işliyor. İkizini kaybetmek yalnızca bir kardeşi kaybetmek değil aynı zamanda kendi aynanı, kendi yankını kaybetmek anlamına geliyor. Film, bu kaybın getirdiği boşluğu, özlemi ve onun ardından aranan sevgiyle hayata yeniden tutunma çabasını anlatıyor. Roman’ın Dennis ile tanıştığı akşam yemek yedikleri masada konuştukları konular ile bunu çok net bir şekilde görebiliyoruz. Roman ikizi olduğu için küçükken kimseye ihtiyacı olmadığını fakat şu an ikizi olmadığı için kendini çok yalnız hissettiğini ve konuşacak bir arkadaş bulma çabasına giriştiğini anlatıyor. Bu sahne Twinless’ın yalnızlık, bağ kurma çabası ve insan olmanın kırılgan doğasına dair bir film olduğunu gösterir nitelikte. Bu sahneyi izlerken ben de kendimden bir parça buldum. Yalnızlık hissi ve birileriyle bağ kurma çabası benim de sık sık yaşadığım durumlar ve Roman karakteri bunu gerçekten çok iyi yansıtıyor.
Karakter Zıtlıkları

Roman’ın ikizi Rocky dışadönük bir karaktere sahip, her yerinden öz güven saçıyor. Roman‘ın ise kardeşi Rocky’ye göre daha içedönük bir karakteri olduğunu görüyoruz. Kelimelerle arası pek iyi değil. İkizinin yokluğuyla başa çıkmanın yollarını aradığı için içinde yoğun bir duygu yükü barındırdığını söyleyebiliriz. Dylan O’Brien gerçekten mükemmel bir oyunculuk sergilemiş. Birbirinden farklı yapımlarda oynayıp her birinde de karakterin hakkını vermek herkesin yapabileceği bir iş değil. Roman’ın duygu durumlarını çok etkileyici bir şekilde ekrandan izleyiciye hissettirebiliyor. Aynı zamanda Dylan O’Brien, Roman’ın ikizi Rocky’yi de canlandırıyor. Yani birbirinden farklı karakterde olan iki kardeşi canlandırmış. James Sweeney‘nin canlandırdığı Dennis karakteri ise Roman’a kıyasla daha konuşkan bir karakter. Kendisi komik espriler yapmayı seviyor. Esprileri o kadar komik olmasa da bilmişlik taslamayı seviyor. Belki de Roman onun bu yönünü kardeşine benzettiğinden dolayı kendine yakın hissetti. Dennis çok fazla sevgiye muhtaç olan biri bunu her ne kadar belli etmese de. Tıpkı Roman gibi o da bir bağ kurma arayışında. Roman’ınki daha çok arkadaşlık üzerineyken Dennis’in arayışı romantik duygularla şekilleniyor.
İkizlere Saplantılı Bir Yalnızlık

“İnsanlar “sadece kendin ol” der ya? Mesela hangi versiyonum? Çoğundan nefret ediyorum. Ama seninle takılan versiyonum… Her zaman onun gibi olmak istedim.”
İkizlerin paylaştığı benzersiz bağa romantik partnerler gerçekten rakip olabilir mi? Ve bu iki ikisi, kendi hayatlarında kaybettiklerini aralarında yeniden yaratmayı umut edebilirler mi? James Sweeney, bizlere bu soruları sordurtarak derin yalnızlığı ve güvensizliği aynı zamanda sağlıksız bir narsizmi besleyen bir karakteri desteklememizi istiyor ve Dennis’in sempatikliğini sürekli değiştirerek bize karakterin iç dünyasını ve filmdeki ilişkilerin dengesini düşünmeye zorluyor. Dennis’i tanıdıkça onun içten içe ne kadar kırılmış olduğunu ve sadece kendi yalanlarına değil henüz iyileşemediği yaralarına da hapsolduğunu görüyoruz. Kendisi bir yandan da ikizlere saplantılı. Çünkü kendisinin bir ikizi yok ve onun için ikizinin olması her zaman anlaşılacağının bir garantisi demek. Twinless her ne kadar ikiz olmanın nasıl bir deneyim olduğunu veya ikizini kaybetmenin nasıl bir his olduğunu aktarmaya çalışsa da sonuç olarak en temel insani ihtiyacı ele alıyor aslında: Birine yakın olma, anlaşılma, dünyada yalnız olmadığını hissetme ihtiyacı.
Sevgi mi Yerine Koyma mı?

“Sensiz burada nasıl yaşayacağımı bilmiyorum.”
Dennis hakkındaki gerçeği öğrendiğimizde filme bakışımız da değişiyor. Çünkü daha filmin başlarında Dennis hakkındaki gerçeği öğreniyoruz. Roman kaybettiği ikizinin yasını Dennis ile kurduğu bağ sayesinde hafifletmeye çalışırken Dennis de kaybettiği aşkın boşluğunu Roman ile kurduğu bağ ile doldurmaya çalışıyor. Yani ikisi de aynı kişinin yasını tutuyor fakat bulundukları durumlar farklı. Dennis, Roman ile geçirdiği zamanlarda Rocky’yi hatırlıyor ve belki de Roman’ı onun yerine koyarak bir nebze de olsa acısını hafifletiyor. Roman ise Dennis ile geçirdiği vakitte Rocky ile olan arkadaşlık bağını kurmaya çalışıyor. Yani Roman eksik kalan yarısını doldurmaya çalışırken Dennis ise geçmişini hatırlamanın yollarını arıyor.
Dennis ve Roman’ın arkadaşlığına sonradan Dennis’in iş yerindeki arkadaşı Marcie dahil oluyor. Marcie’nin Roman ile romantik bir ilişkiye başlamasından sonra Dennis’in Roman ile olan ilişkisi sarsılmaya başlıyor. Marcie’nin aralarına girmesiyle birlikte Dennis Rocky’yi bir kez daha kaybettiğini hissediyor. Bu onu hem kıskançlık duygusuna sürüklüyor hem de çaresizliğe sürüklüyor. Film bu kısımda arkadaşlık, kayıp ve aşkın karmaşık duygularını ele alıyor. Zaten Roman ve Dennis’in ilişkisi de bu kısımlarda çatırdamaya başlıyor ve film bizi doruk noktasına doğru götürüyor. Her ne kadar Dennis Roman’a yalan söylemiş olsa da şahsen ben filmi izlerken Dennis’e çok kızamadım. Ona karşı büyük bir antipatim oluşmadı. Çünkü o da içten içte bir sevgi arayışındaydı. Bir bağ kurmaya çalışıyordu. Aslında Roman ile bu yönleri ortaktı.
Farklı Koşullarda Tanışsaydık Arkadaş Olur muyduk?

Son sahnede Roman’ın Dennis’e sorduğu “Sence farklı koşullarda tanışsaydık arkadaş olur muyduk?” sorusu izleyiciyi baştan sona tüm filmi tekrar gözünden geçirmesini sağlıyor fakat bu sorunun cevabı çok net. Roman öfke sorunları olan, ciddi, sakin, kırılgan ama belli etmeyen bir karaktere sahip. Dennis alaycı, hızlı düşünen, enerjisini dışavuran, kırılgan ve bunu belli eden bir karaktere sahip. Ayrıca ikisinin yaşam şekilleri ve yaşamı algılayış şekilleri çok farklı. Yani koşullar farklı olsaydı bu ikili muhtemelen bir araya gelmezdi. Onları bir araya getiren şey yaşadıkları kayıptı. Onları Rocky’nin ölümü bir araya getirmiş oldu. Aralarındaki bağ, karşılıklı bir ihtiyaçtan doğmuştu. Onları birbirine yakınlaştıran şey Rocky’yi kaybetmenin acısıydı. Yani ilişkileri bir yasın etrafında dönüyordu. Bu da filmin duygusal dinamiği hakkında önemli bir soru sormamıza yol açıyor aslında. Onlar birbirini gerçekten tanıdıkça mı yakınlaştılar yoksa Rocky’nin yerini doldurmaya mı çalıştılar? Yani Roman Dennis’te ölen kardeşi Rocky’nin yerini mi görüyor yoksa gerçekten ona yakın mı hissediyor? Aynı şekilde Dennis, Roman’a arkadaş olarak mı bağlanıyor yoksa aralarındaki bu yakınlık ona romantik bir özlemi mi hatırlatıyor?
Fragmanı izlemek isteyenler için:
Kaynakça:
- Öne çıkan görsel: Movie Database
- Debruge. Peter. “‘Twinless’ Review: Two Guys Mourning the Loss of a Twin Connect in an Ingeniously Squirmy and Borderline Inappropriate ‘Bromance’”. Variety. 23 Ocak 2025 Web. Erişim: 10.10.2025
- Wilkinson. Alissa. “Twinless’ Review: Just the One of Us” Nytimes. 4 Eylül 2025 Web. Erişim: 10.10.2025
- Lemire. Christy. “Twinless”. Rogerebert. 5 Eylül 2025 Web. Erişim: 10.10.2025